Bir anda uyandığında pencereden gelen soluk ışık haricinde tamamen karanlık bir yerdeydi Ezel. Görebildiği şeylerin hiçbiri tanıdık gelmiyordu ve endişeyle gerilen bedeni kendisini sarmalayan yumuşak örtüyü yadırgamıştı. Ağzı kupkuruydu, çok susamıştı. Ancak şu dakikada bunu düşünecek hali yoktu. Neredeydi böyle? Can havliyle doğrulmaya çalışınca kolundan yayılan sancıyla inledi. Tam o sırada yan taraftan boğuk bir ses yükseldi. Yattığı yerde korkuyla büzülen genç kadın sese doğru döndü hemen.
Uykulu bir ses "Uyanmışsın." diyordu.
Kısa süreli bir panik yaşadı Ezel. Sesi tanıyınca da rahatladı."Serdar..?"
"Benim, korkma." Bir çıt sesi duyuldu ve gece lambasının solgun ışığı odayı biraz daha görünür hale getirdi.
Serdar oturduğu sandalyeden kalkarken kocaman esniyordu. "Bütün kaslarım tutulmuş." dedi genç kadının şaşkın bakışlarına gülerek.
"Ne oldu? Burası..?"
"Benim evim." dedi Serdar. "Erdem'de kalmamızı istemedin ya." Tek kaşı merakla havalanmıştı. "Hatırlamıyor musun yoksa?"
Ezel yarı asık bir suratla baktı genç adama. Kafası karışmış gibiydi. Ancak kısacık bir süre sonunda yüzü hafifçe aydınlandı. "Doğru ya..."
O utanç verici baygınlık sonrasında Erdem'in geceyi evinde geçirme teklifini kabul etmemişti genç kadın. Nasıl edebilirdi ki? Gereksiz yere gecenin bir yarısı adamı rahatsız etmişlerdi zaten. Ama verdiği ağrı kesiciye minnetle uzanmıştı. Genç doktor biraz uykunu getirebilir diye de uyarmıştı. O sırada ağrıdan kurtulmak daha önemli olduğundan çok da umursamamıştı Ezel. Ancak Erdem'in o uyarıyı niye yaptığını yaklaşık bir on dakika yol yaptıktan sonra gerçekten anlayabilmişti. O kadar tatlı bir uyku bastırmıştı ki gerisini hayal meyal hatırlayabiliyordu.
"Nasılsın? Ağrın var mı?" diye sordu Serdar.
Hafifçe kolunu oynatan Ezel "Yok." dedi buğulu bir sesle. Genç adam gerçekten mi gibilerinden bakınca da "Sadece hafif bir sızı o kadar." diye düzeltmek zorunda kaldı.
"İyi... İlacın işe yaramasına sevindim."
"Yaradı yaramasına ama resmen kütük gibi devirdi beni."
Genç kadının narin hatlarına kısacık göz atan Serdar benzetmesine için için gülüyordu. Tam o anda bakışları komik bir şüpheyle çatılan biçimli kaşlara takıldı.
"Şimdi ne var?" diye sordu Serdar hafif bir sırıtışla.
"En son..." dedi Ezel. Sesinde kararsız bir ifade vardı. "Geçtiğimiz otellerin nesi var diye sorduğumu hatırlıyorum. Sonrası hiç yok." Gözleri endişeli bir ifadeyle daha da büyürken telaşla sordu. "Saçma bir şey yapmadım değil mi?"
"Merak etme... Gayet uyumlu bir hastaydın."
"Öyle mi?" diye mırıldandı genç kadın. Serdar karşılık olarak güven veren küçük bir gülücük gönderince kısacık nefes verdi. Arkasından da yeni aklına gelmiş gibi dik dik baktı. "Sahi... Ben niye bir otelde değil de senin evindeyim?"
"Mışıl mışıl uyuyordun." diye karşılık verdi Serdar. Aynı anda yüzünde bu da sorulur mu gibilerinden bir ifade belirip kaybolmuştu. "Seni tek başına nasıl bırakabilirdim ki? Yanında kalsam ayrı hikaye... Ben de o sırada aklıma gelen en uygun şeyi yaptım işte."
Genç kadın sanki bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ancak sonrasında vazgeçmiş olacak ki sadece başını sallamakla yetindi. Serdar daha fazla sormasın diye içinden dua ederken buldu kendini. Arabadan çıkıp yatağa gelene kadar kucağında taşıdığını itiraf etmeye henüz cesareti yoktu. Neyse ki korktuğu olmadı ve devamı gelmedi sorgulamanın.