Dostoyevski 1867 yılında önceden anlaştığı bir yayınevi için roman yazacaktı lakin zamanı kısa, ortada romanı yoktu.
Yirmi altı günde yazdığı "Kumarbaz" isimli romanını Anna'ya yazdırmıştı. Kendisine kâtiplik yaptığı sırada Dostoyevski ona evlilik teklif etmiştir.
Anna, Dostoyevski'yi ve hayatını anlattığı bir kitapta "Öyle göz alıcı bir güzelliğim de yoktu. Ne özel bir yeteneğim ne de sıradışı bir zekâm vardı, düz bir eğitim almıştım. Buna karşın zeki, üstün yeteneklere sahip bir erkekten büyük saygı görüyor, neredeyse tapılıyordum." derken Dostoyevski ise ölürken ona "Seni şimdiye kadar hep tutkuyla sevdim. Hiç aldatmadım, düşüncede bile... " demiştir.
¿?
¿?
17. GÜN
Annmarie'nin ağzı, çatı katındaki odasının penceresinden dışarıya baktığında karşılaştığı manzara yüzünden dakikalarca açık kalmış ve kendine geldiğinde paldır küldür aşağıya inmesine sebep olmuştu.
Küçük bir hileyle salonun kilitli kapısını açtı ve Sherlock'un sonucunda dava içinde dava alacağı toplantıyı mükemmel bir şekilde bölerek içeri daldı. Ardından hiçkimseyi ve hiçbir şeyi umursamadan pencereye koşup onu açtı, dışarıya sarktı.
Akıllının kendisini bir türlü bulmadığı, delinin götünün dibinden ayrılmadığı John, Mycroft'un sorgulayıcı bakışlarla süzdüğü Annmarie'nin yerine burnunu sıkarak utanıyordu:
"Annmarie... Annmarie! Ne yapıyorsun?"
"Kar yağıyor!" Annmarie'nin aşırı çocuksu sevincini o sırada kardan daha soğuk ve hissiz olan Sherlock'un konuşması takip etti. Gerçi genel olarak öyleydi.
"Bunda bu kadar sevinecek ne bulduğunu açıklayarak bizi aydınlatmaya ne dersin Anna? Almanya'da kar yağmıyor muydu?"
"Hiçbir yerde yağan kar birbirinin aynı değildir çünkü bütün kar taneleri birbirinden farklıdır Sherlock Holmes." diye yanıtladı hâlâ bedeninin yarısı dışarıda olan Annmarie. "Dünyada hiç kar görmeyen, tene verdiği pofuduk ve soğuk hissi hiç alamayan belki milyonlarca insanlar varken bunun nasıl bir ayrıcalık olduğunu anlayamamak sizin kusurunuz."
"Tanıştığıma memnun oldum Bayan Doyle." diyen Mycroft'un memnun olmadığı sesinden çok belliydi fakat fabarmış ve karışmış saçları, saniyeler içinde eriyecek kar taneleriyle kaplanmış ve burnu kızarmış Annmarie; onu umursamadı ve birden pencereden çekilip mutfağa yöneldi.
"Kendime sıcak çikolata yapacağım. Bay Holmes, siz şeker tüketmiyordunuz. Sherlock, sen çikolata sevmiyordun. John? İster misin?" John başını sağa sola sallayarak reddederken üç yetişkin adam da Annmarie'nin, ilk kez tanıştığı Mycroft'un şeker tüketmediği gibi kişisel bir bilgiyi nereden edindiğini sorguluyordu. Genç kadın salona elinde Hello Kitty'li kupasıyla döndü ve esneyerek koltuğuna oturdu. Ardından -kendisine öküzün trene baktığı gibi bakan- İngiliz beyefendilerinin aseletlerini bozamayan meraklarını giderdi. "Ne? Eğer bir kişiye bir bilgisayar ve yeterli zaman verirseniz kilerinizdeki halının altında bulunan kasanın şifresini bile bulabilir Bay Holmes. Ve evet, o kasadan haberim var." Mycroft Annmarie'ye gözlerini dikerek bastonunu yere vurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obsidyen | Holmes
أدب الهواةSarı yağmurluklu, ağzı bozuk genç bir kadın dairesinde belirdiğinde John Watson'ın düşündüğü tek şey kız arkadaşı ile yaşayamadığı romantik anlardı; o genç kadının peşine takılmış belalardan da kendi ve en iyi arkadaşının hayatını nasıl etkileyeceği...