Gözleri yorgun, vücudu sapsarı olmasına rağmen hâlâ kendinden emin ve çekici gözüküyordu.
Ben bu adam ile yaşlanacağım dediğimde kalbinden, merhametinden ve adamlığından gram şüphe etmiyordum o zamanlar. Üniversite de tanışmıştık Çağlarla ve beş yıl birlikteliğimiz olmuştu. Rüya gibi anılar biriktirmistik beraber. Hoş bu hayatta hicbirsey tam anlamıyla kusursuz olamazdı. Ama hayata hangi pencereden baktığımızdı mühim olan. Onunlayken her zorluğun üstesinden gelecek gücü bulabiliyordum kendimde, daha doğrusu kendi gücümü henüz farkedememistim. Ağlanacak şeye güldüğümüz zamanlarımız oldu. Kafa kafaya verip herşeyi bir şekilde atlatırdık. Yaşamın pürüzlerini görmezden gelir birbirimizin varlığı için Allah'a defalarca kez şükrederdik. Hayat her zaman istediklerimizi veremezdi bize, sınanırdık yine de sabrederdik. Her kötülüğe rağmen önemli olanın gerçek bir hayat arkadaşından geçtiğini düşünürdüm. O zamanlar bu hayat yolunu tek başıma yürümek istemez ve önemli olan şeyin hep kalbindeki insanı bulmak olduğuna inanırdım.
Kendimi kandırdığımı çok geç farkettim. Önemli olan içimizdekinden başka birşey değildi. Kendimizi sevmenin ve en önemlisi önce kendimize değer vermemiz gerektiğini çok sonralarda öğrendim. Dibi görmüştüm. Ve anladim ki eskisinden daha güçlüydüm artık. İnsan önce kendisini sevmeyi ogrenmeliydi guclenebilmek için. İçimizde gücü, sadece başkalarının sevgisiyle beslersek, ufak bir sarsıntı da bile kendimize düşman olurduk.
Elbette ki insan sevildikce kendini daha değerli hisseder ama işin asıl püf noktası herkesin sevgisini bir kenara bırakıp önce kendi kendimizi sevmemizdi. Daha sonra sevildigimizden mutlu olmalıydık. Yoksa her zaman baş rolde başkası olurdu.
Şimdiyse kendimden başka kimseye ihtiyacım yok. Biri beni sevmediğinde oturup hayiflanmıyorum artık. Kendimi suçlamak için acaba ne oldu da beni sevmiyor diye düşünmüyorum. Acaba ne yaptım da bırakıp gitti? Çünkü unutmayın ki insanın eti de kemiği de kibir ve nankörlükten oluşuyor biraz biraz. Kimsenin sizi sevmesi için uğraşmayın ve en önemlisi de birileri sizi sevmediğinde asla kendinize düşman olmayın. İcinizdeki teraziyi bir başkası icin değil önce kendiniz için çalıştırın.
~
Bir an önce bu masadan kalkmak istiyordum. Onunla aynı masada oturup, ortak birşeyler hakkında konuşmak, daha doğrusu konuşmaya çalışmak beni çok geriyordu. Biliyorum kabullenmem gerekiyordu bazı şeyleri, onunla artık nerdeyse her gün karşı karşıya gelmeyi, aynı ortamlara girip çıkmayı, yüz yüze bakmayı kabullenmem gerekiyordu. Ama bazı şeyleri içimde halledebilmek zaman alıyordu.
Ne o ne de ben konusuyorduk masada. Sadece Kerim kendi kendine birşeyler anlatıyordu. Düşüncelerim sanki somut bir hâle dönüşmüş ve kafamın içinden çıkmak istercesine kafatasima baskı yapıyorlardı. Midem bulanmaya ve başım feci şekilde dönmeye başladı.
"Müsadenizle ben lavaboya gidiyorum" diyerek hızlı bir sekilde kalktım yerimden.
O anda hatırladığım tek şey seslerin beynimde uğultu şeklinde yankilanmasiydi.
Gözümü açtığımda bayıldığımı farkettim. Çağlar mıydı şuan bana dokunan? Gözleri dolmuştu sanki. Kaygılı bakışlarını yüzümde gezdirmeye devam ediyordu. Gözlerimi tamamen açıp görüntüleri netleştirdiğimde anı bir hareketle ellerimi ellerinden hemen çektim.
"Bırak beni, iyiyim"
O esnada Kerim bey odaya gelerek,
"Doktorumuzu çağırdım, beş dakikaya kalmaz gelmiş olur" derken uyandığımı farkederek tekrar lafa girdi,
"Efsun! İyi misin biraz daha? Nasıl hissediyorsun hâlâ basın dönüyor mu ne oldu sana böyle?"
Bir yandan yerimden kalkmaya çalışırken bir yandan çağların bakışlarından kurtulmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUN
Fiksi UmumHangimiz yaşamıştık istediğimiz gibi? Bir yanda yürümeye mecbur kaldığımız yollar, bir yanda ise hayallerimiz vardı. Çıkmaz sokaklardan geriye dönerken ruhumuza üfleyen pişmanlık ves vesesi sarmıştı her yeri.. Yol ayrımları en zoruydu. Bizi biz yap...