•:•.•:•.•:•:•:•:•:•:•:•☾☼☽•:•.•:•.•:•:•:•:•:•:•:•
Cuma sabahı biz kahvaltı yaparken posta getiren baykuşlar her zamanki gibi Büyük Salona dalıp dört bir yana dağılırken ben bu hafta için beklediğim bütün mektupları çoktan aldığım için etrafta olup bitene hiç dikkat etmeden kızlara hafta sonu neler yapacağımı anlatmaya devam ettim. Bütün hafta annemle Fransa'ya yapacağımız geziye dair mektuplaşmıştık ve bugün haftanın son günü olduğu için derslerim bittikten hemen sonra okuldan çıkacaktım.
"Fransız erkeklerinin yatakta rüya gibi oldukları doğru mu Sig?"
Eski okulum hakkında sohbet ettiğimiz sırada Viola parmağındaki balı yalayıp yaramaz bir şekilde omzumu dürtünce gözlerimi devirmeden edememiştim, yemek masasında herkes beni duyabilecekken bunlardan bahsetmek istemiyordum. Ama kızlar bu hikayeleri duymak için çok heveslilerdi ve yakamı bırakmayacakları besbelliydi. Onları geçiştirecek bir şeyler bulmak için Fransa'daki büyülü zamanlarımı gözden geçirirken aklıma dolan anılarla kafamı iki yana salladım ve kıkırdadım, eskileri düşünmek bile aptal gibi gülümsememe yetiyordu. "Bunu başka bir zaman tekrar sor, Viola."
Pansy suratımdaki gülümsemeyi görmüş ve kahkahasına hakim olamayıp tabağındaki üzümlerden birini bana fırlatırken "Şu ifadeye bak! Hemen anlat seni sürtük!" diye çığırmıştı. Onun hain üzüm saldırısından yumuşak bir hareketle kaçarken tekrar kıkırdayıp eteğimin olmayan kırışıklılarını düzelttim ve yulafımdan bir kaşık daha aldım. Tabii ki onlara Beauxbatons'un kalp kıran yakışıklısı Matisse'den bahsetmeyecektim.
"Senin aksine Pansy, Sigrid ilişkilerini herkese anlatmayan kibar bir hanımefendi." Blaise alaylı bir tavırla Pansy'e bulaşırken ben hiçbir şey söylemeyip yulafımı kaşıklamaya devam ettim. Pansy'le arkadaş olduğumuz için söyleyemediğim kaba şeyleri benim yerime söylediği için Blaise'e minnettardım, gerçekten.
Pansy ve Blaise bir süre birbirlerine kötü bakışlar attıktan sonra her zamanki kedi köpek dalaşlarına başlayınca kafamın şişmesini istemediğim için tekrar Viola'ya döndüm ama Draco'nun gülüşünü duyunca gözlerimi ona çevirmeden edememiştim. Her zamanki gibi sırıtırken Blaise'in omzunu dürtmüş ve alaylı bakışlarını üstümden çekmezken "kibar bir hanımefendi mi?" diye sormuştu, "o yalnızca etrafında insanlar varken kibar bir hanımefendi gibi davranır."
Herkes Draco'nun yaptığı yorumun bizim aramızdaki agresif ilişkiyle ilgili olduğunu düşünüp söylediklerine gülerken ben neyden bahsettiğini çok iyi bildiğim için yerimde rahatsızca kıpırdandım. Birkaç gün önce onun odasında yaptıklarımdan bahsettiği çok açıktı. Yüzümde hissettiğim sıcaklık yanaklarımın kızardığına işaret ederken Draco'yu ve aptal bakışlarını görmezden gelmeye çalışarak ağzıma bir kaşık dolusu yulaf tıkıştırdım, onunla tartışmak istediğim son şey bile değildi.
O akşamdan sonra bana normalde davrandığından daha agresif ve kaba davrandığı için yaşananlar hakkında hiç konuşamamıştık. İlk birkaç gün varlığımı yok saymış, yok saymadığındaysa hakaretler edip zorbalık etmeye çalışmıştı. Ama nasıl olduysa, dün sabahtan beri her şey bir anda eskiye dönmüş gibiydi. Artık kaba değil, eskisi gibi alaylı ve şakacı davranmaya başlamıştı. Tabii ki bundan şikayetçi değildim ama bana olan tavrı bu kadar değişkenken ne yapmam, ne söylemem gerektiğini asla kestiremiyordum ve bu beni deli ediyordu.
Ben Draco'ya dair düşüncelerime dalmış ve diğerleri de sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmeye başlamışken aniden kucağıma düşen zarf yüzünden irkildim. Ağzımı bir peçeteyle sildikten sonra ailemize ait olduğunu bildiğim siyah baykuşa bir parça pastırma verip ensesini kaşıdım ve o tekrar havalanıp salondan çıkarken sakin hareketlerle üstünde annemin damgasını gördüğüm zarfı açıp mektubunu okumaya başladım. Okuduğum her satırda hissettiğim hayal kırıklığı artıyor, kaşlarım çatılıyordu. Okumayı bitirince ağzımdan çıkan küçük protestoya engel olamayıp mektubu masaya bıraktım. Annem yüzünden bütün keyfim kaçmış, iştahım kalmamıştı.