11.BÖLÜM: İki Dehanın Güzelliği

26 9 3
                                    

Ve işte yepyeni ve upuzun bir bölümle tekrardan karşınızdayım.



____________________________________
         İki Dehanın Güzelliği
____________________________________


Geçen bölümden bir kesit:

İlhan; Aynen abi! Adam gerizekalı gibi uğraşmış gitmiş güneşle çalışan televizyon bulmuş ya. Adam bunları nasıl sessizce bırakıp gidebiliyor ama? Ve biz hiçbir şey duymuyoruz. Bu işte harbi bir gariplik var. Ve adam tam yiyeceğimiz bittiğinde yiyecek getiriyor.

Furkan; Yoksa bu adam yoksa??

Tokmak; Yoksa ne?

Furkan; Abi şuan izleniyor ve dinleniyoruz. Heryerimiz ses kayıt cihazı ve heryerimiz kamera. Ama nasıl? Adamlar biz uyurken içeri mi giriyorlar???
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Rabia: Ne! Eğer bu konuda ciddiyseniz o adamları bulduğumuz yerde öldürürüm.

Gülnur: Aynen abi! Adama biz şaka olsun diye sapık diyorduk. Adam ciddi ciddi gerçek sapık çıktı. Bu ne böyle? Ama bende Tokmak'a katılıyorum. Adam buralı olamaz. Bence!!!

Ali İhsan: He abi he! Hepiniz haklısınız!!!

Rabia:Tamam hadi yapalım. Sapık adam Trabzonlu diyenler:
-Ali İhsan
-Ali
-Bahar
-Fatma Nur
4 oy
Rabia: Sapık adam başka bir şehirli diyenler:
-Ilhan
-Rabia
-Gülnur
-Furkan
-Tokmak
5 oy

Gülnur: Evet oy kararıyla biz kazandık.

Bahar: Aman neyse kapatın şu konuyu. Başka bir konu açın bea:)

Ali İhsan: Tamam o zaman. Ellerinize sağlık yemek için. En çokta mağara için. Mübarek!!!

Gerçekten de Ali İhsan'ın dediği gibi mağara  çok güzel olmuştu. Mağaramız ortalama 80 metrekareydi. Bunun 5'i tuvalet, lavabo. 15'i kiler. 20'si mutfak. 35'i oturduğumuz oda. 5'i de antre gibiydi. Bu arada o ara duvarları biz yaptık. Yani önceden 80 metrekare bomboş biryerdi. Ama toprakla yaptığımız için taşlar bile batıktı. Ama kızlar temizlik malzemeleri gelince etrafı "Bal Dök Yala" denilecek kadar temiz yapmışlardı. Sonra biz de yemeği yiyince eşyaları yerleştirmeye başladık. Daha doğrusu biz taşıyor onlar yerleştiriyordu. Zaten mağaraya ilk girince 2 metre uzunluğunda bir antre var sonra oturma odamıza giriyoruz. Odanın sol köşesinde kapı. Yani eşya düzenini siz ona göre hayal edin. Televizyonu direk kapıdan girince solunuzda bulunacak şekilde koyduk. Karşı köşelere tekli koltukları koyduk. Diğer iki yan duvarın birine ikili diğerine üçlü koltuğu koyduk. Ortaya da halıyı serdik... Adeta villa gibi oldu. Bizim gözümüzde tabi. Adamlar sapıktı falan ama iyi insanlardı. Bu arada sormayı unuttuğumuz birşey vardı.  Not sormamıştık. Bu sefer de not var mıydı? Ben tam soracakken Ali çoktan Rabia'yı yanına çağırmış soruyordu.

Ali: Kankaaaaaa! Rabiaaaaaaa! Bir gelsene bişey sorcam?

Rabia: Efendim Ali efendim!!! Patlama geldim işte! Heh söyle bakalım ne oldu?

Ali: Kızma hemen kızma! Önemli bişey sorcam. Sende varya gelmeden önce çok duygusaldın. Şimdi Obabaşı olunca kızıyon bize. Şimdi de duygusalsın ama duygusallıktan çok sinirlisin!

Rabia: Ali hepimiz aynı değil miyiz? Hepimiz bir çöküş içindeyiz. Bu süreçte yorulduk. Ben de sürekli ağlamak yerine kızarak duygu boşaltımı sağlıyorum. Şimdi sor ne soracaksan?

Ali:Haaa! Aslında çok mantıklı. Neyse ben bu eşyaların yanında da not var mı diye soracaktım???

Rabia: Ha bak biz unutmuştuk onu. Iyi akıl ettin. Bekle getireyim.

Ali: Tamam bekliyom hadi!

Rabia notu getirmeye gitti. Bu sefer ne yazmıştı sapık adam merak etmiştik. 5 dakikanın sonunda nihayet Rabia elinde notla beraber geldi;

Ali: Nerde kaldın kız?

Rabia: Geldim işte ya! Arada kaybolmuş gitmiş anca buldum geldim. Al oku işte.

Ali: Gençler bi dakka toplaşın.

Gençler (yani biz): He toplaştık noldu?

Ali; Notları unuttunuz galiba. Durun okuyom...

                

                      NOT;

"Eeeee görüşmeyeli nasılsınız? Siz şimdi düşünüyorsunuz ki biz bu eşyalarla ne yapacağız?  Diye...
Sizi burdan çıkartmayacam. Geçen sefer az daha bulunuyordunuz. Polisler size bi 20 kilometre yaklaştılar. Ama benim sayemde kurtuldunuz hadiii...
Size o mağara mezar olacak. Orda evleneceksiniz, orda yaşlanacaksınız ve en sevdiğim bölümü orda öleceksiniz. Haydi bakalım kendinize iyi bakın..."

Adam bildiğiniz bizimle eğleniyordu. Hepimiz şok olmuştuk.  Ne diyordu bu adam? Polisler 20 kilometre yakınımıza kadar gelmişlerdi. Ama adam ben engelledim diyordu. Yoksa bu adam polis miydi? Kafamız karışıktı. Şimdi iyice karıştı. Adam ben engelledim diyordu. Nasıl engellenmişti? Koskoca EGM'yi... Adam polis olmasa engelleyemezdi. Polis olmasa nasıl engelleyecekti. Dimi ama???

Bir ben değil herkes öyle düşünüyordu. Adam açık açık siz burda ömür boyu kalacaksınız diyordu adeta...

Cidden öyle diyordu. Buradan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydık. Ve en önemlisi 'O' şerefsiz adamı bulmalıydık. Yoksa dediği gibi bizi burada çürütene kadar yaşatacaktı. İçimizde bir korku oluşmuştu şimdi. Daha önce de vardı bu korku ama bu kadar belirgin değildi. Dediği gibi birşey olursa ne yapacaktık biz???

Burada ki hayat zaten sıkıcıydı. İyice sıkılacaktık. Deli doluyduk biz... Kelimenin tam anlamıyla DELİ DOLU...

Ama şimdi yıkılmıştık. Zaten yıkılmıştık ama şimdi tam yıkıldık artık... Savaş sonrası bir şehir gibiydik. Yıkık dökük bitik...

Ne yapsak bilemedik. Sonra düşüncelerimizden uzaklaşıp yemek hazırlamaya başladık. Bugün yemekleri biz yapacaktık. Yani erkek tayfası... Ama o iş öyle olmadı. Ali ve Tokmak ben yapmam dedi. Ali İhsan'da beceremedi. Yani bütün iş Furkan'la bana kaldı. Başladık konuşmaya;

İlhan: Eee ne yapacaz kanki???

Furkan: Bilmem ki yaa... Ne yapsak ki?

İlhan: Bence varya tavuk sote yapalım.

Furkan: Tamam haydi yapalım!!!

Başladık yapmaya. Furkan'ın zekası sayesinde ve benim yeteneğim sayesinde enfes bir yemek yapmıştık. Tatlılar çorbalar filan...

Yere sofra mendilini serdik ve başladık servise; Furkan yemek pişiriyordu ben de servis...

İlhan:  (mercimek çorbası) Evet efendim. Bu çorbamız.

(Tavuk Sote) ve enfes bir lezzet geliyor. İki dehanın birleşmesi sayesinde... veeeee tavuk sotemiz!

(İri iri kıyılmış Çoban Salatası) ve işte dağlardan gelen o lezzet Çoban Salatası...

(Pirinç Pilavı) ve tavuk sotemiz için pilavımız.

(Yaş ve 3 katlı  pasta) evet yemekleri yediysek şefimiz Furkan en iyi sürprizimizi getiriyor. Sefim buyrun getirin!

Furkan: Geldim Sefim!!!

(Furkan elinde 3 katlı pastayla gelir)
       (BÜYÜK BİR ALKIŞ KOPAR)

Rabia: Oooooooooo! Siz kralsınız Kral. Bu kadarını beklemiyordum. Siz neymişsiniz böyle!!!

FURKAN ve BEN: Teşekkür ederiz! !! Hadi afiyet olsun.

Herkes afiyetle pastayı yiyordu. Cidden döktürmüştük. Ellerimize sağlık. Ben bile bizden bu kadarını beklemiyordum. Yani abartmıyorum cidden çok güzel olmuştu.

Bu iki tane dehanın birleşiminin oluşturduğu bir mükemmellikti...









//////////////////\\\\\\\\\\\\\\\\\\

♥♥Bir sonraki  bölümde Görüşürüz♥♥

MANYAK 9'LUNUN MACERALARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin