Bütün hafta sonu Adelaide'in söylediklerini düşünüp durmuştum, annemin asla Ravenclaw evine girmem gibi bir beklentisi olmamasına rağmen babamın üstümde oluşturduğu bir Slytherin baskısı vardı. 6 yaşında Fransa'ya taşınmak üzereyken neredeyse vazgeçmesinin sebebi de kızının saçma sapan bir evin öğrencisi olmasını değil, kendisi ve ondan önceki ailesi gibi asil bir Slytherin üyesi olmasını istemesiydi. Ama bu konuda ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, Hogwarts'da öğrencilerin ilk senelerinde bir şapka tarafından evlerine yerleştirildiğini duymuştum. Daha saçması olabilir miydi gerçekten? Beauxbatons'da bizim için bir şeylere karar veren saçma şapkalar yoktu, evlerimize yerleşmek için Kristal Salon'daki ilk yemeğimizden önce gümüş oku havaya atardık ve ok havadayken havai fişek gibi patlar, evimize ait renklere bürünüp kaybolurdu. Akademideki her şey gibi yerleştirmelerimiz de asil bir şekilde yapılırdı.
1 Eylül günü bütün eşyalarımla evden çıkarken anne ve babam da yanımdalardı. Perona kadar bana eşlik edip 9¾'den geçişimi izledikten sonra malikaneye geri döndüler. Hogwarts ekspresine binmeden önce Ansel ve Adelaide'in tanıdık yüzlerini arasam da karşılaştığım tek şey bana garip bakışlar gönderen yabancı suretlerdi. Garip bakışların sebebini tahmin edebiliyordum, birinci sınıf olmadığı besbelli olan bir kız spesifik bir ev cübbesi yerine kısa bir etek ve topuklu ayakkabılar giyiniyordu. Artık Beauxbatons'da olmadığım gerçeği sert bir şekilde yüzüme çarpmıştı, eski okulumdaki bütün kızlar soluk mavi, ipek üniformalarını giyinmek zorunda olmadıkları zamanlarda benim şu an giyindiğim gibi kısa etekler ve şık ayakkabılar giyinirlerdi.
Yüklerimi bir görevliye verdikten sonra garip bakışları hala üzerimde hissederken boş bir kompartıman bulmak üzere trene bindim. Fakat ne boş bir tane ne de kuzenlerimin içinde olduğu bir tane bulabilince siyahi bir çocuğun tek başına kitap okuduğu kompartımanda oturmaya karar verdim.
"Hey, oturabilir miyim?" hafif açık olan sürgü kapıdan kafamı uzatıp sorduğumda çocuk yüzüme iki saniyeden fazla bakmadan küçük bir "tabii" mırıldandı. Sessiz bir yolculuk olacağını düşünerek karşısındaki koltuğa oturduğum sırada okuduğu sayfanın kenarını katlayıp çantasına koydu,
"Seni daha önce gördüğümü sanmıyorum."
"Bu sene transfer oldum, Hogwarts'daki ilk senem. Sigrid Mae Devon." küçük bir gülümsemeyle elimi uzattım ve hiç tereddüt etmeden kabul edip sıktı. "Joseph Kama, Slytherin binasının başkanı. 6. sınıfım, hangi eve seçilirsen seçil beni bulup yardım isteyebilirsin."
Joseph çok güleç ve şakacıydı, bunca zamandır bana anlatılan Slytherin klişesiyle hiç alakası yoktu diyebilirdim. 1 saatlik tren yolculuğu boyunca bir sürü şeyden bahsettik ve onun da benim gibi bir safkan olduğunu öğrendim. Çok umursadığımdan değil ama o umursuyor gibiydi, benim de safkan olduğumu öğrenince yüzündeki rahatlamadan söyleyebilirdim bunu.
"Tren durmadan biraz tazelenip geleceğim, okula beraber gideriz değil mi?" Joseph'in beni kompartımanda bekleyeceğinden emin olduktan sonra trenin içindeki portatif tuvaleti bulmak üzere vagonları geçmeye başladım. Bu sırada öğrencileri gözlemleme fırsatım oldu tabii; eski okulumda herkes asillikle ışıldardı, melez veya muggle bile olsalardı. Ama burada durum hiç öyle değildi, öğrencilerin kendine has auraları vardı. Kimisine daha az maruz kalmak için yanından hızlı adımlarla yürüyor kimisini ise biraz daha izlemek istiyordum. Yürürken önüme bakmayacak kadar insanları izlemekle meşgul olduğum sırada sert, can acıtacak kadar sert, bir omuza çarpıp sendeledim. Özür dilemek için yüzüme küçük bir gülümseme koydum fakat gülümsemem kafamı kaldırıp omuzların sahibini gördüğüm anda solmuştu. Buz kadar soğuk ve boş mavi gözler bana iğrenerek bakıyor ve havaya kalkmış kaşlar beni ölümüne yargılıyorlardı.
"Önüme bakmıyordum, kusura bak-"
"Bundan sonra üstünde duramadığın bu gülünç ayakkabıları giyerken daha dikkatli ol, kimseyi apansız önüne çıkan küçük aptal bir kızın sakatlığıyla uğraşmak zorunda bırakma."
İkinciye yüzüme bakmadan yanımdan geçip gittiğinde şok olmuştum. Bir insan nasıl bu kadar kaba ve umarsız olabilirdi? Belli ki Beauxbatons'un aksine etik Hogwarts'da zorunlu değil, seçmeli bir dersti.
Lavaboda az önce yaşadığım olayın şokunu atlattıktan sonra kompartımana döndüm, trenden Joseph'le beraber indik ve okula gidene kadar sohbet etmeye devam ettik. Şatoyu gördüğümüzde Joseph gitmesi gerektiğini söyleyip beni yalnız bıraktı, bense olduğum yerde görkemli kaleye bakakaldım. Hogwarts'dan nefret ederim, ondan kaçmak isterim diye düşünüyordum ama bir kere bakmam yetmişti daha fazlasını görmek istemem için. Beklentiyle adımlarımı hızlandırırken okulun etrafındaki her şeyi görmeye çalışıyordum; sonunda büyük meşe kapılardan geçip yüksek duvarlı, devasa giriş holüne adım attım. Etraf duvarlardaki ve tavanda asılı avizedeki mumlarla aydınlanıyordu, bu otantik havanın güzelliğini sindirmeye çalışırken aynı zamanda arkadaş canlısı bir yüz bulmaya çalışıyordum. Bu okuldaki her şey eşsizdi, binalarından içindeki insanlara kadar.
---
Sigrid etrafına bakmaya devam ederken farkında değildi fakat öğrenciler çoktan yeni kızı konuşmaya başlamışlardı. Çok uzun süre konuşacaklarından değil ama büyücülük okullarında öğrencilerin transfer olduğu çok nadir görülürdü ve diğer öğrenciler merak etmeden duramıyorlardı. Kimisi onun platin sarısı saçlarına bakarak kesinlikle Rusya'daki büyücülük okulundan gelen kaba bir kız olduğunu söylüyor kimisiyse ailesi tarafından evde eğitilmiş sosyal becerileri olmayan bir deli olduğuna dair yeminler ediyordu. Bütün bunlardan habersiz kendisine yardım edebileceklerine inandığı bir grup gencin yanına yaklaşan Sigrid'in farkında olmadığı bir diğer şey ise Slytherin prensinin birinci kat merdivenlerinde durmuş onu izlediği gerçeğiydi.
---
1. kat koridoru, üçüncü kata çıkan merdivenin solu
1. kat koridoru, üçüncü kata çıkan merdivenin solu
1. kat koridoru, üçüncü kata çıkan merdivenin solu
Girişte tanıştığım Neville isimli tatlı çocuk Profesör McGonagall'ın odasını nasıl bulacağımı detaylı bir şekilde anlatmıştı ama atladığı küçük bir kısım vardı sanıyordum, bu lanet merdivenler kafalarına göre hareket ediyorlardı! Yani gerçekten, büyüyle ayakta duran bir okula yeni gelmiş, hiçbir şey hakkında fikri olmayan bu yazık kıza kimse yardım etmeyecek miydi? O anda hayata olan inancım kadar ince olan topuklarımın üstünde 15 dakika yürüdükten sonra, sonunda Bayan McGonagall'ın ofisini buldum ve kapıyı tıklattım.
"Evet, girin!"
Profesörün ince sesini duyduğumda içeri girip küçük bir selam verdim ve gösterdiği gibi masasının önündeki tekli koltuklardan birine oturdum.
"Ah, hoş geldiniz Bayan Devon. Ekspreste sizi karşılayacak kimse bulamadığınız için çok üzgünüm ama bir dakika bile gecikmeden ofisime geldiğinizi göz önünde bulundurursak pek sorun yaşamadığınızı farz edebilirim sanıyorum."
Profesör McGonagall küçük bir gülümsemeyle karşılık vermemi bile beklemeden masasından kalktı ve konuşmaya devam ettiği sırada ofisin arka tarafına doğru yöneldi, "Bildiğiniz gibi büyücülük okulları arasında transfer çok kolay gerçekleşmez, ebeveynlerinizin Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'ndan onur öğrencileri olarak mezun olmuş olması ve vücudunuzda Hogwarts kanı dolaşıyor olması bunu sizin için biraz daha mümkün kıldı." Hadi ya, sanki buraya gelmeye çok hevesliydim de...
Sonunda elinde kahverengi buruşuk bir şapkayla tekrar benim oturduğum yere doğru geldi ve şapkayı kafama yerleştirdi.
"Daha fazla zaman kaybetmeden hangi evde olduğunuzu öğrensek iyi olur, ziyafet başlamak üzeredir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Intangibles //Draco Malfoy
Fiksi PenggemarVoldemort'un olmadığı alternatif bir evren'