[düzenlendi]
Taehyung
İlkbaharın getirdiği güzel kokular ve biraz daha dengesiz olan yağışlar favorimdi. Belki bu hava şartları sizi ya da başkalarını zorlayabilirdi. Ne de olsa değişken hava şartları yüzünden birden yağmura kapılır ya da yağmurlu diye çıkarak pişebilirdiniz. Bu yüzden hava durumunu takipte iyi olmanız gerekirdi.
Ben ise bu belirsizliği seviyordum içten içe. Belki de alıştığım içindir, bilemiyorum. Jeongguk ile birlikte rotamı değiştirmiş ve bilinememezlik yolları üzerinde yürümüştüm uzun bir süre.
Pardon, yürümüştük.
Belki de o zamanın acı bilinememezliklerine alışmam, şu anki bu tatlı havanın getirdiği ve kendisi kadar tatlı olan bilinememezliği sevdiriyordu bana. Biraz uç da olsa Jeonggguk'u hatırlatıyordu.
Düşüncelerim ile kendimi birbirlerinden ayıran şey dışarıyı izlediğim pencere sayesinde gördüğüm bulutlardı. Yağmur yağacaktı.
Bulutların toplanışı yüzümde bir gülümseme oluştururken pencereden çekilmiş ve içeriye yağmur damlaları girmesin diye kapatmıştım.
İki katlı -artı olarak bir de çatı katı vardı- evimizin alt katında olduğumu için yukarıdan gelen koşuşturma sesleri ile gülümsemiş ve merdivenlere bakmıştım. Kalçamı koltuğa yaslamıştım ve gülümsememi yüzümden eksik edemiyordum.
Merdivenlerden koşa koşa inip önümde duran iki minik beden ile gülümsemiş ve dizlerimin üzerine çökerek onlarla aynı boya inmiştim. Güzel kızım Taegguk ve güzel oğlum Jungseo.
Jungseo şirinliğine şirinlik katan o tavşan dişleri ile bana gülümserken Taegguk ise bir gözü çift, diğerlerini gözü tek göz kapağı olan iri gözlerini kırpıştırıyordu.
İstedikleri şeyleri biliyordum ve ben de onlar gibi istiyordum. İkisinin de yanaklarına sulu öpücükler kondurarak yanaklarını mıncırmıştım.
"Ama neden yağmurluksuz geldiniz? Hadi gidin kendinizinkini alın hatta benimkini de getirin." dediğimde ikisi de birbirlerine bakarak gülümsemiş ve 'çak bir beşlik' yapmışlardı. Bu kadar küçük çocuklar bunu nasıl öğreniyordu bilmiyorum ama şirinlikleri yüzünden bir gün kalp krizi geçireceğime emindim.
Onlar minik ayakları ile koşuştura koşuştura yukarıya çıkarken gözlerim saati bulmuştu. Jeongguk'un gelmesine daha bir saat vardı ve onu çok özlemiştim.
Kendisi bir ajans açmıştı. Korede bulunduğumuz için burada o tür ajanslar yaygındı ve sanatçılar çıkarıyorlardı.
Tanrı bizi dünyaya sürdüğünde -ki bu sürgün ise asla affetmeyin beni- cehennemde bulunan altın bankasından Jeongguk'un payını vermişti çünkü kendisi babasına hep yardım etmişti biz çalışmadan önce. Altın ise dünyada bayağı değerli bir madendi ve bu bizim iyi bir eve yerleşebilmemiz için yeterli olmuştu.
Ama er ya da geç bitecekti. Bu yüzden Jeongguk bir ajans açmak istemişti. Ne de olsa minik şeytanım şov yapmayı çok iyi biliyordu ve gerçekten de grupları iyi kurup onlara doğru konsepti yaptırabiliyordu. Bu konuda resmen bir içgüdüsü vardı ve çok iyiydi.
Duyduğum koşuşturma sesleri ile kafamı iki yana sallayarak kendime gelmiş ve önümde yağmurluklarını -içlerinde benimki de vardı- taşıyan minik bedenlere gülümsemiştim.
Yağmurluklarını alarak ikisine de güzelce giydirmiş ve düğmelerini kapatarak şapkalarını kafalarına geçirmiştim. Jungseo, tavşanlı yağmurluğunun kulakları ile oynarken Taegguk kalplanlı yağmurluğunun verdiği moda girerek pençelerini şirince savuruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Angel and His Bunny | Taekook
FanfictionTaehyung cennetin güzel kokusunu içine çekerken evinin yakınlarındaki parkta gül sulamaktaydı. gözlerine ilişen hafif pembemsi tüylü tavşanı gördüğünde ise kendine engel olamamıştı. Ama tabiki kucağına aldığı tavşanın aslında tavşan kılığına girmiş...