sanırım son paragraflar için hassasiyet uyarısı yapmam gerekiyor ama okuyan kimse bunu umursamayacaktır, so, devam edin öfcpwş
cuma
yağmurun sesine uyandığında henüz öğlen olmamıştı. yine de dinç hissediyordu. dünkü bitkinliği uçup gitmişti ve enerjiyle doluydu. yataktan kalktığında üzerine hırkasını alıp mutfağa geçti. kendine kahve yapıp telefonunu kurcalamaya başladığında changbin'e yazmayı düşündü ama bundan hemen vazgeçti. son konuşmalarının üzerinden uzun bir zaman geçmişti ve hala sesi soluğu çıkmamıştı. normalde yapmadığı bir şeydi bu. aralarının bozuk olmadığını biliyordu fakat huzursuz hissetmekten alıkoyamadı kendini.
en iyisi yüz yüze konuşmaktı. hislerinden kaçmak onu daha kötü bir hale getiriyordu. üstelik changbin en yakınıydı. bu düşünceler kafasında dört dönüyorlarken olabilecek en hızlı şekilde changbin'in dairesine gitti.
içindeki huzursuzluğun sebebini ise üzerinde bornozla kapıyı açan felix'i gördüğünde anladı. ikisinin suratına da bir şok ifadesi hakimdi.
"changbin nerde?" kelimeler jisung'un ağzından zar zor çıktılar. felix ise hala ne diyeceğini bilemiyormuş gibiydi.
kekeleyerek changbin'in duşta olduğunu söyledi fakat bu daha büyük bir yanlış anlaşılmaya yol açacağından hemen ekledi: "ama düşündüğün gibi değil!"
jisung buz gibiydi. bakışları felix'i üşütmüştü. aptal olduğunu düşünmekten alamıyordu kendini. tahmin etmişti. etmişti fakat konduramamıştı işte.
tük hayal kırıklığını da alıp felix'in arkasından bağırmasına aldırmadan oradan ayrıldı. kendi hayatı berbat diye herkesin hayatını mahvedecek değildi. belki de bu durumda mutlu olmayı hak etmeyen tek kişi oydu. diğer ikisine kızamadığını fark ettiğinde gözleri doldu. saate aldırmadan kendini bulduğu ilk mekana attı.
***
kendinden emin görünmeye çalışan fakat neredeyse her adımında tökezleyen jisung minho'nun kahkaha atmasına sebep olacaktı, onu korkutmamak için bunu engelledi ve kalan mesafeyi kapatıp koluna girdi.
"iyi misin?"
"kötü mü görünüyorum?" abartı alınganlığı minho'yu gülümsetti. bu hali hem aşırı keyif verici hem de tatlıydı.
"yo, hayır. çok sevimli görünüyorsun." tek kaşını kaldırarak olası bir azarı bekledi fakat jisung yalnızca gülmekle yetindi ve "sevimli mi görünüyorum?" diye sordu kelimeleri uzatarak.
minho dudaklarını büzüp onun yanağından bir makas aldı. "her zamanki gibi çok sevimli görünüyorsun." yalan sayılmazdı fakat başka biri bu dediğine kıçıyla gülerdi çünkü jisung genelde suratsızın tekiydi. her nedense, minho, onun suratsız halinin bile tatlı olduğunu düşünüyordu.
jisung bu gece minho'nun rolünü çalıyordu, tam bir baş belasıydı. işin ilginç yanı iki tarafın da bununla bir sorunu yoktu. minho onu sonunda apartmana sokabildiğinde asansörün olmayışına bile lanet etmedi, oldukça güç olsa da dört katı kolunda jisung'la çıktı.
"ee, söyle bana, noldu da bu hale geldin?"
jisung cevap vermek istemediğinden "susadım." diye bir bahane attı ortaya. dudaklarını bükmüş ve sevimli bir ifade oturtmuştu suratına. diğer yanda minho ilk kez şahit olduğu bu tavırlar karşısında her an şaşkınlıktan ölebilecekmiş gibi hissediyordu.
