Alevlenen Günah Tanesi

435 537 270
                                    

Yıkılmaz duvarları olan bir adam vardı.

Gökyüzünün karanlığını üstlenen bir kadın vardı.

Adamın duvarlarını kadının karanlığı aşmıştı. Gökyüzünden yağan yağmurlar üzerlerindeki günahları silmese de sonrasında açacak olan gökkuşağından haberler getirmişti. Gökyüzünün karanlığı içlerindeki aydınlığı göstermişti onlara. Onların aydınlığı gökyüzüne ışığı yansıtmış, göğün beyazlıkla tanışmasını sağlamıştı.

Gökte yedi rengin belireceği sırada bir fırtına kopmuştu. Esen veda yelleri ruhları ücra köşelere savururken beyazları kırmıştı.

Duran arabanın içinden Sema'ya bakarken kalbimle zihnim eş zamanlı olarak bir karmaşıklığı üstleniyordu. Duygular bedenimin içinde tur atarken hangisinin hakim olduğu şaibeliydi. Birinin çokluğuna karar verdiğimde diğeri sanki bir yarış içerisindeymiş gibi miktarını daha da fazla arttırıyordu. Öyle ki bu hisler, kalbimden taşıp zihnime dökülüyordu. Gözlerimi ağırca onun üzerinden ayırdığımda önüme dönmüştüm.

"Boş yere birbirinizi cezalandırıyorsunuz." Oğuz'un söylemiyle bu kez bakışlarımın hedefi o olmuştu.

"Neden bahsediyorsun?"

"Boşuna anlamamazlıktan gelme. İkiniz bir şey söylemeseniz de bir şeyler olduğu belli ve o bir şeylerin senden geçtiği yine belli. Neden ikinizi de cezalandırıyorsun?" Yüzümde alaycı bir gülümseme belirlenirken kolum camın yanında yerini alıp ağırlığımı üstlenmişti.

"Böylesi bir cezayı engelliyor diyelim. Vedalar can yakıcı olsa da bazen gereklidir. Daha büyük kaybedişler olmasın diye bazen kendi elinle bir şeyleri bırakman gerekir." Cümlelerim kalbimdeki sese tezat düşüyordu lakin o ses düşüncelerimin üstünü attığı haykırışlarla örtüyordu. Gözlerimi duygularımın oluşturduğu çıkmak sokağı görmezden gelebilmek için yumdum.

"Kavuşamadan veda edemezsin ki. Senin yaptığına kolaya kaçmak denir."

"Bilmiyorum Oğuz. Kafam o kadar karışık ki ne yapacağıma ne düşüneceğime karar veremiyorum. Bence bunu konuşmanın zamanı şimdi değil."

"Kaç bakalım." Ağzının içinde söylendiğinde duymamış gibi yaparak "Efendim?" dedim.

"Planı artık işletme zamanı geldi. Sen de bir ayaklan da kızların yanına gidelim." Benim yaptığım gibi o da pas geçmişti cümlemi. Başımı hafifçe aşağıya eğdikten sonra arabanın kapısını açıp dışarıya çıktım. Kapının kapanmasıyla Oğuz ile birlikte yolda duruyorduk. Birbirimize doğru bir bakış attıktan sonra ileriye doğru yürümeye başladık. İlerideki aracın önünde duran Sema ile Sude'nin yanına geldiğimizde Oğuz'un selamıyla sessizlik bölünmüştü. Diğerlerinden karşılık aldığında cebindeki telefonu çıkartıp bize gösterdi.

"İzninizle canımdan çok sevdiğim babamı arıyorum." Dudaklarında oluşan tebessümün eşliğinde telefonun ekranına birkaç kez dokunmuştu. Çalan telefonu kulağına götürdüğünde bir elini cebine koyup biraz da sabırsız bir şekilde karşı tarafın aramasını yanıtlamasını bekliyordu. O an Oğuz'un artık olgunlaştığı gözüme geldi. Bunca zaman içinde benden daha akıllıca davranmış ve zekasını kanıtlamıştı. Zeki olduğu her daim gözümün önünde olan bir gerçekti zaten ama böylesine titiz bir şekilde işini yürüttüğünü ilk kez görmüştüm.

Kapalı olan dudakları hareketlendiğinde benim düşüncemin akış yönünü de değiştirmişti.

"Sema'yı buldum. Sana konumunu atacağım yerde olacağız birazdan. Bu zevkli dakikalara senin de bizzat şahit olmanı isterim. Biliyorsun, Kutay için de gelmende ısrarcı olmuştum ama kabul etmemiştin. En azından bu kez yanımda olmanı istiyorum." Söyledikleriyle tek kaşım havalanmıştı. Benim yerime bir başkasını koymuşken neden gelmesi için ısrar etmişti ki? Buradan çıkarttığım tek çıkarım birden fazla planı olduğuydu. Olasılıklara ihtimal vermeyip kesinliği sağlamaya çalışmıştı.

Günahın Gölgesindeki MeleklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin