[goldenf.]: 3.

6.2K 481 178
                                    

Bahçesi yıllar süren bir emekle, bitkilerle süslenip donatılmış bu eski apartmanın ön tarafı güneşi en güzel doğuşundan saat on bire kadar alırdı.

Bu apartmanı, eski de olsa pek çok seven Seungmin birinci kattaki dairesinde, basit bir pazar rutininin parçası olarak çevresinde duvarları olmayan balkonunun siyaha boyanmış kalın demirlerine yaslanmış, iki sokağı izliyordu. Biri yana diğeri ileri uzanan sokakların T şeklini alıp da çakıştığı yerin tam ortasına dikili bu apartman, hafta sonu sakinliğini gözlemlemek için hoş bir konuma sahipti.

Seungmin çıplak ayaklarıyla beyaz fayanslarla döşenmiş balkon zemininde, kolları tepedeki güneşe rağmen hala serin kalmış korkuluklara yerleşmiş halde sessizliği izliyordu öyle.

Parmakları arasındaki külleri ucunda birikmiş sigarasını silkelemek için gözlerini her seferinde olduğu gibi büyük bir kararsızlıkla etrafında gezindirdi. Annesinin evi ziyaret edişinde denetlediği, korkuluklara asılış saksılara dökebilir; umursamazca aşağı atar ve binayı saran mermer kaldırımı kirleterek apartman yöneticisinin sağlık konusundaki uzun öğütlerini dinlemek zorunda kalırdı çünkü küllüğü içeride kalmıştı. Pazar sabahları tembellik içindi.

İleri doğru uzandı, çimlerin hizasına ulaşamadı. Sonunda topuklarını kaldırıp kolunu da uzattıkça uzatarak işaret parmağıyla, orta ve baş parmakları arasındaki dala bir fiske vurdu. Küller çimlere döküldü ama fiske ağır geldiğinden bitmemiş sigara dalı da düştü.

Homurdanarak geri çekildi. Aşağı, çimler arasına batıp sönmüş sigaraya baktı. Kollarını korkuluklardan kaldırdı, ellerini ayırmadan hemen evvel yukarı çaprazındaki balkon kapısının açıldığını duydu.

İçeriden önce iki renkli, göbekli ufak bir kedi çıktı. Endamlı endamlı yürüyerek korkulukların parmaklıkları üzerinden etrafa baktı, kara bebekleri kaybolmuş koca yeşil gözleri Seungmin'e şöyle bir baktıktan sonra sanki bir şeyler planlıyor gibi bilgelikle kısıldı.

Balkon kapısı bir şeylere çarptı, içeriden Seungmin sabah sabah hiç de görmek istemediği komşusu Minho çıktı. Bir yandan dişlerini fırçalarken öbür yandan boştaki eliyle yere düşmüş kutuları kenara itiyordu.

Sonunda doğrulup çevresi süzmeye kalktığında Seungmin korkuluklardan ayrılarak işi varmış tavrıyla gidecek oldu. Sonra yarım kalmış dalının keyfini süremediğini bahane etti. Bir tane daha yakıp geri döndü. Olanlardan sonra konuşmak istemiyorsa da Minho'nun kendisiyle uğraşacağını bildiğinden, olsun da bitsin demişti kendi kendine.

"Kahvaltı ettin mi?" diye sordu Minho bir ağız dolusu köpükle. Seungmin önce cıkladı, sonra belki ses gitmez diye başını yukarı çevirip "Hayır," dedi. 

"Sağlıklı görünmüyor."

Ona neydi ki? Neden etrafındaki herkes, onu zerre kadar umursamıyorken yüzeysel bir samimilikle konuşup duruyordu? Özellikle Minho, kendin ilgilendirmediği bilse de o bir heykelinki kadar pürüzsüz ve keskin burnunu hiçbir alakası olmayan Seungmin'in işlerine sokmaya bayılıyordu.

"Kahvaltılarım," dedi Seungmin bir an aşağı çevirdiği başını tekrar Minho için kaldırırken. Kedi balkonun köşelerinde geziniyor, bazen demirlerin üzerine çıkıp profesyonel bir cambaz oluyor ve bir köşeye varınca aşağı iniyordu. "Gayet sağlıklıdır."

Bunu ona, onu başından savmak istediğini belli etmek için mi söylemişti yoksa farkında olmadan başka bir amaç mı güdüyordu hiçbir fikri yoktu.

Sevgili komşusu ağzında itinayla hareket ettirdiği dış fırçasının hatır hutur sesiyle onu izlerken Seungmin'in o kadar da uzaktan göremediği yandan bir gülümsemeyle içeri girdi. Belki de yalnızca yirmi saniye içerisinde, ıslak yüzüyle koşarak geri döndü ve kenara yaklaşıp aşağı, Seungmin'e doğru eğildi.

"Başlamadıysan gelebilir miyim?"

Seungmin'in onu reddetmek için hiçbir bahanesi olmadığı gibi "hayır" demek için de herhangi bir açıklaması yoktu. Ona, "Olmaz çünkü geçen olanlardan sonra utanıyorum ve benimle uğraşmanı istemiyorum" deseydi bu Minho'nun hoşuna çok giderdi. Hatta tıpkı kedisi gibi o da yukarı balkondan onunkine atlayabilirdi, Seungmin Minho'nun yapabileceklerini düşünürken sınır tanımanın saçma olduğunu çoktan öğrenmişti.

Ve yalnızca bir dakika içerisinde, Seungmini ikinci dalı bu kez daha sonra temizlemek üzere saksıya bırakıp içeri girdiğinde Minho kapısının önündeydi. Ayaklarında az önceki siyah çorapları, kıçında minik bir pijama şort, az önceki çıplak gövdesi üzerine geçirdiği siyahlı kırmızılı kıvrık motiflerle dolu yumuşak sabahlığının bağlamadığı kuşağı iki tarafından sarkarak içeri girdi.

Gayet doğaldı. Gerçekten de aklında, oldukça hareketli geçen bir geceden sonra kazınan midesini mutlu edecek bir kahvaltının düşüncesiyle yönelmişti mutfağa. Keyifle masayı süzerken içeri girdiğinde Seungmin'in fark etmediği zarfı neredeyse-amerikan mutfağının masa niyetine kullanılan minik tezgahına koydu.

Seungmin elinde dolaptan çıkardığı yeni bir tabak, çatal ve bardak ile geri dönerken "Bu ne?" diye sordu, ellerindekileri çoktan sandalyeye yerleşmiş olan Minho'nun önüne bıraktı.

"2013 mezunlarının partisi."

Seungmin Minho'nun tam karşısına geçerek, hangi lise mezunları partisinin bir davetiye ile verilebileceğini düşünürken kaşlarını çattı ve zarfa uzandı. "Kim Seungmin için, Lee Felix."

"Kozmetikle ilgilenen acayip zengin bir nişanlısı var. Ayrıca herkes davetli değil."

"Saçmalık."

"Saçmalık değil. Yalnızca sen fazla sıkıcısın," derken çatalını eline Minho. "Bu ne, maydanoz mu?"

Felix eğlenceli bir şeyler yapmak istiyordu, liseden tanıdığı ve onunla aynı dönemden olan arkadaşlarını, hele de sınıf arkadaşından fazla bir şey olmayanları beş yıllık bir aradan sonra böyle bir partiye çağırmasının duygusal bir manası olamazdı.

"Onu hatırlamıyorum bile."

"İş yerime geldi. Nerede yaşadığını bilmediğini söyledi ve herhalde yüz defa bunu vermemi tembihledi. Bu bir parti. Kimin yaptığının ne önemi var ki? Yatacak bir arkadaş bulabilirsin."

"Eski okul arkadaşlarımdan biriyle yatmayacağım."

Minho alayla karışık kaşlarını kaldırarak gülümserken Seungmin'i son derece rahat edecek bir sırıtışla çatalının ucundaki lokmayı ağzına attı. Seungmin'in çenesi kasıldı, yüzünde onunkinin aksine büyük bir ciddiyet sergileniyor, gözleri sakinleşme çabası içinde yumuluyor ve geri açılıyordu.

"Çek şu ayağını," dedi çenesini neredeyse hiç kıpırdatmadan. Minho emrini hiçe sayarak masanın altından onun bacakları arasına uzattığı ayağını Seungmin'in otururken belirginleşmiş bölgesine bastırdı.

"Minho."

Ve sürtündü.

Seungmin homurdanarak Minho'nun ayak bileğini kaptığı gibi hızla üzerinden attı ve başka bir hamlesine fırsat bırakmasan sandalyesinden kalkıp sandalyeyi Minho'un ona ulaşamayacağı bir yere koydu. "Sen hep böyle misin?" diye sordu onun yüzüne bakmadan. Minho herhangi bir tiksinti seçememişti.

"Bilmem ki," diye mırıldanarak tavırları gayet normalmiş gibi Seungmin'in en başta kendisine hazırladığı kahvaltıya geri döndü.

+++

Ben aslında bunu tamamen düzyazı olarak planlamıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ben aslında bunu tamamen düzyazı olarak planlamıştım. Anladığınız üzere kurgu bir başka adla "Seungmin'in seks maceraları" gibi bir şey. Benimle dalga geçmeyin lütfen.

GOLDENF. 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin