bir hastaya kablolar aracılığı ile takılarak, onun kalp ritimlerini dijital ekrana tümsekli bir yol misali yansıtan cihaz, tam şu an da katsuki'nin bedenine takılı vaziyette olsaydı şayet; o tümseklerin durgun bir su yüzeyine dönüşmesi yalnızca an meselesiydi.
hatırlıyordu, yumuşak deri parçasının tadına varabildiği ilk an, burun deliklerinden vücudunun her bir zerresine doluşan kiraz kokulu pembe yapraklar silinivermişti artık, yerini; sigara, alkol ve daha çeşitli, nefesi anında değiştiren zehirlere bırakıvermişken mutluluk, huzur, heyecan gibi duyguların yerini ise öfke, öfke ve daha fazla öfke almıştı.
kalbi onun tek bir dokunuşu ile zıvanadan çıkmış hareketler sergileyip, elini ayağını birbirine dolaştırırken; bu seferse tam zıttı bir vaziyette durağanlaşmış ve katsuki küplere binmiş bir vaziyette sert bir biçimde avuçlarını shouto'nun göğsüne çıkarıp, kendisinden uzağa doğru itelemişti.
belinin sağ kısmı ardındaki masanın sandalyesine çarpan melez oğlan; zaten kapanmaya ramak kalmış olan göz kapaklarını sıkıca yummuş ve baygın bir vaziyette kendini yerde bulmuştu. belki bir kaç şişe içki devirmesi sonrası kafayı bulmuş ve yeni kaldığı daire yerine eski evine doğru atmıştı adımlarını, bunu farkettiği vakitte aldattığı kocasıyla uğraşmak; onun acısına daha da çoğunu katmayı istemişti. ağzını bıçak açmadığı için bu konuda, shouto'nun neden burada olduğu belli değildi, izuku'nun aklı ise son derece karman çormandı. öyle ki kolları arasından sıyrılarak, babası katsuki'nin bacaklarına sarılan eijirou'yu bile çok çok sonra, sarışının elini omzunda hissettiğinde farkedebilmişti.
"kapıyı ona eijirou açmış, çok belli." babasının yakut kırmızısı gözlerini çehresinde dolaşıyor halde hisseden eijirou, hatasını bilir bir vaziyette boynunu bükerek, irislerini mutfağın fayanstan zeminine indirdi.
"her şey burnundan geldi, akşam yemeğine çağırmıştım güya ama fiyasko oldu.." aynı eijirou gibi boynunu büken katsuki üzerine bacakları üzerine bir hışımla kalkan izuku, ellerini hızlıca sağa ve sola doğru sallamaya başladı. "a-alakası yok! so-sonuçta bu sizin hatanız değildi."
"evet ama.." katsuki yutkunduktan bir süre sonra, başı önüne düşen ve adeta ayakta uykusuzluktan dolayı zar zor duran oğlunu farkederek yüzüne bir tebessüm kondurdu. "ben eijirou'yu uyutmak için odasına geçiyorum. rica etsem sende.." çekik gözleri, omzunun ardına doğru bakındığında; onun adını bile ağzına almak istemiyor oluşu oldukça barizdi. "shouto'yu kanepeye kadar taşıyabilir misin?" izuku bir an için ne diyeceğini bilemese de, sonrasında fazlasıyla uzun bir süre cevapsız kaldığının farkındalığıyla başını sallamış ve oğlunu kucağına alarak, odasına doğru götüren katsuki'nin sırtını kısa bir süreliğine, gözden kaybolana kadar, seyretmişti.
"pekala..!" ellerini belinin her iki kenarına dayayarak gerinmiş ve yerde vücudundan gelen hırıltılar eşliğinde uyuyan melez oğlanı yavaşça kaldırarak ,onun tek kolu altına başını sokup, salona kadar sürüklemişti. nihayet onu kanepede bırakabildikten sonra muftak masasındaki bel çantasını almış ve kapısı aralık, içerisi de gece lambası ile aydınlatılan minik odaya sessizce girivermişti. odanın duvarlarının rengini tam olarak seçemese de karanlıktan dolayı, duvarlara yapıştırılmış çizgi film posterleri ve yapışkanlarını görmemesi mümkün değildi. yatağın sol yanında yer alan komidinin üzerindeki yıldız şeklindeki gece lambası; yatağın karşısındaki küçük çalışma masasını, kapının yanında yer alan giysi dolabını ve yatağın sağ yanında konumlanmış sallanır sandalyeyle onun dibinde, aynı boyuttaki kitaplığı da loş ışığıyla seçilebilir hale getirmişti. genellikle beyaz ve bebek mavisinin baskın durumda olduğu minik odanın araba desenli halasının üzerine mayın gibi geçişi zorlu kılacak oyuncaklar da, dağınık bir şekilde serilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shuushi ‹katsudeku›
Hayran Kurgushuushi; sonbaharda üzerimize düşen kasvetli havayla birlikte gelen hüzün.