sinan, osman'ın gitmesini istemiyordu. hissettiği şeyin tam olarak ne olduğunu anlaması biraz güç olacaktı, çünkü ruhu sevinçlere alışkın değildi. yeni olgunlaşıyordu. bir insanın ruhunun acıyla olgunlaşıp sevinçlere çocuk kalması çok acı bir durumdur. işte sinan, bu durumu dibine kadar yaşıyordu.
yeşil gözlü oğlana baktı. irislerindeki parıltı öyle işliyordu ki ruhuna... acılarını unutturuyordu. "otursana," dedi sinan, saçlarında parmaklarını dolaştırarak. gülümseyerek onayladı osman sinan'ı. koltuğa oturduktan sonra hala ayakta bekleyen sinan'a baktı.
"neden ayaktasın, gelsene." itiraz etmedi sinan. çekinerek osman ile aralarında biraz mesafe bırakarak yanına oturdu. sinan'ın gözleri duvarda, osman'ın gözleriyse sinan'ın acılarla dolu çehresinde geziniyordu. sinan, osman'a acılarını unutturuyordu.
"yüzün çok güzel." sinan, aldığı iltifata karşı osman'a baktı. dudaklarında hala yeşil gözlü oğlanın dudaklarının tadı varken bu durumu garipsememeyi seçti. ne yapıyordu, hissettikleri neydi bilmiyordu ama hoşuna gidiyordu. sinan, ilk defa hayattan zevk alıyordu.
"beni nereden tanıyorsun?" sinan'ın sorusu osman'ın gülümsemesini sağlamıştı. artık karşısındaki oğlanın bir şeyleri çekinmeden kendisine sorması hoşuna gidiyordu. cümleleri kafasında toparladığında çalan kapı konuşmalarına engel oldu. sinan kapıya doğru ilerledi.
kim olup olmadığını sormadı. direkt açtı kapıyı. karşısında kerem ile eda'yı görünce her zaman gülümseyen çocuk bu sefer gülümsemedi. kerem fark etmişti bu durumu. içeri girmeden, "yanlış bir zamanda mı geldik?" diyerek sordu.
eda ise, "ne yanlış zamanı? çocuğun birileriyle görüştüğü mü var?" diyerek söylendi ve içeri girdi. eda'nın arkasından kerem, onun arkasından da sinan salona giriş yapmıştı. eda, osman'ı görünce şaşırmadan edemedi. buraya geleceğinden haberi yoktu. kerem ise olanları anlamadan, saf saf koltukta oturan çocuğu inceliyordu.
"sinan, cidden yanlış zamanda geldiysek gidelim lan..." dedi. osman, kerem'in bu saflığına karşı gülerken sinan'ın yüz ifadesi ciddiydi. asla lafını esirgemediği için konuştu.
"yanlış zamanda geldiniz ama geldiniz, geçin oturun." osman'ın yanına eskisi gibi kurulduktan sonra eda çekinmeden tekli koltuğa bıraktı kendisini. kerem de sevgilisini taklit ederek tekli koltuğa oturduğunda aralarında kısa süreli bir sessizlik oluştu.
bu sessizliği dağıtmak isteyen kerem, "seni hiç bizim okulda görmedim. yeni misin?" diyerek sordu ve eda'ya dönerek ekledi. "gerçi yeni gelen birisinin sinan'ın yanında ne işi var?" kıkırdadı eda. kerem yeniden osman'a döndü cevap beklediğini belli edercesine.
"üniversite birinci sınıfım ben. iktisat." anladığını belli edercesine başını salladı kerem. ardından, kendisini tutamadan, sinan'ı korumak istercesine ekledi. "sinanla işin ne?" kerem, belli etmese de sinan'a değer veriyordu. eda sayesinde tanışmışlardı ve göründüğü gibi soğuk, egoist birisi olmadığını öğrenince daha da değer vermeye başlamıştı.
"höst oğlum, sorulur mu öyle?" diyerek sordu eda, kerem'e. kerem, ne var, dercesine el kol hareketi yapınca osman sinan'a baktı. karşısındaki oğlanın nelerle mücadele etmeye çalıştığını biliyordu. sinan bir şey söyleyene kadar söylemeyecekti.
sinan bakışlarını osman'dan kaçırarak ayağa kalktı. "bira?" diyerek sordu üçünün yüzüne de teker teker bakarak. hepsi başını olumlu anlamda salladıklarında sinan mutfağa gitti ve biraları getirdi.
"eyvallah kardeşim." kerem, sinan'ın uzattığı birayı alarak açtı ve birkaç yudum aldıktan sonra sessizlikten rahatsız olduğunu belli edercesine ofladı. ardından, eda'ya dönerek, "seni bir yere götürecektim, gidelim mi?" diyerek sordu.
eda, sinan ile osman'ın baş başa kalmasını istediğinden teklifi hemen kabul etti. kısaca vedalaştıktan sonra içeride sadece sinan ile osman kalmıştı. baş başa. osman, bira kutusunu dudaklarına götüren çocuğu izlemeye başladı. her bir yudumunda adem elması ahenkle dans ediyor, osman ise sinan'a bir kere daha tutuluyordu.
...
gecenin sonunda kaç bire bitirmişti sinan, osman takip edememişti. sinan'ın gittikçe hızlandığını görerek kendisi içmeyi bırakmıştı. sessizlik içerisinde oğlanı izliyordu yalnızca. en sonunda elindeki biralar bittiğinde ayağa kalkamayacak hale gelmişti sinan.
"burada sızıp kalma, gel yatağına gidelim güzelim." ayağa kalktı osman. sinan'ın elini tuttuğunda, kendisine göre küçük olan bedenin titrediğini fark etti. sinan, osman'ın her dokunuşunda korkuyla karışık bir heyecanla titriyordu.
ayağa kalkmayı başaramayan sinan, osman'ın gülmesine neden oluyordu. "daha ilk günden kucağında taşıtacaksın kendini," dedi tatlı bir söylemle. sinan'ı kucağına aldı ve yerini bildiği yatak odasına götürdü.
özenle yatağa yatırıp üstünü örttüğünde gitmeye yeltendi ama kolunu kavrayan güçsüz el buna engel olmuştu. "gitme..." dedi kendisini uykunun kollarına teslim ederken. "...baba."
uzun süredir bölüm atmadığımı fark ettim. daha düzenli bir sinman kurgusu gelecek, sizleri seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bana bir masal anlat || sinman.
FanfictionSinan, yalnızca kendisinin duyabildiği bu sesten habersizdi.