BÖLÜM 3: BÜYÜK GÜN

81 13 7
                                    

İşte o gün gelmek üzere... Tarih 26 Aralık 2020. Hazırlanmaya bizim manyaklar ve ben şimdiden başladık hazırlanmaya. Sonuçta erken kalkan yol alır demi yani. Herkeste tatlı bir telaş var.  Günler böyle hazırlanmayla geçerken büyük gün geldi.  Kankalarımla saat 14.45 gibi buluştuk.  Zaten saat 3 gibi Ersan Hoca yanımıza geldi. Sonra otobüsümüz geldi. Ailelerimizle  vedalaşıp yola çıktık.   Gideceğimiz yer Konya'ya tam 914 kilometre ydi. Trabzon'a gidecektik.  Hemde en yüksek rakımlı dağı olan Madur Dağına. Bu dağa gitmeye öğrenciler olarak biz karar verdik.  Orada soğuk ve yağışlı bir kamp yapacaktık.  Ve Obabaşı olarak ben seçildim.  Obamızın adı "Manyaklar Obası" oldu.  Bunada biz karar verdik.  Ersan Hoca adeta bir melek olmuştu. Herşeye biz karar veriyorduk.  Ama biraz fazla şımardık. 12 saatlik bir yolculuktan sonra Trabzon Köprübaşı na vardık.  20 dakikalık bir yolculuktan sonra kamp yapacağımız yere vardık.  Ama kamp yapacağımız yerde çok fazla çöp vardı. Bizde inadına zevkle topladık.  Sırf çöpü atanların inadına topladık.  Ve etraftan Milli Park çıktı resmen.  İlk başta burayı sevmeyen biz, hocaya ısrar edip burda 1 sene tatil yapalım dedik. Tabi ki olmayacak birşeydi ama şansımızı denedik.  Sonra yerleşmeye başladık. Obabaşı ben olunca yerleşme  planınıda ben ayarlayacaktım. Kendime tüm çadırların ortasını seçtim. Abim durumda konuşma yapabilmek için dedim ama aslında daha çok korunmak için. Bu aramızda sır olsun. Tabi bu isteğimi yapmadım. Çünkü 3 çadır vardı toplamda. Birinde Ersan Hoca,  birinde biz erkekler, diğerinde kızlar kalacaktı. Kızları daha çok korunmaları için ortaya aldık.  Ve onların çadırında ışık hiç sönmeyecekti korkmamaları için. Yaklaşık 40 dakika içinde yerleştik. Sonra hepimiz Ersan Hocanın çadırının önünde toplandık. Çünkü konuşma yapılacaktı. Ersan Hoca kuralları açıkladı.  Kurallar şunlardı;
1-Kamp Alanının dışına kimse çıkmayacak.
2-Yürüyüş yapılırken kimse birbirinden 1 metreden fazla uzaklaşmayacak.
3-Tüm kurallara uyulacak.
4-Herhangi bir kuralın dışına çıkılırsa Obabaşı yani Mehmet İlhan sorumlu olacak.
Abi son kural ne alakaydı ya. Ama kabul ettim çünkü sadece kankalarım vardı.  Tüm Sınıf olsaydı hiçbir şekilde kabul etmezdim. Çünkü bazılarını iyi tanımıyorum bu yüzden kabul etmezdim yoksa sınıfımla bir derdim yok.  Sonra yemek yedik zaten 1  haftalık yemek aldık.  Yoksa hep hazır yemek yersek kampın tadı kalmazdı. Kalan 3 haftada kendi  yemeğimizi kendimiz bulacaktık. Ama 1 değil 2 aylık içecek suyumuz vardı. Suyu bol getirdik.  Çünkü susuz olmazdı.  Biz yemek yiyinceye kadar saat 10 oldu. Dedim ki herkes yatsın.  Herkes itiraz ettiği için 30 dakika daha izin verdim.  Biraz gıcık oldular bana bende şaka dedim.  Hocanın haberi olmadan ne yapacaksak yapalım dedim.  Biz numaradan saat 22. 30 da uyumaya gider gibi yaptık. Hoca da biz yatınca 10 dakika daha durup yattı. Saat 11 gibi geri  çadırlardan sessizce çıktık.  Birsürü oyun oynadık. Doğruluk ve cesaretlik, ormanda saklambaç, korku hikayeleri gibi... Bu arada saat 1. 30 oldu. Sonra herkes yattı.  Bu kadar geç yattılar ama onlara bir sürprizim vardı.  Onları sabah namazında yani saat 6. 30 da  kaldıracaktım. Hatta biraz daha erken.  Onlara bunu yapacağımı ta hazırlanırken planladım. Bu yüzden evden yanıma megafon ve hoparlör aldım. İkisinide birleştirince çok yüksek ses çıkıyordu. Evde bunu denedim. Bende saat 2 gibi uyudum. Ben daha doğru düzgün uyuyamamıştım ki alarmım çaldı.  Ama mecbur kalktım. Çünkü sürprizimi yapma vakti geldi. Megafona hoparlörleri bağladım. Ve başladım bağırmaya "Kalkııın Manyaklar Obasıııı, amaaan manyaklaaaar uyanııın" diye birsürü bağırdım. En sonunda uyandılar. Hepsi  mırıldana mırıldana kalktılar. Tam kalktıkları sırada birde "Günaydın Manyaklar Obasıııı" diye bağırdım. Biliyorum ki hepsi içinden bana iyi bir küfür ediyordu. Sabahın altı buçugunda kaldırmam yetmezmiş gibi birde sabah sabah onları 1 kilometre koşturdum. Hepsi açlıktan beni yiyecek gibi bakıyorlardı. Ve de küfür ediyorlardı (ama içlerinden tabi). Geldikten sonra bana iyi bir kızdılar. Bende kamp hayatı böyle diyip kendimi affettirdim. Yine birgün sabah spor yaparken Tokmak taşa takılıp zaten daha yeni iyileşen bacağını bir daha kırdı hemde bu sefer iki defa. Tokmak'ı kamp alanına ne kadar zor ve yorucu olsada taşıdık. Ama taşıdık. Tabi taşıyıncaya kadar sadece anamız değil tüm  sülalemiz ağladı.  Ersan Hoca kurallara göre tüm suçu bana buldu. Tabi ya kurallar vardı dimi??? İlk defa Obabaşı olmaktan  tiksindim yani size bu kadarını söyliyim... sinirden kafayı yiyecektim nerdeyse... Ama sonradan sinirim geçti tabi... Herkes Tokmak'ın bacağının kırılmasının erken kalkmamızı ve yürüyüşü engelleyeceğini düşünüyordu. Ama asla değildi. Herşey aynı hızıyla devam edecekti. Hatta eskisinden daha hızlı. Kalkma saati 6. 30 ken 5. 30 oldu. Bir saat erken kalkmamızın sebebi artık kamp için odunda toplayacaktık. Adeta artık dağda yaşıyor gibiydik. Tam birer kampçı olmuştuk. Böyle böyle tam bir hafta geçti ve yemekler bitti. Aslında bu bir bakıma bizim için iyi olmuştu. Çünkü hergün aynı geçtiği için artık canımız çooook  sıkılmıştı. Yani bir bakıma biz de buna sevindik.  Ama keşke sevinmeseymişiz. Çünkü ormanda yemek bulmanın bu kadar zor  olduğunu hiiiiç bilmiyordum. 

MANYAK 9'LUNUN MACERALARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin