Carol Donebie, Kimim Ben ?
Gateshead şehrinde doğup büyüdükten sonra eğitimine ve akademiye burada devam eden Carol, azimi ve güçlü yapısı ile hayatı boyunca hem ailesini hem de arkadaşlarının etkilemiş, sert bakışlı ,omuzuna kadar uzanan altın sarısı saçları, zarif ve çekici ölçülere sahip olan bir İngiliz kadınıydı.
Hayatında hiç bir zaman geri adım atmamış, erkek arkadaşları ile bile kavga etmiş olan Carol, yer yer daha ılımlı olmaya çalışsada hayatı boyunca yalnız kalmış olmanın vermiş olduğu soğukluk ve tedirginlikle sürekli kendi yanına yanaşmaya çalışan insanlara karşı bir duvar örmek zorunda hissediyordu kendini. Bu insanların cinsiyetinden daha çok insan olmalarından kaçınıyordu. Yer yer hayvanlar yer yer doğa onun arkadaşı dostu oluyordu.
Temel eğitim ve akademi süreci çok sıkıntılı geçmiş olsada bu onun tembel bir öğrenci olmasından kaynaklı değil, tam aksine onun inanılmaz başarılı bir öğrenci olmasındandı. Zaten başarı konusunda hep el ile gösterilen bir öğrenci olan Carol, akademi hayatı boyunca kendi tabiri ile ahmak ve zeka sorunu yaşayan erkekler ile çalışmak, hatta çatışmak zorunda kalmıştı.Akademide aldığı eğitimleri insanlara karşı olan mesafesi ve gözlemleri sayesinde zirveye çıkaran Carol çekici ama sorunlu bir dedektif olma yolunda ilerlemekte idi. Suç Araştırma Birimi (CID) Carol gibi eğitim almış öğrencileri çok sever ve onları mümkün olan en zor bölgelere göndererek olayların çözülmesine yardım etmelerini istedi.
Carol için artık Gateshead şehrinde yaşam monotonlaşmaya başlamıştı aslında, tam bu sırada Suç Araştırma Birimi (CID) den Londra'ya ışık hızı ile ataması çıkmış, kendisinin bile bu durumdan haberi son dakikaya kadar olmamıştı.Evini toplamak ve ailesi ile vedalaşmak için tam 2 günü vardı. CID tarafından ona tahsis edilen lojmana eşyalarını taşıyacak olan kamyon Salı günü gelecekti. Telaşlı bir şekilde ailesine durumu ve görevini anlatmaya çalışıyor, bir yandan da eşyalarını olabildiğince hızlı ve düzgün bir şekilde kolilemeye gayret gösteriyordu. Eski, nerede ise 4-5 senedir açılmayan çekmecelerini toparlamaya başladığında ise kendince unutmuş olduğu hatıraları ile tekrardan yüzleşmişti. Korkuları, alışkanlıkları hepsi bu çekmecelerde idi. Açmaktan korksada onları da toplamak zorunda idi. Onlar onun hayatının bir parçası olarak sürekli onunla seyehat etmek zorunda olan nesnelerdi.
Carol'un kendisinden 2 yaş büyük ablası bundan tam 9 sene önce Tyne nehrinde cesedi yarı parçalanmış ve şişmiş olarak bulunmuştu. Yüzünü nehirde bulunan balıklar ve diğer canlılar tahrip ettiğinden Carol ablasını bileğindeki 4 yapraklı yonca dövmesinden tanımıştı. Beraberce en çok yaptıkları etkinlik Sandhaven Beach sahiline giderek denize girmek ve malum Carol'un erkek düşmanlığı sayesinde onlar ile dalga geçerek haftasonları aktivesi ile eğlenmek oluyordu.
Bu tür olaylar Gateshead'da pek olmazdı. Çünkü Gateshead, Newcastle Upon ile birlikte tam bir ilçe diyebileceğimiz yüz ölçümüne sahip Tyne nehri kenarında sakin bir şehir merkezidir. Burada katiller ve hırsızlar hatta dilenciler de çok barınamaz. Ufak bir yerleşke olduğundan da nispeten herkes bir birini tanırdı.
Ablasının ölümünden sonra Akademiye katılan Carol, daha hırslı ve güçlü bir şekilde zaten iyi olan eğitimini bir de CID bünyesinde devam edecek kadar ilerlettiğinden Polis teşkilatının bir anda gözde dedektiflerinden oluvermişti. Ablasının ölümünü çok çözmeye çalışsa da bunu bir türlü başaramamış, hala aklının kenarlarında bir yerde bunun bir cinayet olduğunu düşünmekle geçiriyordu zaman zaman günlerini. Hırs yapıyor, sinirleniyor ama elinden gelmeyecek kadar ileriye taşınmış olan mahkeme ve otopsi dosyalarına ulaşmakta zorlandığından bir yerde de işin peşini bırakmak zorunda kalıyordu. Hep aklının bir kenarında bu bir cinayet ve deliller karartılıyor düşüncesi onu zaman zaman kendi içsel buhranına sürüklüyordu. Bu zamanlarda Carol, çok vahşi ve nerede ise tam bir katil kadar kan isteyen bir varlığa dönüşüyordu. Hep içinde sakladığı bu canavar çok uzun sayılmayacak zamanda içinden çıkıverecekti. Tabi Carol, bunun henüz farkında değildi.
Ablası çok iyi derecede yüzme bildiğinden ve çocukları Tyne nehrinde geçtiğinden bu nehirdeki akıntı ve canlılar hakkında hatta hangi saat aralıklarında nehirde yüzülüp yüzülmeyeceği hakkında bile bilgi sahipleri idi. Ablasının Aralık ayında cesedinin bulunduğunu var sayarsak İngiltere gibi bir ülkenin ufacık Gateshead kentinde bu ayda Tyne nehrine girilmeyeceğini çocuklar dahi bilirdi bu kasabada. Carol'da buna istinaden yaşanan olayın ablasının kendi iradesi ile olmadığının düşüncesinden bir türlü çıkamıyordu. Hatta kendi kendine sorular soruyor ablası ile konuşuyordu.
-Aralık ayı farkında mısın?
-Orada ne işin var acaba. Hem bensiz hemde Aralık ayında...
Ablasından yanına alacaklarını bir ufak koliye koyarak gerisini evin mahzeninde muhafaza etmek üzere sıkıca kolileyen Carol, yavaş yavaş yaşlı babasının yanına geçip onada durumu sakince anlatması gerekecekti. Carol'un babası Benedict 87 yaşında ve eski bir İngiliz askeridir. Yanında patlayan bir havan topu yüzünden işitmesi az ve görmesi de hafif bozuktur. Carol, babasının dizinin dibine oturarak onun saçlarını okşamasına bir süre izin verdi. Daha sonra ise onunla konuşmak istediğini söyledi ve ince sakin ve sesi kısık bir şekilde onunla konuşmaya başladı.
-Baba. Bir tek beni iyi duymak istediğini biliyorum. Seni hiç bir zaman yalnız bırakmak istemiyorum ama ablamında katilini bulabilmem için CID tarafından bana verilen görevi Londra da devam etmem gerekecek.
- hı hı..
- Bunu seni yalnız bırakacakmışım gibi algılama lütfen sık sık gelip seni ziyaret edeceğim ve gene dizinin dibinde oturup saçlarımı okşamanı isteyeceğim.
-Ben artık çok yaşlı ve kendine bile bakamayan bir gaziyim Carol. Çok yakın zamanda da bu dünyaya veda edeceğim. İsmi gibi kutsal olan tanrıya ulaşacağım.Bir sonraki gelişinde belki de beni burada bulamayacaksın. Bunu biliyorsun değil mi?
- Baba bu şekilde konuşma lütfen.
- Carol ! Bunlar hayatın gerçekleri ve sende her an bu gerçekler ile yüzleşmeye başlayacaksın. CID'den verilen görevini en iyi şekilde yapacağından eminim. Tanrı seni ve birleşik krallığı korusun.
Carol, daha fazla kelime konuşamadı babası ile. Yutkunmaktan başka bir şey yapamıyordu şu anda. Çelik gibi sinirleri olan bu kadın, söz konusu aile olunca yelkenleri suya indiriyordu. Acısı hala içinde sıcak olan Carol, birde babası ile konuşması sonrası üzgün ama gurulu bir şekilde Londra CID yolunu tutmak zorunda idi.
Eric adında bir caninin, Carol kadar dirayetli ve duygusal bir kadın ile tanışacağına ihtimal dahi vermeyen kader çok kısa zaman sonra bu iki zıt kutubu çok da hoş olmayan bir olay ile karşı karşıya getirecekti. Acaba ikisi içinde hayat şu anki kadar kolay ve sürdürülebilir olacak mıydı ?
Carol yorgun, Eric susamış, İngiltere sıcak, suç ise taze idi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Katil
HororEric ve Brook'un imkansız aşklarının yanında , Eric'in şizofren serzenişlerini anlatan bir garip gerilim...