Bana doğru bakarak gülümsedi. Ne tuhaftı ki yağmurda bu banka gelmiş içki içmeye çalışıyordu ama beceremiyordu da. Eli ayağı tutmuyor gibiydi. Neden yanıma oturmuştu ki? Hemde bu yağmurda. Bana bakmaya devam ediyordu ve konuşmaya başladı;
"Ne var,bende seviyor olamaz mıyım yağmuru?"
Neydi şimdi bu ben ona sevemezsin falan demedim ki çok mu belli ediyordum insanlara olan nefretimi?
Sustum konuşmuyordum hiç gecenin bu saatinde sarhoş bir gençle ne konuşabilirdim ki ben? Çocuk konuşmaya devam ediyordu mırıldanan sesiyle. ''Sanki her yere her şeye bir sinirin var gibi. Belki oturduğun banka bile."Gözlerimi kaçırdım. Haklıydı gerçekten bunca zaman insanlardan kaçarak, nefret ederek yaşamıştım sanki. Yanıma biri gelip otursun, konuşsun istemiyordum bile. İçkiliydi ama gerçekten çok haklı ve akıcı konuşuyordu. Anlaşılan alışkındı sarhoşluğa.
Kendimi daha fazla tutamadan tahammülsüzce devam ettim.
"Bana bunları diyen ayyaş genç bir çocuk elinde bir bira şişesiyle yağmurda banka oturmuş haldesin. Kimse boşu boşuna yalnız başına bu saatte, bu yağmurda, içki içecek, kendini banklara atacak duruma kolay kolay gelmez."Niye böyle küstahça bir şey söylediğimi bilmiyordum. İnsanların yarasını deşmek istemiyordum bu en son yapmak isteyeceğim şeydi. Travmalarımla, acılarımla dalga geçen o kadar çok insan tanımıştım ki bunu kimseye yapmak istemezdim.
"Merak etme, önemli değil. İnsanların gerçekten büyük bir yaraları varsa yüzleşmeyi de bilmeliler. Ben de yalnız yüzleşmeye, dibine kadar gitmeye mecbur bırakılanlardanım. Sen neden geldin buraya? Martılara simit atmak için değildir herhalde. Yoksa kendini denize atıp boğulmayı falan mı düşünüyorsun?" diyerek sırıttı.
Nerden anlıyordu benim kafamdaki düşünceleri? Onun ne yaşadığını bilemezdim ama bir şeyler yaşamış olduğu barizdi. Yoksa sarhoş olduğu için bir şeyler sallıyor muydu?
"Belki bende yaralarımla yüzleşmek için gelmişimdir buraya. Tek başıma yaşadığım yılların acısını çıkartmak için. Ayrıca neden martılara simit atmak için gelmiş olmayayım ki?"
Sarhoş olduğu için bazı şeyleri unutur diye umut ediyordum. Onunla konuşmak iyi gelmişti bana konuşmasam da anlıyordu sanki beni. Yetimhanede kaldığımdan beri kimseyle tam anlamıyla bağ kuramamıştım. Çok güzel arkadaşlık ilişkileri de kurmuştum ama çok uzun sürmemişti maalesef.
"Eğer yaralarınla yüzleşmemiş olsaydın burada işin olacağını düşünmüyorum. Çoktan bir şeylere alışmışsın bile. Kabullenmişsin her şeyi çaresizce."
Korkmaya başlamıştım. Kimdi bu? Ben napıyordum burada? Yurda dönmeliydim diye düşünmeye başlamıştım. Burada bir yabancıyla oturup öylece durmamam gerekirdi belki de.
Konuşmaya devam etti.
"Bana öyle ürkütücü gözlerle bakmana gerek yok. Martılar konusuna gelirsek, insanlar böyle şeyleri sadece kendini mutlu etmek için yapar. Sen de bir başkasına yararı oldu diye sevinmeyip sırf zaman geçirmek adına iyilik için iyilik yapanlardan mısın?Tıpkı bir filozof gibi sıradan olmayan, uçuk ama mantıklı görüşleri vardı.
Bu haldeyken bile bu kadar havalı ve hoş gözükmeyi nasıl baş ediyordu? Sarhoş bir insana göre fazla aklı başında birisine benziyordu.
Aslında pekte aklı başında olduğu düşünülemezdi. Hava çoktan kararmıştı gece yarısı olmak üzereydi ve saatlerdir oturuyorduk orada onunla. Neden kalkıp gidemediğimi bilmiyordum. İçim bomboştu sanki yürümek bile zor geliyordu.
Bir süre sustuk hiç konuşmadık. Ben öylece yağmuru ve denizi dinliyordum. O da ne yaptığını bilmiyor gibiydi bildiğin sarhoştu ama etkisiz eleman gibiydi.
Susmaya başladıktan sonra üç-dört şişe daha içmişti. Saatlerdir bir sarhoşun yanında öylece oturuyordum, nereden geliyordu bu cesaret?
Sonra kendi kendine söylenmeye başladı ayağa kalkarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Anlamıyordum tabi. Öyle geveleyerek konuşmaya başlamıştı ki. Ama ne tuhaftı ki yine de aklı başında gibi gözüküyordu. Ayağa kalkıp onu tutmaya çalışıyordum. Ayakta bile zor duruyordu. Birden bire hiç beklemediğim bir şey oldu. Sendeliyordu ve ayağı bir yere takıldı birden bire kendimizi denizin ortasında bulduk. Ne yaptığının farkında mıydı acaba? Peki ya ben? Ben farkında mıydım?Çocuk git gide dibe batıyordu. Hemen biraz daha derine dalıp yukarıya çektim onu. Sarhoş bir insan ancak bu kadar naif görünebilirdi.
Hafif uzun ve kumral saçları adeta dans ediyordu denizle. Gözleriyle beni buradan kurtar der gibi bakıyordu. Denizden kurtulup kurtulmamak umurunda bile değildi sanki kafasındaki düşüncelerden kurtulmak istiyordu.
Tıpkı benim gibi. Bilmiyordum anlıyordum sanki kafasındaki her düşünceyi. Onun da benim düşüncelerimi anlayabildiğine çok emindim. Burada tek başıma olsam ve denize düşmüş olsam umurumda bile olmazdı ama o vardı kurtarılmayı beklemeyen, fakat kurtarmam gereken kişi. Sonra birden bire beni kendine doğru çekti. Karşı koymak istiyordum ama bu denizin içinde pek de mümkün değildi. İkimizde daha derinlere batıp boğulabilirdik. Ama ben buna izin veremezdim.
İnsan sarhoşken bile bu kadar anlamlı bakabilir miydi? Tertemiz güzel bir cildi vardı. Saçları da denizin ahengiyle buluşmaktan vazgeçmiyordu. Kot ceketi kumral saçlarına o kadar yakışıyordu ki. Etkilenmemek mümkün değildi. Belinden kavrayıp yukarıya çekmeye çalıştım onu ama bana engel olup birden bire dudaklarıma yapıştı. Beklenmedik bir şey yaptığı için mi delicesine atıyordu kalbim? Yoksa gerçekten etkilenmiş miydim?
Şimdi denizin ahengiyle buluşan bir tek saçları değildi. Aynı zamanda da dudaklarımızdı...
Güzel bir bölüm olduğunu umut ediyorum...Yanlışlarımı ya da doğrularımı benimle paylaştığınızda gerçekten mutlu oluyorum. Yorumlarda tekrardan belirtirseniz çok sevinirim. Devam edeceğim.
Sizi seviyorum. Oylayıp yorum yapmayı eksik etmeyin. :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZLER
Ficțiune adolescenți"Kimsesiz bir insanın kaybedebileceği tek şey kendisidir." Sanırım ben kendimi de kaybediyorum... Kimsesiz insanlar hiçbir şeyden korkmazlar.Çünkü kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur. Peki şimdi iki yabancı birbirinin her şeyi olursa kaybetmekten korkt...