-Giriş-
Yıllar önce, hayatı yaşamayı çok severdi genç kız. Renkli bir kişiliğe sahipti, etrafa saçtığı gülücükler hiç eksik olmazdı yüzünde. Herkes ona özenirdi, onun gibi mutlu olabilmeye. Onun gibi bu kadar olumsuzluğun içinde pozitif kalabilmeye. Herkesin olmasa da onun sebepleri vardı bunlar için. Her ne olursa olsun, kötü yanından bakmayı bilmezdi. Bazen bilmemezlikten gelmek en iyisiydi. Sürekli moralini yüksek tutarak insanlar üzerinde olumlu bir izlenim bırakırdı. Hayatı severdi, hayvanları severdi, renkleri severdi, konuşmayı severdi, gülmeyi severdi, koşmayı severdi. Kısaca sevmeyi severdi genç kız. Ama bu bazı şeyler için yeterli değil gibi görünüyordu. Sevgi, kaybettiğini geri getirmiyordu. O hâlde bir değeri kalır mıydı gözde?
*********
2. Bölüm : Süper kahramanın olur musun?
"Gitmeyin, beni bırakmayın..."Ağırlaşan göz kapaklarımı zora ki açtım. Nefes almaya bile dermanım yoktu. Bakışlarımı yavaşça bulunduğum odada gezdirirken, koltukta uyuya kalmış olan Efsun teyzeyi görmemle hafif tebessüm ederek yavaşça doğruldum. Başımdaki sebepsiz ağrı yüzünden yüzümü buruştururken yan tarafımdan ses geldiğinde oraya döndüm. Efsun teyzenin bana bakıyor olduğunu fark ettiğimde gülümsedim, fakat o garip bir ifade ile bana bakmaya devam ediyordu.
"Neden öyle bakıyors-..." lafımın bölünmesine sebep olan şey bir hastane odasında olduğumu anlamamla olmuştu. Yavaşça odayı süzmemin ardından kolumdaki serumu görmemle şaşkınlıkla bakışlarımı tekrar Efsun teyzeye çevirdim. Kafam allak bullak olmuştu. Ayrıca başımdaki hafiften kendini hissettiren sızı gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.
"Neden buradayım? Ne oldu bana?" Güçlükle aralandı dudaklarım. Merak ediyordum. Bana ne olduğunu, neden burada olduğumu, neden bir hastane odasına getirildiğimi... Her şeyi merak ediyordum.
"Hatırlamıyor musun?" söylediği şey kulaklarımda resmen çınladığında garip bir ifade ile ona bakarak olumsuz anlamda kafa salladım. Tüylerimin diken diken olduğunu, ürperdiğimi hissediyordum. Burnuma iyi kokular gelmiyordu.
"Neyi hatırlamıyor muyum?" Dudaklarımdan dökülenler onu epey bi' şaşırtmış olacak ki ifadesi değişmişti. Ayaklanıp kapıya ilerlediğinde sabırla yanıtlamasını beklerken görüş açıma Yaman amca girdiğinde bakışlarımı ona çevirdim. Yanıma geldiğinde oturması adına yana kayarken bakışlarımı ikisinde gezdirerek sıkıntıyla derin nefes aldım.
"Ne oluyor burada anlatacak mısınız artık?" Tahammül seviyem gitgide daralıyordu. İkiside ağızlarında bir şey geveleyip durunca öfkeyle gözlerimi ikisinde dolaştırdım. Birisi bana neler olduğunu şu an açıklamazsa birazdan kendim öğrenmek için bağıracaktım.
"Şey..," elimi tutan Yaman amcaya döndüğümde kaşlarımı çattım."Ney?" "Hiçbir şeyi hatırlamıyor musun?" Tahammülsüzce nefesimi dışarı verdim. Sabrımı sınamak için şaka falan mı yapılıyordu burada? Birazdan birisi şakaydı, kameraya gülümse ne kadar iyi dayandın diye bağıracakmış gibi hissediyordum.
"Dalga mı geçiyorsunuz benimle! Neyi hatırlamam gerekiyor? Söylesenize." Aniden çıkışmam ikisinide sarsmıştı sanırım ama çabucak toparlandılar. Bir şeyden emin değilmiş gibi bir ifadeyle birbirlerine baktıklarında oflamaya başladım. Bir şey anlatmayacaklarını fark ettiğimde kendim öğrenmek için serumu çıkartmaya yöneldiğim sırada Yaman amca durdurduğunda ona dönüp tek kaşımı kaldırdım. İfadesi içimi dondurmuştu. Korkmaya başlamıştım.
"Ailenin mezarında kriz geçirip bayıldın ve birkaç gündür uyuyorsun."
Damarlarımın teker teker çekildiğini hissederken gözlerim şaşkınlıktan kocaman açılmıştı. "Ne saçmalıyorsunuz siz!" diye bağırdım ani öfkeyle. İnanamıyordum, yalan söylüyorlardı. Çıkması gereken kameralar tam şu an çıkıp şaka diye bağırmaz ise bu hastaneyi ayağa kaldırırdım. Nerde bu lanet kameralar!
"Maalesef."
"Ne maalesefi! Ne diyorsunuz siz! Ailem ölmedi! Anne! Baba! Kayra, bebeğim! Bunlar ne diyor! Şaka yapıyorlar değil mi!?" Bir kamera şakası olmadığını idrak eder etmez kendimi hastane koridorunda buldum. Her şeyin elimden kayıp gittiğini, ruhumun bedenimi terk ettiğini hissediyordum. Elinden oyuncağı alınmış küçük bir çocuk gibi inatla ağlıyordum. Gözyaşlarım dinmek bilmiyordu. Hastane koridorunda oradan oraya, delirmiş gibi koşuyordum... İnanamıyordum. Kulaklarım duyduklarına, bedenim hissettiği acıya inanmıyordu. Gerçek olamazdı. Onlar.. Onlar ölmüş olamazlardı. Ama beni karşılayan bomboş koridor, bomboş odalar, onların öldüğünü basbas bağıran tanımadığım suratlar... Kalbimin en derinlerde hissettiğim acı. Her şeyi arkamda bıraktım on an... Koşarak merdivenlere yöneldim. İnebildiğim kadar merdiven indim. Sanki tüm öfkemi adımlarımdan çıkartıyordum. Ayağımı yere vurdukça, adım attıkça canım yanıyordu. Bir hiçliğe gidiyordum, koşarak, üzerimde hastane elbisesi, gözlerim dopdolu şekilde....
Bazı anlar vardır, koşarsınız, hem de o kadar hızlı koşarsınız ki yetiştiğinizi sanarsınız. Şehirler, evler, arabalar, dükkanlar geçersiniz. Evet dersiniz, yetiştim. Oysa ne o yere ne de hayatın hızına yetişemezsiniz. Sürekli aynı yere dönüp durursunuz. Elleriniz bomboş kalır. Tüm umutlarınızı alırlar ellerinizden. Maalesef derler size. Maalesef... Sizin acılarınızı 8 harfe sığdırırlar oysa siz bedeninizdeki acıdan bayılacak hâle gelmişken. Bir anda gelir, bir anda değişir her şey. Kötü olan her şey bir anda olur. Bir anda düşersiniz, bir anda elinizi yakarsınız o tavayla, bir anda üşürsünüz, bir anda yanarsınız... Hızına yetişemediğiniz her şey bir anda olanlardır aslında. Bir anda ellerimden dopdolu umutlarım alındı, heveslerim alındı, mutluluklarım alındı. Onun yerine bir kova dolusu acı verdiler elime, iteklediler beni yola. Git dediler, git ve yaşa. Aileme ihtiyacım olduğu o anda bana maalesef dediler ve öylece yapayalnız bırakıldım...
Elimde bir kova acı, hastane çıkışına doğru son hızda koşarken biri kolumdan sertçe tuttuğunda sendeledim. Bırakmasını söyledim, kim oldığunu umursamadan bağırdım. Ama beden öylesine sıkı kavramıştı ki kolumu yapamadım. Belki dedim, belki de babamdır... Bakışlarımı umutla arkamdaki bedene çevirirken Yaman amcayı görmemle büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Gözlerim doldu tekrardan. Dudaklarımdan acı dolu bir bağırma çıktı. Kolumu çekmeye çalıştım fakat fayda etmedi. Bırakmasını, ailemin beklediğini söyledim fakat acımasızca, gözlerinde en ufak duygu olmadan sadece sakin olmamı söyleyip durdu. Onu umursamadan koridorda bağırmaya başladığımda gözlerimin dolmasına engel olamadım. "Beni bırakmıyor ama yemin ederim geleceğim, lütfen beni b-bekleyin!"
Ne oldu bilmiyorum. Bedenimin hafiflediğini hissettim hâlen daha acı içinde kolları arasında kıvranırken. Ayakta durmakta zorlanırken bedenimi kolları arası alan kişiye son kez baktım. Bir kuş olmuşum, gökyüzünde süzülüyormuşum gibi, ruhumun özgür bırakıldığında ve süzülerek onların yanına gideceğine emindim. Yaman amca iyi olacağım hakkında bir şeyler söylüyordu. Boş bakışlarla yüzüne bakınırken havada tutamadığım kafamı ağır ağır bedene yasladım. Gözlerim yavaşça kararırken ve bedenimin kontrolünü kaybederken en son hatırladığım şey Yaman amcanın doktorlara bağırdığıydı. Gözlerimi daha fazla dayanamayıp kapattığımda sol gözümden bir yaşın süzülüp yanağımdan yol aldığını hissettim.
İlk annemi, sonra babamı, sonra kardeşimi... Teker teker hepsini karanlığıma resmettim. Gözlerim dolu dolu hepsine sarıldım sımsıkı. Her an gidiceklermişçesine sarıp sarmaladım. "Gitmeyin" dedim hıçkırıklarımın arasından. "Gitmeyin, beni bırakmayın.." diye devam ettim. Ama olmadı. Onları tutamadım. Kollarımın arasının boşalmasıyla dizlerimin üstüne düştüm. Canım çıkana kadar ağlarken kulağıma tanıdık bir ses doldu. Kayra'nın sesiydi...
"Abla, süper kahramanım olur musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Yüzlü.
Teen Fiction"Gecenin karanlığında, benliğimi bulmaya çalışıyordum. Aynada kendime bakındım, kimdim ben? Ne için yaşıyordum? Soluk nefeslerle akmakta olan gözyaşlarımı sildim. Yavaş adımlarla fazlasıyla dağılmış olan odamda ilerlemeye başladım. Odamın penceresin...