Bölüm şarkıları, Aeon Spoke - The Fisher Tale , Kwoon - I Lived on the Moon
İçimde ne varsa dışarı dökebilseydim eğer, dünyamın bir yanı cehenneme bir yanı cennete dönerdi. Bense cennet ve cehennem arasındaki o yakıcı arafta savrulmaya devam ederdim. Kafamda dönüp duran, birbirlerini ebelemeye çalışan binlerce kelime arasından tek bir tanesini dilime düşüremeden, koca bir belirsizliğin içinde kendimle savaşarak her şeyi çıkmaza sokmaya devam ettim. Ağaç köklerinin toprağın derinliklerine inmesi gibi zihnimin ve geçmişimin derinlerine indim. Ağaç köklerinin toprağa tutunduğu gibi zihnimde ya da geçmişimde bir şeye tutunabilseydim eğer tüm yaşananların üstesinden gelebilir ve hatta zehirli düşüncelerimi temizleyebilirdim. Kendi kendimi yokuşa sürdüm ve bir uçurumun kenarında binlerce kez sallandırdım. Düştüm. Çünkü kendimi itmeyi seçtim. Kendimi binlerce kez yaraladım ancak yaralarımın üstüne her seferinde umutlarımı tüm inancımla düğümledim. Kendime her zaman acımasız davrandım çünkü kendi cezamı kesersem beni kimse yaralayamaz sandım. Tüm bu sanrılarımın gölgesinde celladım kendim oldum. Kendime her zaman silah kuşandım, kalkan oldum ve sonunda yine kalbime bıçağı saplayan kendim oldum. Kendimden kaçabilseydim eğer, sığınacağım kişi yine kendim olurdum.
Kendime kızgındım, bana değer verdiğini düşündüğüm için bana zarar veremeyeceğini sanmıştım. İçimde bir yerlerde açılan o yarayı iki göğsümün arasında alev alev hissediyordum. Sanırım bu ona değer verdiğim ve güvendiğim içindi. Ateşle oyun olmayacağını tenimiz yandığında öğrenirdik, birine güvenmemeyi ise canımız yandığında. Öğrenmiş olmayı umut ettim, bir daha aynı hataya düşmemek ve yenilmemek için. Okula gitmeyişimin üçüncü günündeydim. Telefonumu henüz açıyordum ancak beni evde rahatsız eden olmamıştı. Telefonumun ekranına düşen bildirimleri izlerken ölü gibi geçirdiğim iki günü düşündüm. Sadece yatağın içindeydim ve temel ihtiyaçlarım dışında yerimden kalkmamıştım. Düşüncelerimin içinde tam anlamıyla boğulmayı seçmiştim. Her şey anlamını kaybetmiş gibiydi ve ben koca bir hiçliğin içinde acı çekmiştim.
Telefonuma gelen mesajların çoğu Ezgi'dendi. Sürekli ona cevap vermemi istemiş meraklı sorularını defalarca kez yazmıştı. Talha sadece iki kez aramıştı. Telefonumu kırışık çarşafların arasına atıp yataktan kalktığımda duş alıp kafamın içini boşaltmak ve hatta mümkün olsaydı yıkamak istiyordum. Soğuk suyu açtıktan hemen sonra soyunmaya başlamıştım. Altında defalarca ürpereceğimi bildiğim soğuk suyun altına girdiğimde dişlerimi sıkıyordum. Sırtımın acısı hafiflemişti ve rengi biraz daha yerine gelmişti. Ürpertiyle hızlı nefesler almaya başlamıştım. Hızlıca şampuanlanıp vücudumu yıkarken hızlı hareket ediyordum. Bugünü evde geçirmeyecektim. Belki önce okula gider sonra da sokaklarda gezinirdim. Bu biraz olsun kendimi iyi hissetmeme yardım edebilirdi. Hasta gibi hissediyordum, tıpkı onun söylediği gibi.
Arınıp sudan çıktığımda oyalanmadan havluya sarınmıştım. Uzun saçlarımı büyük bir havluyla sardığımda aynanın karşısında dikilmiş kendimi izliyordum. Gözlerimin altı uykusuzluktan çökmüştü ve tenim solgun görünüyordu. Yüzümdeki yaralar daha çabuk iyileşmişti ancak çenemdeki morluk hala belirgindi. Kendimi izlemeye daha fazla dayanamayarak üstümü giyinmek için içeri dönmüştüm. İç çamaşırlarımı üzerime geçirdikten sonra altıma düz siyah bir tayt ve üstüme de yarım boğazlı kısa kazağımı giyindiğimde nasıl göründüğüme dahi bakmamıştım. Saçlarımı kuruttum ve makyaj için aynaya baktım. Gözlerimin altını iyice kapatıp gözlerime kızarık kahve bir far sürmüştüm. Yüzüme hafifçe fondöteni dağıtıp rimeli sürdüğümde dudaklarımı sadece nemlendirmiştim. Farklı görünüyordum. Yeşil gözlerime pus dağılmış gibiydi. Sanki siyah bir mürekkep gözlerime bulaşmıştı ancak karanlığı getirebilmek için yeterli değildi. Derin bir çekerek uzun siyah paltomu giyindim ve çantamı omzuma aldım. Dizlerimin altına gelen çizmelerimi giyindim ve telefonumu çarşafların arasından alıp cebime attım. Kapı koluna asılıp kendimi dışarı attığımda içime derin bir nefes çekmiştim. Bir süre dikilip bekledim ve içimdeki isteksizliğe yenilmemek için direndim. Yürümeye başladığımda çok geçmeden Talha görüş alanıma girmişti. Dağınık saçları ve morarmış göz altlarıyla yorgunluğu kendini belli ediyordu. Onu görünce bir an duraksasam da bakışlarımı başka tarafa çevirip ondan ters yöne doğru yürümeye devam etmiştim. Onunla konuşmak istemiyordum. İki göğsümün ortasında beliren sıcaklık sinirlerimi bozuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇSUZ
Fiction généraleElimde bir bıçak, ucunda benliğim, kesikler içinde bedeni, gözleri bana dikilmiş nefretle. En büyük düşmanı olmuşum kendimin. Zihnimi aşama aşama işgali altına almış bir rüya, gerçekleri yüzüme işkence gören bir kölenin sırtına vurulan kamçının acım...