please do not forget.

234 37 10
                                    

14/06/2014

(Şarkı önerisi: Saint Motel - A Good Song Never Dies)

  Ayağımın altındaki çakıllar, ben her adım attığımda daha çok eziliyorlardı. Güneşli bir öğleden sonrasıydı. Ev, sakindi. Bu saatte burada bulunmam benim için tehlike zillerini çalıyordu çünkü bu gün okulun son günüydü ve benim elimde bir karne ya da not kağıdı yoktu.

  Fazla ortalıkta gözükmemem gerekiyordu. Gördüğüm her bir kişi benim için başka bir yalan demekti. Her zaman girdiğim garajın aksine, arka tarafta bulunan depo olarak kullandığımız garaja yöneldim. Adımlarım olması gerektiği kadar hızlı, verdiğim nefesler bir o kadar sessizdi.

  Garaja vardığımda boyumun biraz üstündeki çelik kapı beni karşıladı. Daha onu açmaya kalkışmadan yağlanmamış kepenginin çıkaracağı çığlıkları fark ettim. Arkama son bir kez daha bakıp etrafı kontrol ettikten sonra hızlıca sert çeliği yukarı doğru kaldırdım.

  Kapıdan çıkan şiddetli gürültü tam da tahmin ettiğim gibiydi. Bir süre bekleyip kimsenin gelmediğinden emin olduktan sonra garaja girdim. Üstü hafif tozlanmış kırmızı canavar tam da karşımdaydı;

Kırmızı Camaro.

  Yaşlı görüntüye hala sahipti ve bu araba bende tekrardan canlanmaması gereken tüm anıları tetikledi. Sesli bir yutkunmadan sonra tekerin üstündeki anahtarı aradım. Odamın minik penceresi bu garaja bakıyordu ve Jungkook ne zaman arabayı park etse anahtarını yanına almaktansa herhangi bir tekerin üstüne nazikçe yerleştiriyordu.

  Beklenildiği gibi fazla dağınık birisiydi ve onun için böyle küçük eşyaları bulmak tam bir Çin işkencesiydi. Bu yüzden, anahtarın nerede olduğunu kolaylıkla bulabildim.

  Zamanım daralıyordu ve önümde gitmem gereken iki saatlik bir yol vardı. Oraya hali hazırda şirin bisikletimle gidemezdim. Rosie'den başka bu durumu söylediğim ve ya söyleyebileceğim kimse de yoktu. Aklıma gelen tek yol; şu an kullanılmayan bu arabayla; onun kızıyla, yanına gitmekti.

   Arabaya hızlı bir giriş yapıp şoför koltuğuna oturduğumda bütün vücudum elektrik çarpmışa döndü. Beynim daha bu kızın motorunu kükretmeden kırmızı alarmını çaldırmıştı. Her santim, her milim kehribar kokuyordu; bu onun kokusuydu.

  En son, karanlık müze deposunda kurşunlar hemen dışarıda cirit atıyorken bu kokuyu keskince içime çekebilmiş, yaşamak için bu kokuya tutunmuştum. Boğazımda oluşan yumru yutkunmamı zorlaştırıyordu. Arabasına ilk defa biniyordum ve bu olay o yanımda olmadan gerçekleşiyordu.

  Gerçekten hayatın size ne getireceğini bilemiyordunuz.

  Anahtarı sağa çevirdiğimde ilk önce motordan büyük bir çığlık yükseldi daha sonra bu ses durgunlaşarak stabil şekilde devam etti.

"İşte başlıyoruz,"

  Kendi kendime gönderdiğim bu uyarı kalbimin daha hızlı atmasını sağlıyor aynı zamanda beni daha da panikleştiriyordu. Gözlerimi son bir kez sıkı şekilde kapatıp açtıktan sonra debriyajdan yavaşça ayağımı kaldırdım bu sırada gaza hafif yüklendim. Bu koca canavar artık hareket ediyordu.

  Beklemediğim şekilde araba garajdan son hız dışarı fırladı. Arabayı zapt etmem biraz zaman alacaktı. Tam büyük giriş kapısına geldiğimde yan tarafımdan bir cüsse gözüküp hemen kayboldu. Bu benim hızlı çıkışımdan kaynaklanıyordu fakat, içimdeki panik başımı çoktan ağrıtmaya yetmişti.

"Lanet olsun."

  Arkadaki ses benim ani fren yapmama çoktan yetmişti. Başıma belayı çoktan almıştım lakin, araba yolculuğum bu kadar çabuk mu bitmişti?

aesthete. | LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin