birazcık parfüm dışında herhangi bir koku yaymayan bir kadın, odamın hemen yanındaki minik mutfağı temizlemeyi yeni bitirdiğinde güneş batmak üzereydi. babamla yaptığımız konuşmadan hemen sonraki gün bu planı gerçekleştireceğimizi düşünmemiştim ama görünüşe göre o daha ben uyurken bir şeyleri ayarlamıştı bile. şimdi ise ortalarda görünmüyordu."winwin'di değil mi?" diyen sesin sahibinden önce kokusu gelmişti. koridorda dikilmiş öylece mutfağı izlerken lucas'ın yaklaşmasıyla kapıyı kapattım. içerisi tertemiz olmuşken tekrar eski hâline dönmesini istemiyordum.
"evet. sen de lucas'tın?" dedim bıkkınca. bana ya da mutfak kapısına daha fazla yaklaşmadan merdivenin son basamadığında durdu ve korkuluklara yaslandı. başını aşağı yukarı salladıktan sonra elindeki yeşil elmadan gürültülü bir ısırık aldı. "bir kurt olmadığın için yeterince güçlü olmasan bile baban senin en azından biraz kendini savunmayı öğrenmeni istediğini söyledi."
hiçbir şey demeden sözün sonunun nereye varacağını bekledim ama çok hoşuma gidecek bir yere varmayacağına kalıbımı basabilirdim.
"ve bunu sana kendisi söyleyemedi çünkü sen daha üçüncü rüyanı görürken bazı işlerini halletmek için buradan ayrıldı."
yanağında beklettiği lokmasını yuttuktan sonra elmasını elinde bir tur çevirdi. babamın burada olmadığını öğrenmek kendimi bir boşlukta bulmama sebep olduğu için ne yaptığına çok odaklanamadan parmaklarımla oynamaya başladım. ormana çok da uzak sayılmayan ve etrafı kokum yüzünden benden nefret eden kurtlarla dolu bir evde olmak kesinlikle rahatlatıcı değildi.
"asıl noktaya gelirsek" diye tekrar söze başladığında koca elmanın sadece çöpü kalmıştı elinde. "sana kendini savunmayı ben öğreteceğim. eğer burada işin bittiyse -ki orada öylece dikilmenden bunu çıkarıyorum- üç dakika içinde arka bahçede ol." dedi ve bir basamak aşağı indi.
birinin bana kendimi savunmamı öğretmesini istemediğim gibi bunun neden gerekli olduğunu da anlamıyordum çünkü kendimi savunmam gereken kişilerin hepsi dev birer canavara dönüşebilen canlılardı. dev bir canavar olmadıkları zaman bile en cılızlarının cüssesi benim neredeyse iki katımdı ve ne öğrenirsem öğreneyim onlardan herhangi birine karşı hiç şansım olacağını sanmıyordum. ama içimden bir ses babamın da bunu düşünmüş olduğunu ve yine de bunu öğrenmemi istediğini söylüyordu. bu da demekti ki gözden kaçırdığım bir nokta vardı ve o noktayı babam gözden kaçırmamıştı.
"ayrıca ayağındaki terlikle gelirsen o terlikleri yemek zorunda kalabilirsin." diye seslenen lucas çoktan görünürden kaybolmuştu. terliklerime bakıp neyin yanlış olduğunu anlamaya çalıştıysam da gayet normal ve rahat terliklerdi işte. yine de rahat oldukları kadar lezzetli olduklarını düşünmediğim için odama girip spor ayakkabılarımı giydim ve koşarak aşağı indim. lucas'ın bana zarar vereceğini sanmıyordum. daha doğrusu babamın bana zarar verebilecek birisiyle beni yalnız bırakacağını düşünmüyordum ama bu tabii ki korkmamı engellemiyordu. bahçeye çıktığımda karşıma geçip beni süzmeye başlaması daha da rahatsız ediciydi, kendimi av gibi hissediyordum.
"dik duramaz mısın?" dediğinde sırtımı dikleştirdim. ardından belli bir mesafeden etrafımda döndü ve "ayaklarını omuz hizasında açarsan yere daha sağlam basarsın." dedi. bunu da yaptığımda gerçekten bir şekilde daha sağlam bastığımı hissetmeyi beklesem de hiçbir şey değişmemiş gibiydi. etrafımdaki turunu tamamlayıp tekrar karşımda durdu.
"iyi bir yumruk yemeden nasıl iyi yumruk atılacağını öğrenemezsin." diyip sinsice sırıttığında beni neyin beklediğini tahmin etmem zor olmadı.
![](https://img.wattpad.com/cover/246872670-288-k532050.jpg)