"Duvar"
Sırtımda ki soğuk metal beni geçen her saniye diken üstünde tutarken yüzüme çarpan rüzgara karşı gözyaşlarımı serbest bıraktım. Önce Güçlüyle birlikte okuldan kaçmış olmamıza ses çıkarmamış sonra da yol boyunca henüz hiç tanımadığım bu yabancıyla korkularımdan birine boyun eğerek motor üzerinde yolculuk etmiştim. Evimin önünde durduğunda gözlerimden akan sıcak yaşı sildim. Ona güvenmiyordum çünkü onu tanımıyordum bile. Benden önce davranarak kaskını çıkarıp sırtımdan uzanan kollarını tuttuğu motordan çekti. Uzanıp anahtarı çevirdikten sonra aşağı indi.
"Burası değil mi?"
Yarım saat önce Kuzey'e karşı gelmeye çalışan ama beceremeyen karanlık bir adamdan çok iyi bir arkadaş gibi gülümsüyordu gözleri. Onu anlamakta güçlük çekip gülen gözlerine baktım. Motorundan hızla inip öfkeyle konuştum.
Bir iki adım atıp onu geçmek istedim fakat bileğimin sızladığını fark ettiğimde olduğum yerde durup inledim. Güçlü bana hiçbir şey söylemeden yüzüme baktı ve bir anda beni kucağına alıp evime doğru yürümeye başladı. Kokusu burnuma dolduğunda inledim birkez daha acıyla. Bunu bana sormadan yaptığı için ona daha çok sinirlendim.
"Hemen indir beni!"
Onun güzel bir kokusu, güzel giyinimi vardı. En azından bakıldığında güzel daha doğrusu çekici görünüyordu. Her ne kadar görünüş olarak o dağ ayısından farksız olsa da bazı hareketleri Kuzey gibi bir adamın yanında ne işi olduğunu sorgulamama sebep olmuştu. Aral kadar serseri, Cesur kadar savunmasız ve Kuzey kadar acımasız durmuyordu en azından şöyle bir bakıldığında.
Kafasını iki yana salladı.
"Üzgünüm ufaklık, yapmak zorundayım."
Onun kollarında debelenmek bana hiçbir şey katmayacağından üstelik kabullenip beni yeri bırakmaya kalksa yürüyemeceğimi bildiğimden onu hızla uyardım.
"Tamam, tamam lanet olsun ama dur! Bahçeden girelim. Odamın kapısı açıktır. Beni böyle görmesin evdekiler sonra açıklayamam."
Güçlü gözlerime hafifçe bakıp gülerek kafa salladı. Aynı zamanda bedenlerimizi de döndürüp bahçeye doğru yöneldi. Evimiz iki katlı olduğu ve odam bahçe katında olduğu için birkez daha minnetar bir şekilde elimle göstererek yeri tarif ettim.
"Şurdan."
Odamın kapısının önüne geldiğimizde tek eliyle eğilip sürgülü kapıyı açmayı denedi. Çok uzun sürmedi işi çünkü tahmin ettiğim gibi açıktı. Genelde sabahları açık unutur öyle giderdim okula. Sabaha karşı uyku tutmadığın da bahçede yürümek rahatlatıyordu az da olsa bedenimi. Güçlü içeri girmeden önce boynuna sardığım ellerime baktı. Tek kaşımı kaldırıp ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım bende.
"Çok aptal bir gündü değil mi? Normal insanlar kütüphanede kitap okur ya da ne bileyim okulda ilk günü olanlar yeni arkadaşlıklar edinir ama baksana ikimiz içinde ne tuhaf ne aptal bir gün."
Bir şey söylemek yerine hak verircesine baktım gözlerine. Beni içeri taşımasına, yatağıma yatırmasına ses çıkarmadığım için kendime inanamıyordum. Ama bunun üstüne bileğimi tutup avuçları içine almasına dahi karışmadım. Ona neden bu kadar tolerans gösterdiğimi bilmiyordum üstelik o an orada, kütüphanede olan herkesten nefret ettiğimi iliklerime kadar hissettiğim halde.
"Kapıya bu kadar sert vurmamalıydın. Kendini düşünmen gerek."
Kaşlarım çatıldı.
"Kendimi düşünmediğimi nereden çıkarıyorsun? Ben kendimi düşündüğüm için sizi polise ihbar edeceğim."
Bileğime yaptığı masajı bırakıp yüzüme gülerek baktı. Çok güzel gülüyordu. Bir an için onun içinde; onun yüzü, onun neşesi olmak isteyeceğim kadar güzel gülüyordu. Tıpkı geçmişte gözlerimin parladığı günlerdeki gibi parlıyordu gözleri.
"Bak aklından ne geçtiğini zaten biliyorum tamam mı? Ben gözden kaybolur olmaz sen polise gideceksin. Ama onu hafife alıyorsun. Sen gitsen bile bir şey değişmez Nisan. Değiştiremezsin! Senin gibi güçlü, cesur bir kız bilebona karşı koyacak güçte değil anla bunu. Seni dinlemezler bile. Bu işi daha fazla kurcalarsan olan sana ve sevdiklerine olacak. Çünkü Kuzey bunun cezasını yani bedelini senden yani sevdiğin birine zarar vererek dönüp dolaşıp yine senden çıkarır."
Her ne olursa olsun susmamam gerekirdi. Boyun eğmemem.
Ben bir şey söylemeden önce tekrar başını eğdi ve bileğimi usulca ovmaya devam etti.
"Kendini düşünseydin o kapıyı o kadar sert tekmelemezdin. Önüne bakarak yürürdün."
Az önce söylediği söze karşılık ekledikleri ona hak vermeme sebep oldu. Kendimi düşünseydim o kütüphaneye hiç gitmezdim diye geçirdim aklımdan.
Bugüne kadar hiçbir şeye boyun eğmemeye çalışmış, her zaman doğru bir insan olmak için çabalamıştım. Haksıza karşı haklı olanı savunmayı ailemden öğrenmiş üstelik bunu kendime görev edinmiştim. Ama şimdi biri gelmiş ve tüm inandıklarımı tüm ilkelerimi yerle bir etmemi istiyordu benden.
Şimdi konuşmak isterken susturuluyordum. Üstelik tehdit edilerek...
"Sen gerçekten onlardan farklısın. Kuzey Ilgaz'a kafa tutuyorsun bir kere. Bu çok gururlandırıcı."
Bileğimi ne ara köşe yastıklarından birini alıp üzerine yerleştirmişti bilmiyordum fakat söylediklerine odaklanmak için ona baktım.
"O manyak ruh hastasının nesin korkuyorsunuz anlamıyorum."
Kafasını iki yana salladı.
"Ondan korkmayan ve ona kafa tutan tek adamıyım ben onun. Bu yüzden gururlandım artık tek değilim üstelik bunu başaran da bir kadın! Gurur verici."
Gözlerimi devirip baygın bakışlarla ona baktım.
"Gördük onu."
Güçlü benimle birlikte saatler öncesinde kalan o görüntülere gitmiş olacak ki omuz silkti.
"Tamam bunu nasıl telafi ederim bilmiyorum. Ama çok öfkeliydi Nisan. Sana zarar vermesinden korktum."
Kaşlarım çatıldı. Korkmuş muydu? İyi de o beni tanımıyordu bile, nasıl benim için endişelenebilirdi ki? Söylediği şeyi görmemezlikten gelerek olduğum yerde doğruldum.
"Diyelim ki şikayet etmeyeceğim. Sonra ne olacak?"
Biraz düşündü.
"Bana Aralla aralarında ne olduğunu söylersen yardımcı olabilirim sana."
Gözlerimi kısıp kısa bir süre olanları gözden geçirdim.
"O yarasına pansuman yaptığım çocuk, Aral. Onunla bir arbede yaşadık. Boğdu beni."
Güçlü'nün gözlerinde değişen anlamsız ifadelerle korktuğunu hissettim ondan. Onu hiç böyle görmemiştim şimdiye dek. En az Kuzey kadar öfkeli ve buz gibi bakıyordu.
"Kuzey de çekip vurdu mu onu?"
Kafamı iki yana salladım.
"Bilmiyorum. Ne ara oldu anlamadım. Gelip kurtardı beni. Sonra da ondan uzaklaştırdı. Sadece vurmuştu ona. Silah yoktu ortada. Kavga ettik ben söylene söylene gelirken..."
Sözümü kesip araya girdi.
"Bana çarptın."
Gözlerine bakıp kafa salladım sessizce. Az önceki sinirli halinden korkmuş olduğumu anlamış olacak ki bakışlarını daha yumuşak tuttu bana karşı.
"Sonra ben Kuzey'i buldum. Onu bulduğumda arka bahçede Aral'ın başındaydı. Aral yerde inliyordu ve kolundan vurulmuştu. Daha doğrusu sıyırmışa benziyordu. Muhtemelen Kuzey'in ödettiği bedellerden biriydi. Yöntemi bu. Öldürmez, süründürür."
Bakışları gibi diye geçirdim içimden. Bakışları da öyleydi. Öldürmüyordu ama yaşamasına da izin vermiyordu ona bir kere bakanın.
"Birlikte oraya taşıdık. Sonra Cesur geldi. Seni çağırttı Kuzey doktor diye. Sahi sana neden doktor diyor?"
Bunu bende bilmiyordum. Dudaklarımı büzdüm.
"Bunu o manyağa sormaya ne dersin?"
Birkez daha güldü.
"O manyak dediğin adam özünde iyi biri aslında. Ama dedim ya onun yöntemi bu. Ona doğrusu hiç öğretilmemiş ki ufaklık. Tek bildiği yıkıp dökmek..."
Güçlü doğru söylüyordu. O kas hayvanının tek bildiği yıkıp dökmekti.
"Bak ona ne öğretilip öğretilmediğiyle ilgilenmiyorum tamam mı? Benim zaten halledebileceğim bir konuda araya girip o çocuğu gözlerimin önünde öldüresiye dövdü. Sonra bana zorla yaptırdıkları. Aral'a benim yanlışım yüzünden zarar gelirse ne olacaktı söyler misin?"
Güçlü gözlerime bana hak verircesine baktı.
"Korkma, yanlış bir şey yapsaydın sana engel olurdu."
Kaşlarımı çattım.
"Vurduğu adam için mi yapardı bunu?"
Kafasını iki yana salladı.
"Onu gerçekten hiç tanımıyorsun. Arkadaşı için yapardı."
Gözlerimi devirip odamda onun dışında birkaç yere bakarak söylendim.
"Arkadaşmış! Kimse arkadaşını vurmaz Güçlü. Kimse!"
Kollarımı göğsümün altında birleştirip sakinleşmeye çalıştım.
"Tamam inanmıyorsun anlıyorum. Ama sen de şunu anla onun karanlığı da öfkesi de kendine. Ne kadar yoluna çıkmazsan o kadar dokunmaz sana. Senin bu işte iyi olduğunu nereden biliyor bilmiyorum ama Kuzey kolay kolay kendi işini bir başkasına yaptırmaz. Kimseye güvenmez. Eğer hata yapsaydın sana engel olurdu."
Gözlerine öfkeyle baktım.
"Öyleyse neden kendi yapmıyor?!"
Sesim oda da yankılanırken dudaklarını birbirine bastırdı.
"Bilmiyorum. Onun ne yapmaya çalıştığını sorgulamayız biz sadece ne diyorsa onu yaparız."
Kafamı sinirle iki yana salladım.
"Tek bildiğiniz ona itaat etmek öyle mi?"
Güçlü yataktan kalkıp odamda biraz gezindi. Gardırobuma yakın bir yerde dolaba yaslanıp parmaklarını da kotunun cebine soktu.
"Amerika'dan kısa bir süre önce döndü. Kerem diye bir arkadaşı var. Sizin yani bizim okulda onu tanıyor musun?"
Bakışlarımı olabilecek en dönük ifadede bırakıp yanıtladım onu.
"En yakın arkadaşımın sevgilisi."
Kaşlarını kaldırıp indirdi.
"İşte ona dokunmaz. En eski Kerem tanır Kuzey'i. Ama kimseye Kuzey'e dair bilgi taşımaz çünkü o da bilmez. Kuzey'in karmaşık bir hayatı var Nisan. Kimsenin bilmediği karanlık bir hayatı var. Hepinizi o çöplükten Kuzey kurtardı. Aral Soylu. İstanbul'da hangi deliğe baksan onun başının altından çıkardı. Yaşının 18 olduğuna bakma. Çok serseri bir çocuk. Kuzey'in aksine kadınlara pek iyi davranmaz."
Gözlerimi devirip araya girdim.
"Aksine mi? O dağ ayısı ne anlar kadınlara iyi davranmaktan?"
Gülerek yanıtladı beni.
"Tamam sana karşı hiç güzel davranmıyor olabilir ama birlikte olduğu hiçbir kızdan kötü tek kelime dahi duyamazsın onun. Temkinlidir bir kere. Her kadın ister Kuzey gibi biri tarafından sahiplenmeyi."
Midemin bulandığını hissettim sadece.
Bana bakıp kaşlarını çattı.
"Ne? İstiyorlar işte."
Başını yere eğip bir süre sonra yeniden kaldırdı.
"Aral ölebilirdi ufaklık. O bataklıktan Kuzey çıkardı onu. Bu yüzden minnet ediyor, bu yüzden artık eskisi gibi ahkam kesemiyor kimseye. Gücü Kuzey'e yetemez çünkü biliyor. Sonra Cesur var. Ailesi Cesur'a burs veriyor diye biliyorum o kadar çünkü Kuzey bu konuları konuşmayı pek sevmez. Cesuru da gördün zaten bize benzemiyor bile. Annesi kim, babası kim bunlara internette olduğu kadarına hakimim. Ama Türkiye'ye her gelişinde birimizin hayatına dokundu o. Sonunda da temelli döndü."
Sorgularcasına baktım yüzüne.
"Peki sen?"
Alt dudağını ısırıp kısa bir süre düşündü.
"Yani ben onlar kadar serseri değilim diyelim. Bizim ailede başımı belaya sokmama bile izin yok. Uğraşsam bile adımı duyan, babamı öğrenen benden uzak duruyor. Ama Kuzey öyle yapmadı. İlk defa babamın karşısına mor bir suratla çıktım ben. O kadar eğlendim ki."
Yüzünde oluşan mutluluğa kaşlarımı çatarak baktım. Hepsi manyak bunların diye geçirdim içimden.
"Bakma öyle. Doğruya doğru eli ağır. Ama Kuzey beni döverken benimde elim armut toplayacak değildi. Bende onu dövdüm. Böylece ödeşmiş olduk. İkimizinde dayak yemesi gerekiyordu. Birbirinize girdik. Benim babama ben burdayım diyebilmek için tek şansım buydu, onun amacı ne hala bilmiyorum gerçi. Sonra birkaç işte daha kesişti yollarımız beni birkaç bataktan çekti çıkardı falan. İşte öyle öyle çete kuruldu."
Şaşkınlık içinde sordum.
"Çete?"
Güçlü ellerini cebinden çıkardıktan sonra yeniden yanıma geldi ve yatağıma oturdu.
"Ben öyle diyorum ya bizim grup işte. O sizin okula geçince bizi de topladı bir araya. Anlayacağın bizi kötü günlerden o çekip çıkardı. Minnet mi dersin ne dersin bilemem ama ölsem bile babamın yüzümdeki morluğu gördükten sonraki yüz ifadesinin verdiği hazzı unutamam. İlk defa oğlu oldum onun için biliyor musun? Kuzey sayesinde babamın oğlu oldum ben."
O kadar etkilenmişti ki bu durumu kurcalamaktan vazgeçerek aklıma gelen ismi sordum.
"Hande peki?"
Güçlü bir anda ciddileşti.
"Onu nereden tanıyorsun?"
Yılbaşından önceki haftalarda çardakta ettiğimiz kavga aklıma geldiğinde birkez daha tüylerim diken diken oldu.
"Bana iftira attı o çok güvendiğin Ilgaz. Hande denen kızda onu korudu. Hem görmedin mi kütüphanedeki..."
Güçlü sözümü kesip yüzünü çevirdi. Duymaya tahammülü yok gibiydi bunları.
"Tamam sus. Gördüm."
Yüzümü buruşturup anlamaya çalışırarak yüzüne baktım. Hande'nin adı geçtiği anda bir değişik davranmaya başlamıştı.
"O Kuzey'in yanında bir kereden fazla görebileceğin tek kadın. Neden bilmiyorum ama onu seçti. Yer yüzünde o kadar kadın varken Kuzey döndü dolaştı Handeyi seçti."
Yüzüm gerildi. Güçlü o kıza aşıktı. Bunu anlamak benim için zor olmamıştı. Güçlü o kıza gerçekten çok aşıktı. Nedense içimden bir ses Hande'nin Güçlüyü asla hak etmediğini söylüyordu. Hande güzel bir kız olabilirdi. Güçlü de Kuzey'in olduğunu düşündükleri kadar yani en az onun kadar çekici, yakışıklı biriydi. Ama anlaşılan Hande'nin ya bu durumdan haberi yoktu ya da Güçlüyü tercih etmek yerine Kuzey'i seçiyordu. Yüzümü buruşturdum.
"Neyse bu kadar sohbet yeter. Seni tandığıma sevindim ufaklık. Çünkü cesursun, güçlüsün. Bizden biri gibisin. Bizden daha cesaretlisin hem daha yürekli olduğun da kesin. Üstelik güzelsin de."
Gülümseyerek yüzüme baktığında kısa bir an da olsa iltifat almaya alışık olmayan biri gibi utandım.
"Bakma öyle, gerçekten çok güzelsin. Her anlamda. Gördüğüm tüm yüzlerden başka bir şey var sende. Kuzeyde bunu fark etmiş olmalı. Ona boyun eğ demiyorum. Ama mevcut bir düzen varsa küçük bir balık olarak okyanusu yenemezsin bunu unutma. Kendimden biliyorum ufaklık. Dikkat et kendine."
Göz kırparak ayağa kalktı. Arkasına bakmadan açık olan kapıdan dışarı çıktı ve beni odamda yalnız bıraktı.
Okuldan apar topar çıktığımız için okul kıyafetlerim ve telefonum dahil tüm eşyalarım sınıfta kalmıştı.
Güçlükle ayağa kalkıp masamdaki bilgisayarın karşısına geçtim. Gözlerimi oflayarak açıp kapattım. Gerçekten de kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Aklıma dolan bir sürü sorudan en ağır basanı seçerek arama motoruna girdim.
'Kuzey Ilgaz Kimdir?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurgun
Teen FictionHayatın asıl penceresinden bakıldığında ne kadar anlamlı gelebilir ki bir insana yaşam? Ya da ne kadar anlamsız? Kimine göre ne gördüğünüzdedir asıl marifet. Nasıl gördüğünüze bir anlam yüklenmez. Oysa bu pencere hayata açılanlardan. Peki ya, haya...