NOT!
Açıkçası bayağıdır bu fici kaldırmak istiyordum. Aradan 3 sene geçmiş olduğundan dolayı kullandığım yazım şekli ve olayların işlenişinden memnun değilim. fakat bir sürü seven kişinin olması kalbimi çok ısıttı çünkü ilk defa flop kaldığı için kaldırmak zorunda kalmadığım bir ficim oldu. Uzun bir süreden sonra tekrardan burada yazmaya devam etmek istiyorum, hatta birkaç taekook denemem de var. Bu ficin 3 sene önce yazıldığının bilincinde olup da okursanız çok sevinirim :) Umarım okurken eğlenirsiniz/eğlenmişsinizdir.narssein sizi kucaklıyor♤
[düzenlendi]
Şeytanların prensi Jeongguk. Kendisi görüp görebileceğiniz en çekici varlık olabilirdi. Simsiyah saçlarının uçlarındaki kırmızı tonlar; üzerine giydiği saten kırmızı gömlekler, siyah deri pantolonlar; ve etrafa attığı, yaşlıdan gence her cinsiyeti kendisine düşürebilecek kırmızı gözlerindeki keskin bakışlar... Jeongguk kesinikle evrenin ve sonsuzluğun başına gelip gelebilecek en fena şeydi.
Alaycı ses tonu ile dudaklarından dökülen cümleler, yüzündeki bilmiş bakışı ve alaycı sırıtmayı görenlerin eli ayağı birbirlerinde dolaşır ve söyleyecekleri sözlerden kendi benliklerine kadar her şeyi unuturlardı. Tüm şeytan kızlar peşinde pervane olur ve ona karşı yaşadıkları çekimin içten içe ruh eşleri olduklarının göstergesi olması için dua ederlerdi. Evet, dua etmek. Jeongguk şeytanları bile dua edecek ve Tanrı için baş eğecek kıvama getirirdi. Babasından almıştı bu özelliğini ve bu özelliğini kendisi gibi olarak çeşnilendirmişti.
Cazibesi ve birçok yeteneği dışında diğer şeytanlardan pek bir farkı yoktu aslında. Hepsinde olan en ortak özellik; yaramazlık. Jeongguk da şu anda tam yaramazlık yapacak kıvamdaydı. Canı aşırı sıkılıyor ve kırmızı ile siyah renklerinin yoğunlukta olduğu salonunda koltukta ters bir şekilde yatarak başını koltuktan sarkıtıyordu. Kan kırmızısı gözlerini yaklaşık yarım saattir çekmediği kitaptan çekmiş ve kapatarak rastgele bir yere fırlatmıştı. İçindeki yaramazlık içgüdüsünü cehennemin en derinliklerinde ustaca yazılmış bir yetişkin içerikli kitap bile sarmıyordu.
Ters olan bakış açısı kitaplığın arasında gördüğü yaralı melek heykeli ile düzelmişti. Dilini ince, dolgun ve kızarık olan dudaklarında oyalandırırken yüzündeki o herkesi düşüren sırıtış yerini almıştı. En büyük yaramazlık ne olabilirdi acaba? Tabiki de meleklerle uğraşmak. Ama elini kolunu sallaya sallaya oraya giremezdi. Girse bile istediğini rahatça yapamazdı ve kimse tarafından engellenmek istemiyordu. Jeongguk istediklerini kusursuz bir şekilde yapmaktan zevk alan bir çocuktu. Çoğu kişi onu yermeye çalışsa da umurunda olmuyordu. O ne olursa olsun en mükemmeli yapmak için uğraşacaktı.
Yerinden kalkarak gömleğini düzeltmiş ve bir düğmesni açmıştı. Ne bekliyordunuz? cehennem kadar sıcak bir yerde gömleğinin tüm düğmelerini kapatacağını falan mı? Bunun kesinlikle çapkın ruhu ya da etraftakinlere bildikeri her şeyi unutturmayı sevmesi ile ilgisi bile yoktu.
Herkesi kendine hasta eden yürüyüşü ile salondan çıkmış ve koridorda ilerlemeye başlamıştı. Cennetten kovulan kirli melekler o yanından geçerken korkudan titreyerek eğiliyor ve göz teması yapmaktan çekiniyorlardı. Onlar kirliydi. Onlar köleydi ve onlar itaat etmek için getirilmişi. Jeongguk'a bakarak gözlerini bayram ettirmeleri yasaktı. Jeongguk ise yanlarından geçerken onları ukala bir sırıtışla izler ve bağzılarının düşmesine sebep olurdu çelme takarak.
Sonunda sarayın büyük kütüphanesine geldiğinde kütüphanede görevli olan Jung Hoseok'a bakmış ve yanına gitmişti yüzündeki ifadeyi bozmadan. Kırmızı saçları ve kırmızı takımı ile Jeongguk kadar olmasa bile etrafa ateş saçan bu şeytanın sıkıcı bir kütüphane görevlisi olacağı kimsenin aksine gelmezdi şahsen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Angel and His Bunny | Taekook
FanfictionTaehyung cennetin güzel kokusunu içine çekerken evinin yakınlarındaki parkta gül sulamaktaydı. gözlerine ilişen hafif pembemsi tüylü tavşanı gördüğünde ise kendine engel olamamıştı. Ama tabiki kucağına aldığı tavşanın aslında tavşan kılığına girmiş...