Hogwarts'da ilk günüm çok yoğun ve yorucu geçmişti, zorunlu derslerimden çıkıp girebildiğim bütün seçmeli derslere girmiştim ama hala ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ertesi gün ders arasında Viola ve Pansy ile ortak salondaki şöminenin başında oturmuş bunun hakkında konuşuyorduk, kızlar bana dersler hakkında bir şeyler anlatıyorlardı."Dün sanat dersine girdim ama-" grubun geri kalanı cümlemi tamamlamama bile fırsat vermeyecek kadar gürültülü bir şekilde salona giriş yapınca gözlerimi devirmeden edemedim. Crabbe, Goyle ve Liz boş olan üçlü koltuğa otururken Blaise benim yanımdaki boş yere, Draco'ysa tekli koltuğa oturmuştu. Bu çocukların bazı hareketleri beni ne kadar irite etse de çok çabuk aralarına girebildiğim için ağzımı açmıyordum, onlarla takıldığım süre boyunca anladığım kadarıyla kendi evlerinde olan çocuklara bile kaba ve kötü davranıyorlardı, ben şanslı sayılırdım.
"Ne zaman görsem çene çalıyorsun Devon, insanlara sana katlanabilmeleri için biraz yardımcı ol ve sus."
Şanslı mıydım? Kusura bakmayın, Draco'yu tamamen unutmuşum. İlk karşılaşmamızdan itibaren benim damarıma basmak için yemin etmiş gibiydi o. Dün iksir sınıfında yaşadığımız küçük atışmadan sonra ikimiz de ders boyunca bir daha konuşmamıştık ve günün geri kalanında da bana her zamanki soğuk bakışlarını atmaktan başka bir şey yapmamıştı. Benden ona kafa tutmamı beklemediği için afallamıştı ve ben artık kurtuldum sanıyordum ama belli ki yanılmıştım.
"Neden sen bana yardımcı olmuyorsun Malfoy? Sustur beni."
Kimsenin benden böyle cüretkâr bir cevap beklemediğini üstüme dikilen bakışlardan anlamıştım ama daha az umurumda olamazdı. Draco'nun ani sessizliğinin verdiği memnuniyetle deri koltukta arkama yaslandım ve konuyu değiştirmeye çalışan Blaise'e döndüm,
"Cuma akşamı üst sınıfların verdiği partide hepinizi görmek istiyorum. Özellikle seni Devon, Hogwarts'daki ilk partini deneyimlemen lazım."
Blaise kolunu omzuma atınca bakışlarım istemeden tekli koltukta oturan Draco'ya kaydı. Diğerleriyle sohbet ederken hiç oralı değilmiş gibi gözüküyordu ve nedense bu beni rahatsız etmişti. Blaise'in bana olan ilgisi barizdi, hatta kızlar ne düşündüğümü sormuşlardı bile ama onlara pek bir şey anlatmamıştım. Konu erkeklere gelince kızlara güvenilmeyeceğini eski okulumda can sıkıcı deneyimlerle öğrenmiştim, Zabini'yle azıcık bile ilgilenmiyordum ama kimsenin bunu bilmesine gerek yoktu. Bir süre daha etrafımda dolanmasına izin vermeyi planlıyordum.
Herkes partinin ne kadar eğlenceli olacağını konuşuyordu, yorum yapmadan sohbeti dinlediğim birkaç dakikanın ardından kendimi Blaise'in kolundan kurtardım ve eşyalarımı çantama koyup kalkmaya hazırlandım,
"Her neyse çocuklar, sanat kulübünün toplantısına gitmem gerekiyor. Sonra görüşürüz."
---
Sanat kulübü toplantısı tam bir fiyaskoydu. Kulüple ilgili iyi olan tek şey yöneticisi Melissa'ydı, annesi bir muggle olduğu için diğer üyelerden daha fazla şey biliyordu sanata dair ama bu kulübü asla daha fazla katlanılabilir yapmıyordu. Toplantıdan sonra o kadar büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım ki baş ağrısından dersleri bile dinleyememiştim. Bütün bunlar yetmezmiş gibi şimdi de uykum gelmiyordu, son bir saattir odamın camından Karagöl'ün derinliklerini izliyordum ama durum hala aynıydı. Gölü izlemekten sıkılınca üstüme bir ceket aldım ve sessiz adımlarla odamdan çıktım. Saat 10'dan sonra öğrencilerin odalarından çıkması yasak olduğu için etrafta kimse yoktu, ses yapmamaya dikkat ederek Slytherin binasından çıktım ve bütün şato bana aitmiş gibi koridorları gezmeye başladım.