1.6

576 27 28
                                    

Draco'nun meleği geliyor..

Weasley'ler ile yaklaşık 1 aydır kalıyordu Draco. Bu bir 1 ay içinde gerçek sevgiyi, aile sıcaklığını hissetmişti ve bu müthiş bir şeydi.

Harry, Ron ve Hermione ile arası iyiydi mesela, artık aralarında sorun kalmamıştı. Üçü de beklediğinden anlayışlı çıkmıştı.

Evi terk ettiğinden beri anne babasından bir haber alamamıştı. Babasını önemsemiyordu ama annesi o evde neler yaşıyordu, bunu bilmemek onu delirtiyordu. Lucius ona kötü davranıyor diye oldukça kaygılanıyordu.

Kararlıydı, bu sene F. Y. B. S'lere sıkı çalışacak, bir işe girip hayatını düzene sokacak ve annesini o adamdan kurtaracaktı. Ona bırakılacak mirasa ihtiyacı yoktu. Kendi kendine bir şeyler başarmak istiyordu.

Yarın Hogwarts'a geri dönecekti. Bavulu hazırdı. Hiçbir şey unutmadığından emin olmak için bir kez daha kontrol etti. Her şey yerli yerindeydi. Hogwarts'a gideceği için ilk defa heyecanlıydı. Ve bu heyecanı hissetmek harikaydı.

Ertesi sabah teyzesi Andromeda sayesinde kalkabildi. Yoksa uyumaya devam edecekti. Gece düşünmekten uyuyamamıştı. Her zaman ki gibi. Hemen kalkıp üzerine bir şeyler geçirdi ve aşağı kahvaltı yapmak için indi. Mrs. Weasley telaşlıydı, Hermione ve Ginny'e sürekli bir şeyler yapmalarını söylüyordu. Onun çocukları için ne denli çırpındığını gördükçe 5.sınıfta onlara yazdığı şarkı geliyordu aklına. Aslında arkadaşı olmayan arkadaşlarıyla yaptığı her şey utanç verici geliyordu artık.

Kahvaltısını da bitirdikten sonra bavulunu da aldı ve Bakanlık'ın verdiği arabaya bindi. Araba..Bir muggle icadı. İlk defa bir arabaya binecekti.

Arabayla yaptıkları uzun bir yolculuktan sonra istasyona vardılar. Bu sefer babasının emirlerini dinlemeyecekti. Mutlu bir şekilde gidecekti Hogwarts'a.

Teyzesi Andromeda ve diğerleriyle vedalaştıktan sonra Ginny ve Hermione ile trene bindi. Gerçekten sevilmenin nasıl bir şey olduğunu yıllarca zorbalık ettiği Weasley'lerden öğrenmişti. Onlara gerçekten minnet duyuyordu.

Üçü de boş kompartıman bulmayı becerememişti. En sonunda Ginny içerde sadece Luna ve Neville'in oturduğu bir kompartımana oturmaktan başka seçenekleri olmadığını söyledi. Biraz huzursuz hissetse de mecbur oturacaktı. Sonuçta herkesle arasını düzeltmesi gerekiyordu. Korkaklığı bırakması lazımdı.

Kompartımana girdiğinde Neville'in kaşları çatıldı ve neden burada olduğunu sorarcasına Ginny ve Hermione'ye baktı. Onların durumu açıklamasına izin vermeden oturup Neville ile konuştu.

Aklı almıyordu. Bu kadar anlayışlı, iyi kalpli, sevgi dolu insanlara nasıl kötülük yapabilmişti? Neville sonrasında yumuşamıştı ancak Luna başından beri anlayışla bakıyordu Draco'ya.

İnsanın gerçek arkadaşlarının olması harika bir şeydi. Bunu ne kadar geç deneyimlese de. Birbirlerine savaştan sonra yaşadıklarını anlatmakla geçti yolculukları, nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Sanki Hogwarts'ta ilk yılıydı. Bir birinci sınıf çocuğu bile Draco'dan daha sakindi şu an.

Trenden indikten sonra üstüne hemen cübbesini geçirdi. Daha Eylül ayına yeni girmiş olmalarına rağmen havanın nasıl bu kadar soğuk olduğuna anlam veremiyordu.

Hagrid'in yönlendirmesiyle Testraller'in çektiği arabalara bindiler. Testraller'i artık görebiliyordu. Ama sadece o değil, neredeyse bütün öğrenciler görüyordu. Herkes ya ölüme şahit olmuştu, ya da ölümle tanışmıştı. Savaş gerçekten de her şeyin dengesini değiştirmişti. Hagrid'in uyarısıyla daha fazla vakit kaybetmeden arabaya bindiler.

Hogwarts'ın eski tadı var mıydı, kesinlikle hayır. Daima asık suratıyla Profesör Snape, ne kadar geç anlasa da gördüğü en harika Profesör Dumbledore, yanından hiç ayrılmayan Crabbe, hepsini özlüyordu. Hiçbirinin değerini bilememişti.

Slytherin masası neredeyse bomboştu. Neden boş olduğunu da tahmin edebiliyordu, aileleri gitmelerine izin vermiyordu. Profesör McGonagall Savaş hakkında bir konuşma yaptıktan kürsüden indi ve ziyafet başladı.

Slytherin masasında 7.sınıflardan sadece bir kaç kişi vardı. Aralarından tek konuştuğu Greengrass'ların büyük kızı Daphne idi. Ona baktığını fark eden Daphne masanın öbür ucundan kalkıp Draco'nun yanına geldi. Draco'yu burada gördüğü için şaşırdığı belli oluyordu Daphne'nin. Gülümsedikten sonra hemen sordu;

"Senin gelebileceğini beklemiyordum Draco. Ailen nasıl izin verdi?"

"Vermediler. Ben de terk ettim evi. "

Draco cümlesini bitirdikten sonra Daphne' nin gözlerinin fal taşı gibi açıldığını fark etti.

"Peki, ama nerede kaldın? Hem, baban nasıl hafızank silmedi? Benim bildiğim Mr. Malfoy sana yapmadığını bırakmazdı."

"Aslında başta teyzeme gidecektim. Ama teyzemin evine gittiğimde onun burada olmadığını söylediler. Weasley'ler ile yaşıyormuş. Ben de orada kaldım."

"Ayrıca, babam beklediğimden sakindi, beni de korkutan buydu, ama hiçbir şey yapmadı. Hatta eşyalarımı toplayıp evden gitmememi söyleyen de babamdı zaten. Ailenin yüz karasıymışım."

Daphne Draco'nun bir tane daha teyzesi olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden kafası karışmış görünüyordu. Draco ona da anlatmaya karar verdi.

" Bir tane daha teyzem var Daphne. Ama Black ailesinin o saplantılı safkan değerlerini önemsediği için ve bir muggle-doğumlu ile evlendiği için ailesi onunla iletişimi kesmiş. Ben de yeni öğrendim bunu."

"İlginç, bu muhabbet sıkmadı mı sence de? Ravenclaw'dan kız kardeşim Astoria, siz tanışmadınız  değil mi? Onu çağırayım.

"Olur tabii."

Daphne Ravenclaw masasına kız kardeşini çağırmaya gitti. Onları beklerken Astoria'yı hatırlamaya çalıştı. Ama çıkaramıyordu. Zaten Daphne'nin anlattığına göre sessiz, utangaç biriydi.

Az sonra ilerde Daphne ve onun arkasında yürüyen Astoria'yı gördü. Simsiyah saçları, okyanusu andıran masmavi gözleri, bembeyaz teni... Bir melek vardı sanki karşısında..





~ Savaştan Sonra ~ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin