Bölüm 1 (Kendim için)

323 15 0
                                    

Merhaba, bu yazıyı hangi saatte ve kim okuyor bilmiyorum ama başlamadan önce biraz seninle sohbet etmek istiyorum. Öncelikle başlayacağım kitabımla ilgili birkaç tereddütüm var bunu söylemeden geçemeyeceğim. Ama galiba önce hikayemi yazmaya başladığım tarihten bahsetmek istiyorum.
23 Mayıs 2017.
Aslında saçma bir yerde çokta saçma bir an da ben yazmalıyım dedim. Oturdum ve aklımda bir sahne düşledim.
Sonra kişileri ve özelliklerini, yavaş yavaş isimleri ve bir zincirin halkaları gibi zamanla kemikleşip vücut bulan bu hikayeyi oluşturdum.
Sen değerli okurum, bilmeni isterim ki gerek kurgusu gerekse birtakım karakterler tamamen benim hayal ürünümdür ve kimseden esinlenilmemiştir.
Sadece bazı kısımları hayatıma tesir eden olaylardan esinlenerek düzenleyebilirim bunu yaparken zaten seni bilgilendireceğim.
Şimdi kendimi çokça yalnız hissettiğim bir anda bu kitabım için asla dediğim bir şeyi yapıyorum.
Daha önce bu sitede çeşitli hesaplarda farklı denemelerim oldu ve sonunda hepsi için galiba yazmakta iyi değilim diye düşündüm.
Ama şimdi sana benim için en zor anlarımda, en acı ve bazense en mutlu olduğum o anlarda benimle birlikte olan karakterlerimi, özellikle de birçok yerinde kendi hayatımdan izler barındıran hikayemi sunuyorum.
Bu yüzden bu denli inandığım bir hikayenin sen tarafından bir karşılık alması beni inanılmaz mutlu edecektir.
Çeşitli yazım hataları için affına sığınıyorum. İyi veya kötü yorumlarını bekliyorum çünkü bu şekilde kendimi geliştirebilirim ancak.
Hikayeme güveniyorum.
Tıpkı başlığa eklediğim gibi bu hayatta herkes kendi için bir şey yapmalı.
Ben kendim için bir şey yapıyorum ve kalemi elime alıp yorumu sana bırakıyorum, iyi okumalar:) Hoşça kal...
(Bir dipnot; Şimdilik hikayenin işleyişine en çok uyan adı koyuyorum her an değişiklik yapabilirim.)

" Yalnızlığın Acısı"

Derler ki; kendini sevmeyi başarırsan dünyayı da sevebilir, öylece kucaklayabilirmişsin her şeyi. Çünkü kendini sevmeyen biri bir başkasına sevgi veremezmiş yeryüzünde.
Ve kendini affetmeyen hiç bir insan, kendini sevemezmiş. Kendiyle barışamayan kimse, mutlu olamazmış hiçbir zaman.
Hatırlayamadığım anılarım var benim. Belki bir türlü anımsayamadığım. Her gidişim hiç kaçamayışım oldu zamanla.
Bir cam fanus içinde nefes alıyorum aslında. Ve biliyorum ki camımın ardından kimselere görünmüyorum. Ama ben her şeyi görüyorum. Biliyorum. Ve öylece susuyorum...
Uzun zamandır yaptığım gibi yine biraz kıyas fazlaca da özelliklerimi sorguladığım düşüncelere attım kendimi .
Aslında belki de herkesin içinden bir parçayım diye düşünmeden edemiyordum.
Kim kendini zaman zaman yalnız hissetmez ki? Düşününce sanırım diğerleri gibi de değilim.
Çünkü benim içimdeki ıssızlık insanlarla geçebilecek bir şey değildi.
Sanki bir ana takılıyım ben, o andan sonra yaşamaya yüz bulup da tutunamıyorum gibi...
Lafa en son yerden başlarım mesela. Esas zor olan, son kelimelerde değil midir zaten?
Herkesin sevdiği bir şeyi sevemem, kolaylıkla arkadaşlık kuramam, uykum gelir, çabuk sıkılırım.
Bu yüzden insanların beni soğuk ve itici bulduklarını biliyorum.
Ama buna aldırmıyorum çünkü ben bu oyunu baştan kaybetmiş biriyim.
Ve benim hikayem gerçekten dinlenilmeye değer değil. Bir hikayesinin olup olmadığını bile bilmeyen biri için bu çokta önemli değil zaten.
Zaman geçtikçe iki basit rakamın bir araya gelmesiyle oluşan sıradan bir hayat benimkisi. Etrafımda gerçekleşen olağan olaylar ve dünyanın yörüngesinde onunla birlikte oradan oraya savrulan ben...
Galiba en çok vicdanımın susmadığı bir an bile olmadığı için yaşama dair umutlu olmayı kendime yakıştıramıyorum.
İşte böyle ansızın dalıveririm iç dünyama. Geçmişe, hep geçmişe takılır aklım.
İçime doldurduğum kendimce buhran dolu hüzünüm, beni genellikle herkesin illaki bir tane edindiği, baş belası, en iyi arkadaşımın kolumu kopartırcasına cimciklediği anlar da terk etti. Bir şey söylemeden önce sol elimi muhtemelen morarmış olan sağ koluma götürüp yüzümü buruşturarak ovuşturdum.
Liseye başladığımdan beri ve bunun çok öncesinde Ceren hep vardı hayatımda. Bu yüzden ani çıkışlarına epey alışıktım. En üzgün anlarımda bile yaşadığım her şeye şahitlik eden tek arkadaşım oydu.
Tamam kabul, İstanbul denen bu şehir hayatıma bir mıh gibi girdiğinden beri ben ansızın sessizleşiyordum ve arkadaşım Cerense iletişimimizdeki benim yerimi tek başına dolduruyordu. Ve yine kabul, o hevesle bir şeyler anlatırken çoğu zaman onu dinlemekten sıkıldığım için bir süre sonra dikkatimi başka bir yöne yönlendiriyordum. Ama tüm bunlara rağmen her seferinde onun radarına takılıyordum ve ya azar işitiyordum ya da işte böyle cimcikleniyordum. Aslında sıkıldığımı hissettiğim zamanlar onu kırmamak için sanki dinliyormuşum gibi yapmak ondan çok beni üzüyordu ama Ceren'in anlatacak hep bir şeyleri olduğundan artık buna o kadar da fazla takılmamaya özen gösteriyordum.

KurgunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin