"Hasta"
"Söylesene kaç yaşındasın?
Bu yaşta dertlerinin başındasın.
Canın yanıyor mu seninde?
Bileklerinden tutuyor mu bu sızı seni?
Gözyaşların var mı biriken?
İçine dolan ama dışına vurmaya hakkının olmadığı,
Söylesene istisnasız her anında yalnız mısın?
Etrafın milyonlarca insanla mı dolu?
Ama yoklar değil mi?
Sen odanda yalnız tek başınayken yoklar,
Hatta sen onların arasındayken de onlar yoklar...
Kalabalıksın ama bir o kadar da yalnız,
Hadi çekinme söyle.
İçin yanıyor mu senin de?
Kalbin acıyor mu?
Soluğun kesiliyor mu?
Düğümlenir oluyor mu içindekiler boğazına.
Hakkını yuttuğun oluyor mu?
Canını kuruttuğun,
Yaşıyoruz hepimiz yaşamaksa tek temennimiz öyle yada böyle yaşıyoruz işte..."
Okuldan rahatsızlandığım için erken ayrılalı ve eve geleli tam 6 saati geçmişti. Akşam yemeği biter bitmez odama çekildim. Yatağımın ucunda duran siyah tişörte gözüm takıldığında ona doğru yaklaştım. Evdeki yardımcılarımız ne zaman banyoda bir eşyamı bıraksam yatağımın üzerine bırakırlardı. Yine öyle olduğunu düşündüm fakat bu tişört bana ait değildi. Kuzey'in tişörtüydü. Sabaha karşı evden çıkarken bunu giymeden gitmiş olamazdı değil mi? Unutmuş muydu? İnsan çıplak olduğunu nasıl unutabilirdi ki? Elime alıp kendime doğru yaklaştırdım. Tereddütlü bir şekilde kokladım. Gözlerim istemsizce kapanırken, kendimi kaptırdığım bu büyülü kokuyu düşündüm. Neler oluyordu bana? Sürekli aklımda o bilindik gözler vardı. Sanki başka bir şey bilmezmişim gibi... Çok başka bir dünyaydı o. Ve ben o başka dünyaya ait değildim. Neden böyle hissediyordum ki? O benim için bir yabancıydı. Bir düşmandı. Bana ne yapıyordu böyle? Yumduğum gözlerim irkilerek açıldığında karanlığı aydınlatan bir ses işittim.
"Doktor?"
O karşımdaydı. Beni bu şekilde görmüştü! O buradaydı. İyi ama nasıl?
"Ku, Kuzey?"
Ellerini cebine koymuş bir şekilde duvara yaslanıyordu. Buraya nasıl girdi, ne zaman geldi bilmiyordum. Şaşkınlığım artarken tişörtü arkama sakladım. Bana doğru yaklaştı.
"Senin... Ne işin var burda?" diye sordum merakla.
"Sende emanetim kaldı." dedi soğuk ve ince bir sesle.
"Ne? Ne emaneti?"
Beni böyle gördüğü yetmezmiş gibi şimdi de üzerime doğru geliyordu. Yatağımın kenarına gelip tepemde dikildi ve bana doğru eğildi. Ondan uzaklaşmak adına bende sırtımı yastığıma yaslayacak şekilde eğildim.
"Ne var?" diye sordum.
"Onu bana ver." diye emretti.
"Neyi?" diye bir soru daha dökülürken dudaklarımdan bakışlarının beni erittiğini daha fazla hissetmek istemediğimi fark ettim.
Elini hemen altımda duran tişörte doğru uzattı ve çekip aldı.
Yüzümü buruşturup doğruldum.
"Eve nasıl girdin?"
Bir şey söylemek yerine tişörtü hızla üzerine geçirip kapıyı çarpıp çıktı. Şu anda bu yaşadıklarımdan sonra onun evdekilere görünüp görünmeyeceği umrumda bile değildi. Bana yaşattıkları...Aklım çok karışıktı. Ve ben hiç olmadığım kadar huzursuzdum bu gece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurgun
Teen FictionHayatın asıl penceresinden bakıldığında ne kadar anlamlı gelebilir ki bir insana yaşam? Ya da ne kadar anlamsız? Kimine göre ne gördüğünüzdedir asıl marifet. Nasıl gördüğünüze bir anlam yüklenmez. Oysa bu pencere hayata açılanlardan. Peki ya, haya...