Şafaklara İthaf / Final Bölümü

50 12 6
                                    

~~

Seok Jin ceketini giydikten sonra yerde duran kağıtları, günlüğünü sonra duvara yaslı olan gitarını aldı. Aylar önce aldığı eve baktı. Güzel anılar birikmişti, değerli anılar. Hafifçe gülümsedi, dışarı çıktı.

Her şeyi arkasında bırakarak sevgilisine gidiyordu. Ama ondan önce uğraması gereken yerler vardı. Yoon Gi'nin evine doğru adımlamaya başladı. Aklında sadece sevgilisi vardı bu yüzden çok heyecanlıydı. Başka hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Zihnini ona saklıyordu, kalbini özenle sakladığı gibi.

Evin posta kutusuna ona yazdığı mektubu koydu. Ardından Nam Joon'un evine yürümeye başladı. Garip bir şekilde ona doğru giderken içini buruk bir hüzün kaplamaya başladı. Kalbine bir şey baskı yapıyordu. Nam Joon'a verdiği değerden olsa gerek gerçekten üzülüyordu. Onunla vedalaşma fikrini aklından kovdu. Onunla vedalaşamazdı. Yoksa her şey mahvolur, sevdiğine kavuşamazdı.

Ağlamaya başladı Seok Jin. Sessizce aktı gözyaşları gözünden. Yaktı yanaklarını cayır cayır. Yanından geçen herkes gözlerini dikmiş ona bakarken o bunu umursamadı ve ağlamaya devam etti. Hıçkıramıyordu, bağıramıyordu, ağlıyordu sadece. Fakat yürümeyi de bırakmıyordu. Kararlıydı gitmekten. Her şeyi, herkesi arkasında bırakmayı göze almıştı bile.

Nam Joon'un evinin önüne geldi. Mektubu bırakıp gidecekti ki pencerede onu gördü. Dostunu çok özleyecekti ve o bunun acısını şimdiden hissetmeye başlamıştı. Gözyaşları hala küçük ırmaklar oluştururken son kez baktı, yıllarını birlikte geçirdiği ama şimdi onu sevdiği kadın için geride bıraktığı dostuna. Onu asla affetmeyecekti Nam Joon. Zar zor gözlerini çekti ondan ve üçüncü durağına koyuldu.

Sevgilisinin eviydi üçüncü durağı. Kapıyı tıklattı. Annesi açtı. Annesi hep Seok Jin'i çok sevmişti. Şimdi onu bu halde görünce korktu ve hemen içeri aldı.

"Seok Jin burada ne yapıyorsun? Ne bu halin yavrum?" dedi kadın naif ama endişeli bir şekilde. Dağılmıştı. Sevgilisi gitti gideli hep dağınıktı aslında. Toparladım diyerek kendini avutuyordu sadece.

"Son kez odasına girmek istiyorum" dedi Seok Jin güçlükle. Boğazı öylesine yanıyordu ki sözcükler bir bıçak misali acıtarak çıkıyordu dışarı. Kızın annesi de Seok Jin'e katılıp gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Onda da evlat acısı vardı.

"Seok Jin lütfen yapma yavrum. O gitti. Gitti. Daha fazla bunu inkar edip, şansını zorlama. Geri gelmeyecek". Jin kafasını iki yana salladı. İnkar edince bir şeyler değişir sanıyordu ama değişemezdi.

Kızın annesini orada bırakıp odasına gitti sendeleyerek. Gücü damarlarından çekilmişti adeta. Kendini yorgun ve bitik hissediyordu. Nasıl olsa gidecekti, bunu dert etmedi.

O gitti gideli odası hala aynı duruyordu. Arada buraya gelir güzel bir akşam yemeği yerler sonra da odasına gidip geceye kadar sohbet ederlerdi. Jin onunla sohbet ederken oturduğu pufa oturdu. Sevgilisinin gülüşü gözlerinin önüne, tınıları kulağına geldi. Ağlayışına biraz ara verdi ve gözlerini kapattı. Derin nefeslerle sakinleştirdi kendini.

Bir buçuk yıl önceki ölümü Jin'in bitiş günüydü. Ne yaparsa yapsın, ne derse desin o gün Jin de ölmüştü. Onunla birlikte gitmişti ruhu. Ve bu zamana kadar da dönmesini beklemişti umutsuzca. Biliyordu. Lanet olsun ki biliyordu ölenin dönmeyeceğini. Ama ne yapabilirdi ki? Onun o kahverengi gözleri belirirken tam gözlerinin önünde ne yapabilirdi? O gözleri unutacağına herkesi unutur, silerdi. Bugün de bunu yapacaktı.

Yazdığı şarkıyı şafaklara söyleyecek, sevgilisine kavuşmak için canına kıyacaktı. Onu yanına alması için yalvaracaktı. Her şeyden vazgeçecekti ona kavuşmak için. Sayılı günler bitmişti. O gün bu gündü.

Kendini biraz toparladı ve zorla ayağa kalktı. Güneş batmıştı. Geceyi geçireceği denize gidecekti daha. Şafağı en iyi oradan görebilirdi. Elinin tersiyle yanağında kalan yaşları sildi. Kızın annesine sarıldı, teşekkür etti ve çıktı evden.

Önceden de geldiği iskeleye oturdu. Dünyadaki son saatleriydi. Zaman geçmesi için bir iki saat uyudu ve uyumadan önce saatine alarm kurdu. Uyandığında şafak sökmeye başlamıştı. Jin ise bunu görünce karnına giren ağrıdan, heyecandan kendini alamadı. 'Acaba şarkısını beğenecek miydi?' aklındaki tek soruydu şu anlık. Notalarını sağ yanına koydu, gitarının akorunu yaptı. Kendini hazır hissedince başladı.

Biliyorum bir gün bir gemi gelecek
Bu sensiz limana ama o gelene dek

Sensiz kalacak bu şehir
Sensiz kalacak bu liman
Sensiz batacak bu güneş

Biliyorum bir gün bir gemi gelecek
Bu yalnız limana ama o gelene dek

Sensiz kalacak bu şehir
Sensiz kalacak bu liman
Sensiz batacak bu güneş

Ta ki o gelene kadar
Gökten yıldız toplayacağım
Senin o salkım salkım saçlarına
Işıl ışıl bir taç yapmak için

Sensiz atacak bu yürek
Sensiz yanacak sigaram
Sensiz solacak bu günler

Sensiz kalacak bu şehir
Sensiz kalacak bu liman
Sensiz batacak bu güneş

Ufak bir nefes vererek bitirdi şarkısını Jin. Gözleri yaşlı, yüzünde acı bir tebessüm vardı.

"Bir ayrılık şarkısı yazdım. Söyledim şafaklara, sana ithafen. Artık gel güzelim"

Dedi son bir ümit. Gelemezdi. Bu yüzden gitmeyi seçti. Gitarını notaların üstüne bıraktı. Ayağa kalktı. Şafağın ve denizin birleştiği ufuk çizgisine bakarken, şarkı söylerken tuttuğu gözyaşları boğmaya başladı onu. Sonu gelmeden aktılar çünkü son defa aktılar.

Kendini derin suya bıraktı. Gözyaşları denizin içinde saklanırken, Jin sevgilisini gördü karşısında. Sımsıkı sarıldı. Kavuşmanın huzuruyla diplere çöktü yavaşça.

Geride bıraktığı, ondan kalan tek şey ise ayrılık şarkısıydı.

.
.
.
.
.
.

Final

.
.
.
.
.
.

Aubade • KSJHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin