the storm which in our inside.

447 52 21
                                    




25/12/2003

"... ve karın beyaz bir perde gibi örttüğü bu şatoda, prens ve prenses sonsuza kadar mutlu yaşamış."

Kitabın kapağının kapanmasıyla gözlerimi Bay Lopez'e çevirdim.

"Beğenmediniz mi küçük hanım?"

O bana bu şekilde seslenen babam dışındaki tek kişiydi. Küçük hanım.

  "Çok beğendim, sadece..."

Camdan izlediğim bulutlu manzaraya siyah bir araba girmişti. Jeon ailesi Noel ayininden dönüyordu. Arka kapıdan inen iki büyük siluetten sonra, gözlerim iki minik bacağa takıldı. Bu Jungkook'du. Jeon ailesi akşama büyük bir Noel yemeği düzenleniyordu. Evde bir kargaşa hakimdi. Annem ayak altında dolanmamam için beni bodrum kattaki odada, Bay Lopez'le birlikte bırakmıştı. Bay Lopez her yıl olduğu gibi kışların beyaz olduğu masallardan okuyordu fakat, bu sefer bir kişi eksiktik.

Odaya giren Katie, bu hüzünlü ortamı bölmüştü.

"Bay Lopez, yardıma ihtiyacımız var. Noel ağacında bir sorun çıktı."

"Tamam, hemen geliyorum."

Lafının ardından bana dönen Bay Lopez, alnıma küçük bir buse kondurdu. Artık bu hüzünlü ortamda kalan tek kişi bendim. Herkes çok meşguldü ve eminim birazcık gezinmem kimseye engel olmazdı. Hızlıca bodrum kattan, zemin kattaki girişe çıktım. Gözüm holdeki büyük çam ağacına kaydı. Boyu neredeyse benim on katım olabilirdi. O canlı bir ağaçtı ama görünen o ki, artık yaşamıyordu. Onun, zenginleri mutlu etmek gibi bir görevi vardı artık. Bu yol uğruna canını ondan almışlardı. Gözlerimi ağaçtan ayırıp etrafındaki kalabalığa çevirdiğimde, Bayan Jeon ve annemi gördüm. Noel ağacı olacak bu ağacın süslenmesiyle epey meşgul gibiydiler. Katie, Bay Lopez ve babam yanındaki on-iki kişilik devasa sofranın düzeni ile uğraşıyorlardı. Hızlıca oradan ayrılıp odaların olduğu üst kata çıktım. Birkaç odada gezinip, bir Noel ilahisi olan Frosty the Snowman'i söylemeye başladım.

"Frosty the Snowman was a jolly happy soul,"

Dondurucu kardan adam, mutlu ve neşeli bir ruhtu.

Tempolu yürüyüşlerim birden koşuşturmaya dönmüştü. Koridorların arasında ilahi söyleyerek koşuşturuyordum.

"With a corn cob pipe and a button nose, and two eyes made of coal."

Mısır koçanı ve düğme burnuyla birlikte, iki göz kömürden yapılmış.

Merdivenlerin köşesindeki koridora girerek kıkırdamalarım arasında söylediğim ilahiye devam ettim.

"For frosty the snowman had to hurry on his way, but he waved goodbye; sayin' don't cry, I'll be back again one day."

Dondurucu kardan adamın acele etmesi gerekiyordu ama 'ağlama, bir gün tekrar döneceğim'

Birden koridorun köşesindeki boğuk sesler beni yavaşlatmıştı. Yavaş adımlarımla, klasik tabloların arasından koridorun sonundaki odaya ulaştım. Bu Jungkook'un odasıydı. Tereddütte kalmam, kapının koluyla bir süre bakışmama sebep olmuştu. İçeriden gelen şiddetli öksürük sesleri, beni hem cesaretlendirip hem de telaşlandırmıştı.

Odaya girdiğimde yerde cenin pozisyonunda kıvranan Jungkook'u görmüştüm. Fal taşı gibi açılan gözlerimle ona doğru koştum. Şiddetli bir Astım hastalığına sahipti ve eğer dört saatte bir ilacını kullanmazsa, küçük öksürükleri zamanla krize dönüşebiliyordu. Bunu sürekli onun yanında olduğum için biliyordum ama artık, onun yanında yoktum. Aylardır konuşmuyorduk bile, onun için bir hayaletten farksızdım.

aesthete. | LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin