Bölüm 3

20 6 0
                                    

     Böylesi bir kalabalıkta taksiyi zar zor bulmuştum. Neyse ki bulmuştum, zaten önemli olanda buydu. Zor da olsa amaca ulaşabilmekti.

     Taksiciye gitmem gereken adresi telefonumu açıp göstermiştim. Adresi kendim okumaktansa onun okuması daha kolayıma gelmişti. Trafikten dolayı ancak adım adım ilerleyebiliyorduk. Etraftan gelen korna sesleriyle beraber "yabancı mısınız buralara" diye sordu.

   Gencecik gözüküyordu. Muhtemelen benden daha küçüktü. Hafif uzamış saçları ve kirli sakallarıyla bile yeterince genç gözüküyordu. Sürekli gülümser bir tavrı vardı. Böyle taksiciler bulmak zordu ülkede. Ya da ben hep kaba insanlara denk gelmiştim. Zaten bir taksiye yalnız binmek bile artık insanı tedirgin ediyordu yalan yok.

"Evet yabancıyım. Yanii, daha önce gelip gitmişliğim olmuştu ama bir kaç kere."

"İstanbul yorar insanı, eksiltir.."

  Duymamazlıktan gelmiştim söylediği cümleyi. Çünkü yeterince eksilmiş ve yorulmuştum zaten. Eski yaşananları hatırlamamak için kendimle savaş veriyordum adeta.

  Gözlerimi sıkıca kapattım ve derin bir nefes aldım. Böyle eksik hissettiğim zamanlarda sanki tüm dünya duruyor ve ben yalnızlığımda boğuluyordum. Sesler boğuklaşıyor ve görüntüler bulanıklaşıyordu..
Yanından geçtiğimiz deniz, ağaçlar, insanlar.. Hiçbiri umrumda değildi. Film şeridi gibi teker teker geçip gidiyorlardı arabanın camından. Gözlerim dolmuştu ama kendimi sıkıyordum. Çünkü ağlamak istemiyordum. Zamanında yeterince ağlamıştım ve kendime bir söz vermiştim. Asla yenik düşmeyeceksin!

Ağlamak yenilmek miydi?

~

Bir kaç gün boyunca en azından ev bulana kadar konaklayacağım otelin önünde durmuştu şoför. " Ücret ne kadar?" diye sordum. "87 lira Hanımefendi" diye yanıtladı. Cüzdanımı zar zor bulup parayı verebilmiştim. Ben tekrar cüzdanımı çantaya koymaya çalışırken taksici çoktan bagajdan bavullarımı çıkarmıştı bile. İndim ve teşekkür ettim.

"İnşallah yolun aydınlık olur" dedi.

Yine duraksamıştım. Yolumun aydınlık olmadığını veya aydınlık olmayacağını mı düşünmüştü ki? Her neyse daha fazla düşünmeyecektim. Bazen saçmalıyordum. Beynimdeki her düşünce birbirine giriyordu.

"Teşekkürler sizinde." dedim ve otele girdim.

Burası devasa bir oteldi. Bu oteli bana iş için anlaştığım -sadece telefonda- bir beyefendi ayarlamıştı. Çalışacağım şirketin kendi oteliymiş. Rahatsız edici derecede lüks bir oteldi. Samimiyetini, sıcaklığını yitirmiş derecede parlak ve bolca aynalı.

Resepsiyondaki görevliye yaklaştım ve o bana sormadan;

  "İyi günler, evet rezervasyonum vardı " diye ani bir giriş yaptım.

" Adınızı öğrenebilir miyim?"

" Efsun.. Efsun Soylu"

" Hemen ilgileniyorum, oda numaranız 12 Efsun Hanım. Arkadaşlar eşyalarınızı çıkaracak ve size eşlik edecek, buyrun anahtarınız"

Yürümeye başlamıştım ki arkamdan seslendi;
"Hanımefendi! Anahtarı unuttunuz."

Fazla dalgındım ve bu yüzden kendime çok kızıyordum. Döndüm ve anahtarları aldım. Odama çıktığımda biraz olsun nefes almıştım. Ceketimi bile cikarmadan yatağın üstüne kendimi bıraktım. Tavanla bakışıyorduk ve nedense tavana bakmak şuan beni acayip rahatlatıyordu.

İşte artık yolda değildim. Tek başıma sakin bir yerde gözlerimi tavana dikmiş ve bacaklarımın üstündeki yükün hafiflemesini bekliyordum. Tavanın bembeyaz bir duvardan ibaret olması gözümde sürekli birşeylerin canlanmasına sebep oluyordu. Ara ara görüntüler gelip gidiyordu sanki beynimde.

EFSUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin