Kendime gelip gözlerimi açtığımda bu sefer kendimi bir ağacın altında bulmuştum. Ağzımın çevresindeki kurumuş kan lekelerini hissedebiliyordum, onların olmamasına alışmıştım ama buraya geldiğimden beri çok sık oluyorlardı. Mabel ve arkadaşları sorun yaratmasalar da dövüşçü ikizlerin dostum olması, ters Pacifica ve kardeşlerin en sonunda buluşması kalbimi çok yoruyordu. Tam da kalbimin üstünde acının hayaleti vardı, tıpkı son nefeslerini alan bir hastanın yorgun atışları gibiydi. Kalbim resmen yaşlanmıştı, daha ne kadar gideceğini kestiremiyordum.
"Kasaba sana yaramadı anlaşılan." Duyduğum tiz ses yıllarca beynimde çınlamış olan sesle aynıydı, Bill'in sesiydi. "Bu alışılmadık, genelde buraya gelen herkese mutluluk verirdi."
"Mutlu olmadığımı sana düşündüren ne Bill?" dedim ellerimi başımın arkasına alarak. "Hiç olmadığım kadar mutlu ve huzurluyum. İçime zaferin tatlı ve çocuksu coşkusu yerleşmek üzere. Bu düşünceler bir intihar gibiler ve bu inanılmaz." dedim neşeli bir sesle.
"Yoruluyorsun Jayla. Zihnin değil ama kalbin yoruluyor." dedi Bill sırıtmayla.
Ellerimi başımın arkasından çektim ve yerden destek alarak doğruldum. "Beni mi düşünüyorsun sen~?" dedim alaycılıkla çıkan sesimle
"Ölsen cesedine ilk toprağı atacak kişi benim." dedi Bill hemen kaşlarını çatarak. "Amacımız için endişeleniyorum."
"Merak etme, yaşlı kalbim biraz daha dayanabilir." dedim gözlerimi kırpıştırarak, dengemi sağlamaya çalışıyordum. Kendimi 60 yaşında gibi hissediyordum... Çok yorgundum.
*
Yanlarına gittiğimde aralarında konuşmalar dönüyordu, ben geldiğimde sesle kesildi. Dövüşçü ikizler bana baktığımda sıkıntı yok anlamında baş parmağımı kaldırdım. Diğerlerinin bana baktığında görüşümü açık bir şekilde gördüklerini fark ettim.
"Gerçekten korkunç görünüyorsun Jayla." dedi Will ve bana bir göz bandı uzattı. Üstünde beyaz bir kafatası olan siyah ve bağlama kısmında gümüş işlemeler olan güzel bir göz bandıydı. "Bu gözünü saklama işini kolaylaştıracaktır."
"Sağ ol ya." dedim surat asamda göz bandını alıp takarak.
Will bir ayna yaratıp bana uzattı. "Bence yakıştı."
"Şık olduğunu kabul etmeliyim." dedim aynada saçımı düzeltirken. Her ayna gördüğümde saçımı düzeltmek huyum olmuştu. "Sağ ol arkadaşım." dedim neşelenen yüzümle.
"Ben senin arkadaşın değilim." dedi Will asık suratıyla. "O kelimeyi kullanma."
Doğru ya, travmalar. Özür dileyecek değilim, sadece omuz silktim.
"Artık neden toplandığımızı açıklayacak mısın?" dedi Ford bana kızgınca bakarken.
"Canım sıkıldı ve eğlenmek istiyorum." dedim göz bandını iyice oturturken ve Ford' a döndüm. "Mantıklı sebep aramayı bırakabilirsin yani, tuhaflığın tadını çıkar!"
"Ama bu resmen imkansız." dedi Ford karşı çıkarak. "Çoklu evrende iki aynı kişi birbirleri ile karşı karşıya gelirlerse ikisi de tüm boyutlardan silinir. Bu şimdi olmuyor ve bunun yaratabileceği kaos akıl almaz boyutlarda."
"Yeğenlerinin yok olmasını mı istiyorsun Fordsy?" dedim alayla.
Pines' lara bulaşmayı seviyorum! Buna değer rakipler.
"Laflarımı çarpıtma şeytan çakması! Öyle bir şeyi kastetmiyorum." dedi Ford öfkeyle, gerçekten sinirlerini bozuyordum anlaşılan, eh- abartmayı severim. "Yarattığın kaosun büyüklüğünün farkında olup olmamandan bahsediyorum. Böyle bir şey-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuhaflıklar Cenneti ve Tuhaflık Kardeşleri
FanficKitap iki kısımdan oluşuyor 1-Tuhaflıklar Cenneti (tamamlandı) 2- Tuhaflık Kardeşleri (Henüz başlanmadı) Üç adet şeytan. Üçü birbirinden deli. Üç adet boyut. Üçü birbirinden farklı. Üç adet yırtık. Üçü birbirinden bilinmez. Üç adet kıyamet. Üçü birb...