Benden beklenmeyen bir eforda bir şeyler oluyor. Bu kitabın bölüm başlıklarına baktım da gerçekten bir acayip. Toplama kampı...
Not: Bu bölüm kabuk bağlamış yaraları deşip kanatabilir.
Bugünkü konumuz: Aile evi. Bazılarınızın tüyleri ürperdi mi?..
Üniversite okumayanlar ya da bir şekilde ailesinden duygusal veya fiziksel istismar görmeyen tertemiz arkadaşlarımız kenara ayrılabilir. Merak etmeyin, her şey açıklığa kavuşacak.
Üniversiteye başlayana kadar içinde bulunduğunuz minicik dünya size çok doğruymuş, her şey yerli yerindeymiş gibi geliyor. Sonra üniversiteye başlıyorsunuz ve aslında hayatınızın ekseninin ne kadar kaymış olduğunu fark ediyorsunuz. Bu tıpkı şöyle: Yurtdışına çıkıyorsunuz, sokakları görüyorsunuz, yaşamın ilerleyişine tanık oluyorsunuz, insanların yaşam şartlarına vakıf oluyorsunuz. Sonra zaman geliyor geri dönüyorsunuz. ve her şey size batmaya başlıyor. Yolda yürürken kırmızı ışıkta sanki uçacak gibi korna çalanlar, yere tüküren dayılar sizi sanki çarmıha gerip tekrar olduğunuz yere bırakıyor. Bu his tanıdık geldi mi?
Bu hissin bir benzeri de aile evinde var. Yaşadıklarınızın normal olduğu düşüncesiyle yıllarınızı geçiriyorsunuz, üniversitede aile evinden ayrılınca dünyanın kaç bucak olduğunu görüyorsunuz. Bu sefer aile evindeki her şey size batmaya başlıyor. Oradaki her gününüz seneler gibi geçmeye başlıyor. Eskiden gayet normal bir şey gibi tepki vermediğiniz kavga gürültü artık size batmaya başlıyor. İfrit oluyorsunuz. Diken üstünde dolaşıyorsunuz habire. Yıllarınızı beraber geçirdiğiniz insanlardan tiksinti duyuyorsunuz, yıllarca ben bu tavırlara nasıl olup da sessiz kalmışım diye kendinizle bir dövüşe çıkıyorsunuz. Sonu gelmiyor.
Şimdilerde bir virüs çıktı, meğer biz üniversite öğrencileri ne güzel hayat yaşarmışız, meğer biz bombok şartlarda yaşarken bile çok önemli iki şeyi kaybetmemişiz: Huzur ve özgürlük. Şimdi aile evine gelince ikisi de yok. Birisi olsa diğeri yok. Bu ikisi zaten aile evi için bir lüks. Sonra günleriniz farklı boyutta bir hapis içinde geçiyor. Aile bireyleri de sizi evde görmeye tahammül edemiyor, merak etmeyin.
"Madem evdesin, öyle ise bir işe gir."
"Zaten okullar kapalı şu bezi eline al da bulaşık makinesinin tuşlarını temizle. Sonra da şu süpürgeyi al önce bizim evi sonra da sokağı falan süpür, zaman kalırsa komşuların evini temizle."
"Sen evdesin, belli ki okumaya niyetin yok (?????) ev işi de yapmıyorsun, tek yaptığın bizim paramızı yemek. Öyle ise sen kendine uygun kısmetleri aramaya başla."
Şunu da belirteyim, siz bir kölesiniz. İş bulup ayrı eve çıkamazsınız, buna asla izin vermezler. İş bulup eşekler gibi çalışıp parayı ailenize verirsiniz.
Sonra şafak sayar gibi mezun olunca kurtulacağım bu çileden düşünceleri filizlenir zihninizde. Musmutlu hayaller kurarsınız, eve çıkacağım kendi paramla yaşayacağım, her şey istediğim gibi olacak her şey çok huzurlu olacak. (nahbulursun.com) Mezun olunca bu düşünceniz %90 oranında gerçekleşmiyor çünkü ya korkunç şartlar altında kiranızı bile ödeyemeyip her şeye ve herkese borçlanacağınız şartlar altında çalışmaya mecbur bırakılıyorsunuz ya da işsiz kalıp kuyruğu kıstırıp aile evine dönüyorsunuz. Buyurun size kendi kuyruğunu yiyen yılan. 1000 lira maaşla kiramı öderim, faturaları da öderim, bir de üstüne sanatsal etkinliklere katılıp tatile giderim diyenler çıkar mı? Cesaretin var mı aşka?
Aile evi bir bataklıktır, mayın tarlasıdır. Oradan bir kez kurtulmayı başarınca asla geri dönmek istemezsiniz. Özgürlüğün tadını bir kere alınca bırakamazsınız benden söylemesi.
İşin üzücü tarafı ne biliyor musunuz, pek çok kişinin evinde kendine ait bir odası yok. Virgina Woolf bir kadının özgür olabilmesi için önce kendine ait bir odası olmalı diyor. Bu sadece kadınlar için geçerli değil bence. Herkesin kendisiyle kalmak istediği, ara sıra kafa dinlemeye ihtiyaç duyduğu veya her şeyi geçtim bomboş duvara bakmak istediği anlar olur. Evlerimizde kıl odası, tüy odası, çeyiz odası, çaydanlıklar rahat uyusun odası yerine çocuklarımızın yalnız kalabileceği ortamlar oluşturmak için uğraşmalıyız. Kimse çaydanlığına iyi baktığı için bir yere varamaz ama çocuğuna yatırım yapan kazanır... Anlayana.
Durun kanayan yerlerinize birer gazlı bez bastırayım...
Çözüm nedir diye soruyorsunuz biliyorum. Alıştıra alıştıra söyleyeyim, mucize beklemeyin. Bir şeylerin bir anda değişmesini de beklemeyin. Mezun olana kadar heybenize hamallık yapmayacağınız ne bulursanız atın. Özellikle de dil öğrenin, artık İngilizceyi kimse hiçbir tarafına takmıyor. Biz bu konuda pek anlamlı bir ilerleme kaydetmesek de artık dünyanın neredeyse tamamı İngilizce konuşuyor çünkü. (Bu ne lan kitabım instagram selfcare sayfalarına döndü.) Arkadaşlar tek çözüm yolu kaçıp gitmek. Arkanıza bile bakmayacaksınız, emin olun geride bıraktığınız hiçbir şey için üzülmeye bile değmez. Tecrübe konuşuyor, televizyonlarımızın sesini açalım.
Okul başlayınca gidip turnikelerin boynuna atlayacağım, amfideki bütün sıralar tek tek tek tek tek öpüşüp sarılıp selamlaşacağım...
Bu bölümde aile evinde sürgün yaşamı çeken üniversite öğrencileri için bir dakikalık saygı duruşu için ayağa kalkıyoruz. (Üniversite okumayıp işkence görenler de olduğunu biliyorum, herkesin acısı kalbimde tazedir.)
Ben psikiyatrist falan mı olsam yauvvv
Neyse.
İyi yaşamalar.
Tabii bu ne kadar mümkünse.
Keh keh keh
Arkadaşlar ben daha dün üye oldum alışmaya çalışıyorum lütfen beni hoş görün. Teşekkürler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Muhalif
Non-FictionMuhalif; bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa, aykırı olan kimse. ©Tüm hakları saklıdır.