when I come to eye with him.

1K 65 12
                                    




29/12/2002

"Hadi saklambaç oynayalım."

Gözlerim yağmurdan sırılsıklam olan Jungkook'a kaydı. Alnındaki birkaç saç tutamından dökülen yağmur damlaları bağımsızlıklarını ilan ediyorlardı ancak bu durum, onun yanaklarında tekrardan son buluyordu. Yağan yağmur gözlerini koyu bir kahveden siyaha çevirmişti. Yavaşça gözleri gülümsememe kaydı. O asla yaramaz çocuklardan olmamıştı.

"Yağmur çok yağıyor, içeride oynayalım."

Kaşları çatıldı. Karşısındaki havuzda ritmik dalgalar yaratan yağmuru izledikten sonra tekrar bana döndü.

"Bu bir yaz yağmuru. Biraz sonra bitecek."

Kurduğu cümle kıkırdamama sebep olmuştu.

"Biz birkaç gün önce Noel'i kutladık."

Bu cümle onun kaşlarının daha da çok çatılmasına sebep olmuştu.

"Sen benden akıllı olduğunu düşünüyorsun."

Bunu inkar etmek için küçük dudaklarımı araladığımda sözü beni böldü.

"Ben yağmurda oynamak istiyorum, hadi gözlerini ilk sen yum."

Tek yapabildiğim sinirlenen yüzüne gözlerimi devirmek olmuştu. Sonunda onu başımla onaylamak zorunda kalmıştım. Annem her zaman bana bunu tembihlemişti.

"O ne derse, o olacak."

Arkamızı yasladığımız büyük gövdeli ağaca yüzümü döndüm. Bu büyük gövdeli akçaağaç; yazın gölgesinde uzandığımız aynı zamanda oyunlar oynadığımız; kışın ise altında Bay Lopez'in bize kışların bembeyaz geçtiği şehir masallarını okuduğu ağaçtı. Bilirsiniz, Los Angeles'ta kışın bile kar yağması için bir mucize olması gerekiyordu. Anılarımız, dalları adeta gökyüzüne uzanan bu ağaca aitti. Gövdesinin toprakla buluştuğu yerde kocaman bir delik vardı. Hafif gözlerimi açıp etrafa bakınmaya başlamamla minik ellerinin gözlerimle birleşmesi bir oldu.

"Sen. Yine senin benden daha akıllı olduğunu düşünüyorsun."

Kulağımın dibinde doğan haylaz kıkırdamayla yerimde irkildim. Küçük kalbimin sesini yine duymaya başlamıştım. Olması gerektiğinden daha hızlıydı ve bu sadece o benim yanımdayken oluyordu. Onun gülüşü kolaylıkla sizi sakinleştirebilirdi, fakat beni daha çok kışkırtıyordu. Bana daha dört yaşımdayken adlandıramadığım tüm bu duyguları yaşattığı için ona süper kahramanımmış gibi bakıyordum. Böyle normal olmayan yetenekler hep süper kahramanlara aitti, değil mi?

"Hadi baştan say."

Uzaklaşma seslerini duyduğumda saymaya yeniden başladım.

"Bir, iki, üç..."

Onu kesinlikle bulacaktım, onun da demesiyle; akıllı olan bendim.

"Sekiz, dokuz, on!"

Hissediyordum, yine aynı yere saklanmıştı.

"Önüm, arkam, sağlım, solum sobe! Saklanmayan ebe!"

Göz kapaklarımı araladığımda karanlığa alışan gözlerim yüzünden birkaç saniye siyah rengi izledim. Bu bile bana bir asır gibi gelmişti. Karanlığa alışan bu gözler ışıkla buluştuğunda, küçük dudaklarımdan bu sefer kendi gibi bir çığlık kopmuştu. Saklanamamıştı. Şiddetli yağan yağmur çimenlerde yığılmış küçücük bedenine çarpıyordu.

"Jungkook!"

Ona doğru koşarken kalbim bu sefer başka bir sebepten çok hızlı atıyordu. Bunu sevmemiştim.

---

Herkese merhaba!

Bu hikayeyi daha iyi anlamınız için bir giriş bölümüydü. 

Eğer hikayeyi beğendiyseniz Instagram'da beni @gumusservinyourhead profilinden takip ederek, hikaye/hikayeler hakkında güncellemeleri takip edebilirsiniz. Hem de hikaye hakkında konuşup, tartışabileceğimiz bir ortama katılmış olursunuz ♡ ♡ ♡

Yazdığım ilk hikayemi beğenmeniz dileğiyle 

aesthete. | LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin