1. BÖLÜM

130 16 2
                                    


Empty Note - Ghostly Kisses

Bir yaz gecesi yine attım kendimi sokaklara...
Sağ elimde kalemim sol elimde eskiz defterim... Çizerdim. Bazen trende annesinin yanında uyuyan bir çocuğu, bazen bankta otururken yanımda duran kediyi, bazen de izlediğim insanları.

Yürüyordum İzmir'in ışıl ışıl sokaklarında. Sağ tarafta gitar çalan çocuklar, sol tarafta kahkahalarla gülen insanlar, yolun ortasında dans edip şarkı söyleyen insanlar bu şehir hiç mi uyumazdı hiç mi sessizleşmezdi?

Hayır. İzmir susmak nedir bilmezdi. İzmir sarı ışıkların arasında parlayan değerli bir taştı.

Yürürken karşıma çıkan büyük boy aynası gözüme çarptı. Çöpe atılmış. Oysa ki hiç hasarı yoktu. Ne kırık ne çatlak vardı bu güzelim aynada. Demek ki güçlüydü her darbeye karşı. Aynanın karşısına yorgun adımlarla geçtim ve kendime baktım. Sonra yaşadığım şehre çevirdim gözlerimi. Bu şehir ne kadar sesli ve neşeliydi...

Fakat benim içim karanlık ara sokakların, sessiz tenhası içinde kaybolup gidiyordu.

Ayna gibiydim dışım çiçekler açsa da içim mezarlıkta ki bir buket çiçek kadar yalnız ve solgundu.

Merhaba ben İzmir. İsmimi yaşadığım şehirden almışım. Annemle babam ben doğduktan sonra karar vermişler ismime. İzmir kadar neşeli olmamı istemişler.

Ama diledikleri gibi olmadı, ben ismime yakışmadım ismim bana.

Ben kendi içimde yanıp yanıp kavruluyordum.

Günlerce odamdan çıkmadığım zamanlarım oldu. Aylarca tedaviler gördüm. Hep yalnız bırakıldım. Ama bir seferde olsa hayat bana gülümsemiş ve kaderime bir güzellik yapmıştı.

5 arkadaşı bana armağan etmişti.

Küçükken sokaktaki arkadaşlarım oyun oynarken ben köşede oturup bir şeyler karalar ya da onları izlerdim. Pek sosyal bir kız olmamıştım.

Yaşıtlarım aşık olurdu. Ben ise hep onları izleyen, bazen dinleyen, bazen de akıl veren taraf olurdum. Aşk... Üç harf, tek hece. Söylenişi kolay, hissetikleri can yakıcı.

Özel Karel Lisesine gidiyorum. Her sabah tramvaya koştura koştura gider, okulun yolunu tutardım. Ara sıra ise metroya binip 2 - 3 durak öncesinde inip yürürdüm. Bazen lodos üflerdi, insanın ruhunu severdi. Bazen de o sinirli poyraz üflerdi, artık neye sinirlenmişti bilinmez insanlardan hıncını alırdı. Ve ben bu iki rüzgar eşliğinde yürümeyi severdim.

Güzel arkadaş grubum vardı, Kayra, Özgür, Lara, Gaye ve Kuzey.

Kayra, 7 yaşımdan beri benimle olan büyüyen insandı. Sesimin tonundan saniyelik bakışlarımdan bile her şeyimi anlardı. Bu durum bazı zamanlarda hoşuma gitse de, bazı zamanlarda ise hiç hoşuma gitmezdi.

Çünkü çok konuşur çok detayına inerdi her şeyin. Ben öyle her şeyimi anlatmayı sevmezdim. Duygularını içimde yaşamayı seçenlerdendim. Hayatım boyunca adam akıllı kimseye detaylara inerek bir şeyimi anlatmamıştım. Yolda yürürken bile sağıma soluma pek bakma gereği duymazdım. Anlayacağınız ben hayatı pek ciddiye almazdım.

Özgür ise manevi abimdi. Babamın askerdeyken canı gibi koruyup kolladığı sevdiği arkadaşının oğluydu. Şuan aynı evde kalmasak bile aynı sitede kalıyorduk, Hep isminden övünür, şakalar yapardı.

İsmim kadar özgürüm diye havalara girer dururdu. Ama bakarsanız en uzak gittiği yer sitenin bahçesindeki basketbol sahasıydı. Beraber büyümüştük. Çocukluğunda hep benim için cebinde yara bandı taşıyan insandı. Küçükken inanılmaz sakar bir kızdım. Düştüğümde ilk kaldıran o olurdu. Ağladığımda omuz olup, mutluluğumda gözlerimdeki ışık olurdu.

Çok neşeli bir karakter olmamasına rağmen hiçbir zaman beni yalnız bırakmazdı ve her zaman bir tarafı karanlıktı. Ben bile çözemezdim. Bir derdi sıkıntısı olsa bile içine atardı kimseye güvenemiyordu. Yaklaşık 3 senedir hayatına birisi bile girmemişti.

Kısaca bazen güneş bazen ise güneşin yansıması ile oluşan gökyüzündeki ay olurdu.

Okula o çetrefilli yolu aştıktan sonra geldiğimde hep beraber kantinde buluşmuştuk. Okula gireceğimiz sırada Matematik öğretmenimiz Zuhal Maral'ın yanında bir çocuk takılmıştı gözlerime.
Buğday tenli, yüz hatları belirgin, uzun boylu ve sağlam vücutlu havalı bir tipti. Giyinişi de oldukça güzeldi.

Altında siyah pantalon, üstünde beyaz bir sweat, sweatın üstünde de deri siyah ceket vardı.
Yakışıklı bir çocuktu. Zuhal Maral ile yanımızdan hızlı adımlarla geçip gitmişlerdi.
Tam geçtikleri an Lara'nın kahkahası ile dikkatim dağılmıştı.
-Gördünüz mü geçen çocuğu sanırım yine aşık oldum! Acaba hangi sınıfta kızlar?!
Diye çevresindeki kızlarla heyecanlı heyecanlı konuşuyordu. Bugün de keyfi yerinde ve her zamanki gibi enerjikti.
Onu duymazdan gelerek hızlı adımlarla sınıfın yolunu tuttum.
Beynimde kocaman soru işaretleri alarm veriyordu.
Acaba bu okula yeni mi kayıt olmuştu? Hemde dönemin tam ortasında. Zuhal Maral ile ne ilgisi vardı? Neden hızlı adımlarla geçip gitmişlerdi yanımızdan Müdürün odasına gitmeleri gerekirken üstelik boş bir sınıfa gitmişlerdi.

İlk dersimiz Zuhal Maral ile olduğundan bu merak duygularım vücudumu örümcek ağı gibi yavaş yavaş sarmaya başlamıştı ve dikkatimi dağıtacak şekilde Özgür'ün dürtmesi ile yerimde sıçradım.
"İzmir ne oldu güzelim sana? Dalmışsın yine. Ne geçiyor aklından küçük şeytan?"
Demişti. Ciddi bakışlarını dikmişti gözlerime.
Dudaklarımı ısırarak ne diyeceğimi düşünüyordum ki, Özgür'ün hiç susmayan telefonu yine çalmaya başlamıştı. Arayan kişiye teşekkür yağmurları yağdırıyordum. Özgür, sessiz bir ortamda konuşmak için sınıftan çıkıp gitmişti.
Döndüğünde Zuhal Maral ile beraber girmişti sınıfa. Özgür yerine geçtiği an oturduğu sıranın yanındaki çocuklara;
"Selam çocuklar, günaydın."
Diyerek oturmuştu sırasına. Kuzey'in kulağına eğilip, fısıldadım.
"Cidden bu kadar neşeli olacak kadar seviyor mu hayatı bu kadın?"
O an Kuzey, kocaman kahkaha patlatıp sınıfın sessizliğini bozmuştu. Bütün gözler bizim üzerimize çevrilmişti. Aman ne güzel!
Zuhal hocanın yüzündeki gülümseme, ciddiyete dönüşerek, Kuzey'in yanına gelmişti.
"Kuzey Bayar, neye gülüyorsun öğrenebilir miyiz çocuğum?"
Demişti kulak tırmalayıcı bir ses tonunda. Bütün sınıfa rezil oluyorduk resmen. Düşünmeden hareket edip, hemen lafa atlamıştım.
"Kuzey'e bir şey söylemiştim."
Dediğim an gözler bana dönmüştü. Düşünmeden hareket edersen böyle olur İzmir. Kendimi yerin dibine sokmak istiyordum. İnsanların bakışlarından nefret ederdim ben çünkü.
Yanaklarım yanmaya başlamıştı. Zuhal ne dediğimi sorduğunda ise bir cevap veremediğim için ikimizde kendimizi sınıfın dışında bulmuştuk.
Ben utancımdan ağlamaya başladığım an, Kuzey kolumu tutmuştu.
"Güzelim boşversene baksana sayende matematik dersinden kurtulduk" Diyerek gülüyordu.
Kafamı kaldırıp önce yüzüne sonra da onun o güzel gözlerine bakmıştım. O kadar güzel gözleri vardı ki... Gülüşü, güldüğünde çıkan o iki gamzesi... Ona bakarken gülümsememek elde değildi.
Ben gülümsediğimde ise yanağıma bir öpücük kondurmuştu. Hafif yanaklarım kızarsa bile Kuzey'in bu tatlı hareketleri her zaman hoşuma giderdi.
"Evet böyle ol güzellik. Sen hep gülümse."
Gülümse...

Bölüm sonlarında yorum ve oy bırakırsanız çok sevinirim.

Karanlıklar SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin