Chapter 8

1.5K 201 61
                                    

[düzenlendi]

      Sırtı yara içinde yerde kanlar arasında uyanan şeytan kendine geldiğinde acıyla kıvranmıştı. Doğrulmakta zorlanan bedenini içeriye giren hyungu kaldırmış ve onu revire götürmeye başlamıştı. Jeongguk'un tek kolu Hoseok'un omzundaydı ve ondan destek alarak ilerliyordu.

      "Ne zaman bırakacaksın o çocuğa bakmaya?" diye mırıldanması ile Jeongguk'un gözlerini üzerine çekmişti. "Taehyung ne zaman iyileşirse. Ayrıca neden bilmiyorum ama ona yardım etmek hoşuma gitti. Ben güçsüz ya da ezik bir şeytan mıyım?"

      Sorduğu sorular ile nefesini tutan Hoseok ona bakmıştı bir süre. Söylemeli miydi emin değildi.

      Söylememeyi seçti.

      Sessiz kalarak Jeongguk'u revire götürdüğü gibi yaraları ile ilgilenmeye başladı. Sırtındaki yaralarda hissettiği yakıcı sıvı yatağa sıkıca tutunmasına ve gözlerini yummasına sebep oluyordu. Yanıyordu. Canı acıyordu.

      Sırtına sargılar sarılmaya başlandığında derin bir nefes vermişti. Birkaç haftadır kurduğu rutine başlaması gerekiyordu.

      Öyle de yaptı.

      Her gece yediği kırbaçları umursamadı. Vazgeçmedi asla. O kıza güzelce baktı her gün. Güzelce sevdi hasta meleğini kolları arasında. Güzelce ilgilendi onunla. Asla eksik etmedi sevgisini. Onun sevgisini hisseden melek de güç aldı ondan. "Beni seviyor" dedi hep içinden. "Beni çok seviyor, güçlü olmam lazım" dedi her seferinde kendine.

      Jeongguk, Taehyung'u öyle bir yaşamı hak etmediği için yaşatmaya çalışırken Taehyung Jeongguk'un gözlerinden bir damla bile yaş akmaması için yaşamaya çalıştı.

      Tabi onun yüzünde her gece acıyla kıvranıp ağladığını bilemezken.

      Ama asla bunlar öğrenilmeyecek değildi.

      Bir gün, kolları arasında uyuyakalan yorgun şeytanı izliyordu melek olan. Yanaklarını okşuyor ve onları öpüyordu. "O bana güç veriyorsa ben de ona vereceğim" diye içinden geçiriyordu öpücüklerini şeytana bahşederken.

      Elleri sırtına değdiğinde ise duraksadı. Hissettiği sargı dokusu ile paniklerken hızlıca doğrulmuş ve şeytanın uyuyor olmasını umursamadan elini tişörtün eteklerin atmıştı. Rahat rahat uyusun diye ona kendi tişörtünü vermişti ama utandığı için onu giyerken izleyememişti.  

      Tişörtünün çıkması ile gözlerini açan şeytan neye uğradığını şaşırmıştı. Kocaman ve dolu gözlerle kendisine bakan meleği gördüğünde ilk önce ne olduğuna anlayamamış ama tişörtsüz olduğuna fark ettiğinde kocaman bir siktir çekmişti.

      "Lütfen, bebeğim bak canımın yanmıyor iyiyim ben." gözlerinden yaşlar akmaya başlayan meleği sakinleştirmek içinden söylediği şeyler ise yaramamıştı. Ciğerleri çıkarcasına hıçkırmaya başlayan meleği kolları arasına aldığında yalvarıyordu ona. Ağlamaması içinden yalvarıyordu.

      "Lütfen bebeğim. Bak bana. Ağlama. Canımın yanmıyor. Bak hastasın ağlayıp yorma kendini." diye meleğin kulağına şefkatlice fısıldadığı şeyler pek bir işe yaramamıştı. Hatta daha kötü olmuş ve sarsılmaya başlamıştı. O kadar yoğun ağlıyordu ki birisi onu silahla vursa hissedemezdi.

      "Benim yüzümden oldu. Ben bu saçma hastalık yüzünden Marinette'e bakamıyorum ve benim yerime sen bakıyorsun. Kendi türüne ihanet ettin Jeongguk. Benim yüzümden canın yanıyor." içinde büyüyen suçluluk duygusu o kadar fazlaydı ki kalbini ağrıtıyor ve nefes almasını engelliyordu. "Ama o kadar bencilim ki seni bırakamıyorum bile. Bırakmak istemiyorum." söylediği şeylerden sonra sesi kısılmaya başlamış ve hıçkırıkları azalmıştı.

Angel and His Bunny | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin