Seni unuttuğumu sandın öyle değil mi? Aslında seni unutmadım ama hatırladığım da söylenemez. Ne kadar zaman geçti? En son sana ne yazdım? Şimdi arka sayfayı çevirip bakamam çünkü bakarsam ne yazacağımı unuturum. Ah sevgilim, neler geçti başımdan bir bilsen! Gerçi bilsen de bir şey değişmez ama olsun.
Yine bir sigara yaktım. Sana bir itirafta bulunayım, sana yazmadığım bunca zaman aralığında kaç paket sigara bitirdim sayamadım. Sayamadım ve küllerini nereye akıttım bilmiyorum. Belki belirsiz bir yerde uçuştu ya da belki de sana gelip yüzüne vurdu. Anlayacağın, küllerimi kaybettim.
Şimdi sana yazarken zorlanıyorum çünkü uzun zamandır elim kalem de tutmadı. Yani ne yazacağımı da bilmiyorum ama ben yine bir şeyler uydururum. Buldum sanırım. Ya da bulmadım. Off, bilmiyorum! Aklım çok karışık. Şimdi sana ne söylesem boş ama kendimi bir boşlukta hissediyorum. Yani kalbimin bir yarısı boş sanki. Acaba seni mi özledi. Kalbim, seni özlemiş olabilir mi?
Sanmıyorum. Bak sevgilim, sana 'sevgilim' dememden belki hoşlanmayacaksın ve hatta hoşlanmıyorsundur belki ama ben sana böyle hitap etmeye devam edeceğim. Sana tanımadığın birini hayal et diyemem ama kafanda canlandır. Omuzlarının hizasında biten hafif dalgalı açık kumral saçları düşün... Sonra beyaz tenli bir kadın hayal et... Zayıf ve hatta çok zayıf. Kemikleri gözüküyor resmen, o derece çirkin. Sonra o boş surata hafif dolgun morarmış dudaklar ekle, çünkü dudaklarım öyle. Hiçbir zaman pembe rengini almaz. Sonra hafif kavisli bir burun ekle, böyle minik, fındık denilen türden. Daha sonrasında kocaman yeşil gözleri koy ve işte karşında tüm orantısızlığı ile ben duruyorum.
Şimdi üzerimde siyah ve bana fazlasıyla büyük gelen bir sweatshirt var ve kapüşonunu kafama geçirmemek için kendimi zor tutuyorum. Altımda yine siyah bir tayt var, bacaklarımı tamamen sarmış. Ayaklarımda gri sade çoraplarım var. Ev içerisinde terlik veya ayakkabı giyemem ben, rahat etmem. Saçlarımdan birkaç tutam yüzüme düşüyor, geriye itsem de inat ediyorlar işte. Sonra bir de sağ elinin işaret parmağında bir yara bandı düşün, çünkü bugün senin sevdiğin mantarlı tavuk soteden yaparken parmağımı kestim. Hayır, korkma acımadı. Sadece küçük bir kesik ama çok kanadı.
Konuyu nereye mi bağlayacağım? Hemen bağlıyorum. Bir bıçaktan bahsediyoruz. Belki gözlerin ileriye dalmış bir şekilde elindeki bıçakla bir şeyi kesiyorsun ve tam o anda elini kesiyorsun. Çok küçük bir sıyrık sadece ama akıttığı kan gözlerini korkutuyor. Suyun altında tutuyorsun, peçete sarıyorsun ama en sonunda yine baş vurduğun şey yara bandı oluyor.
Peki şimdi sen söyle; kalp yarası, yara bandı ile kapanır mı? Okuduğum bir kitapta yara bantlarının yarayı iyileştirmek için değil de saklamak için kullanıldığı yazıyor. Çok haklı. Yara bandını parmağına yapıştırdın, birkaç gün geçti ve çıkardın ama o yara hâlâ iyileşmemiş. Ne mi olmuş? Küçük bir iz bırakmış. Ve sen yara bandını çıkardığında artık yarayı saklayamazsın.
Benim kalbimdeki yaralar, kesiklerden akan oluk oluk kanlar bir yer ardına saklanamadı. Yara bandı tutmadı ve ellerimi yara üstüne bastırırken daha çok kanattım. Kanattım... Kanattım... Kanattım ve en sonunda da kendi kalbimin katili olarak sayıldım. Ama ne var biliyor musun? Kalbimin asıl katili sendin. Ve ne var biliyor musun? Ben; suç, sevdiği adama atılmasın diye kendisini öne atan o aptal kız oldum.
Ah sevgilim, sen beni ne zaman göreceksin? Gerçi, artık göremezsin çünkü uzaklarda duran iki kalbin birbirini görebilmesi için bu dünya üzerinde en az bir kere konuşmaları gerekir. Amma velakin biz bir kere konuşmayı geç, bir kez dahi göz göze gelmemişiz. Belki de bu yüzden imkansız görüyorumdur bizi. Ama bilirsin, Allah'tan ümit kesilmez.
Bugün sana yazmak için üç dal feda ettim. Hepsini de hızlı hızlı içtim ki ciğerlerim fazlasıyla zehir dolsun, kararsın. Yine de yetmedi. Kalbim hâlâ acıyor ve belki de küllerimi oraya döktüm çünkü yanıyor. Neyse, veda etme vakti geldi sevgilim. Bir daha ne zaman yazarım bilmiyorum ama bu vaktin uzun olmayacağı kesin. Hele ki kalbim bu denli yanarken bu vaktin kısa olacağı kesin.
Tekrardan merhaba sevgilim. Seni özlemişim. Ve biliyorum üstte yazdığım bunca şeyden sonra sana seni özlediğimi söylemek büyük bir zıtlık olsa da, ben buyum. Seni seviyorum, senden nefret ediyorum, seni özlüyorum, seni özlemiyorum, sana tapıyorum, seni öldürmek istiyorum... Dediğim gibi ben buyum ama yine de her şeye rağmen kalbim bir yerde hep seni özlüyor.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.