0.1

798 86 250
                                    

Yine sıkıcı bir güne uyanmıştı Dan. Hergün olduğu gibi monoton geçecek bir gün daha. Ah, ne kadar da mükemmeldi!

Sabah kalktığı gibi banyoda işlerini halletmiş, ardından da kahvaltısını hazırlayıp yemeye koyulmuştu. Peki, kahvaltıdan sonra ne mi yapacaktı, elbette hiç bir şey! Yani Dan öyle zannediyordu. Takii kapı zili evin her yerinde duyulana kadar.

Dan ilk başta buna şaşırsada pek sorun etmedi. Ne olabilirdi ki? Kesin ya çatlak komşusu saçma sapan hikayeler anlatmaya gelmişti ya da postaydı. Ama düşündüğü gibi olmadı. Kapıyı açtığında karşısında hiç beklemediği biri vardı; Tom Felton!

Dan donup kalmıştı. Tom buradaydı. Kapısının önünde, aralarında sadece bir kaç adımlık bir mesafe vardı. Öyleki ne zamandır kapının önünde öylece dikildiklerini fark etmemişti bile. Sanki zaman onun için tam da o an durmuştu.

Tom ise sadece sırıtıyordu. Dan'in şok olmuş ifadesini aklına kazımak istercesine izliyordu. Ne de olsa o 'Daniel Muhteşem Radcliffe'di. Fakat buraya neden geldiğini hatırlamış olmalı ki Dan'in gözlerine doğru parmaklarını şıklattı ve boğazını temizleyip konuşmaya başladı;

"Hey, selam Dan. Nasılsın görüşmeyeli?"

Dan o an hiç olmadığı kadar huzurlu olduğu bir rüyadan uyanmış gibi hissetti. Bitmesini hiç bir zaman istemeyeceği bir rüyadan.

Kafasını iki yana sallayıp kendine geldikten sonra o da boğazını temizleyerek konuşmaya hazırlandı.

"Ah, ben mi? Şey elbette ben, burada sanki ikimizden başka biri varmış gibi. Gerçi benim olduğumu anlamamak için salak olmak lazım, ne de olsa kurduğun cümlede benim ismim geçiyor. Yani burada başka biri olsa bile ona değil bana demiş olurdun. Gerçi onun adıda Dan değilse bana demiş olurdun. Ama şu an tam karşımdasın yani başka biri olsaydı bana değil ona doğru bakardın, değil mi? Her neyse ne demiştin, Nasılsın mı? Ah tabiiki de nasılsın dedin yani biriyle konuşmayı başlamak için elbette hey, selam, merhaba, n'aber, nasılsın felan dersin. Yoksa direk cümleye saçma bir şekilde başlarsan karşındaki kişiye karşı mahcup olursun. Çünkü bu kaba bir davranıştır. Ve karşındaki kişi bundan oldukça rahatsız olur, değil mi? Ah, ne saçmalıyorsam. Elbette karşındaki kişi bu kaba davranışından dolayı sana kırılır, ne de olsa ona hal hatır sormak yerine kaba bir tavirle cümleye başlıyorsun. Ne kadar utanılası, değil mi? Ah, tabiiki de utanılası. Hatta utanılası da değil direk utanmalık, benim başıma gelse yerin dibine girerdim, sanırım. Gerçi sen hiç öyle bir durumla karşı karşıya kalmamışsındır. Ne de olsa çok nazik ve kibarsın. Neden böyle bir şey yapasın ki, değil mi? Ah, elbette saçmalıyorum sen çok mükemmel, nazik ve centilmensin niye kaba bir cümleyle başlayasın ki, değil-" Dan oldukça hızlı ve sanki bir yere yetişmesi gerekiyormuş gibi telaşla kurduğu cümlelerinden biri olan son dediğini tamamlayamamıştı. Çünkü şuan dudaklarını örten bir el vardı.

Tom, Dan'in bu aceleci ve garip tavrına büyük kahkahalar atmak istese de kendini tutup cümlesini bitirmesini bekledi. Gerçi bu gidişle Dan akşama kadar bu cümleleri sıralayabilirdi, Tom bir saat sonra olan randevusuna yetişmesi ve Dan ile önemli bir konuyu konuşması gerektiği için en sonunda dayanamamış, eliyle onun ağzını kapatıvermişti.

"Hey, hey, hey. Biraz sakin olsana dostum. Peşinden atlılar kovalamıyor ya? Eh, beni böyle garip bir şekilde karşıladığın için teşekkür ederim ama sanırım pek vaktim yok. Yanlış anlama kurduğun cümlelerin sonunun nereye kadar gittiğini gerçekten merak etmiyor değilim. Ama dedim ya pek vaktim yok. İçeriye geçip konuşsak? Hem sende biraz sakinleşmiş olursun. Bu hâline bak resmen evin bahçesinde 10 tur koşmuşsun gibi nefes alıp veriyorsun."

The Boy Who Chooses Love || Feltcliffe -ASKIDA-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin