15

399 66 4
                                    

perşembe

jisung öğlene doğru uyuyakalmıştı. kapıyı gürültüyle çalan kişi bunu bilmiyor olmalıydı fakat her nasılsa çoktan tonlarca küfür yemişti bile.

sızım sızım sızlayan başını tutup ayaklarını sürüyerek kapıya baktı. karşısındaki minho'ydu ve ilk yaptığı şey jisung'un kollarını kavrayıp endişeyle gözlerini suratında gezdirmek oldu.

"ödümü kopardın jisung!" sinirle söylenip davet beklemeden içeri girdi. "seni yüz kere aradım. beş yüz tane mesaj attım." bu haliyle korkunç görünüyordu fakat jisung köşedeki aynadan yansımasını gördüğünde kendisini yenemeyeceğini düşündü; berbat görünüyordu. saçları karışmış, gözleri davul gibi şişmişti. dudaklarını neredeyse parçalamıştı, kabukları kalkmış ve yer yer kurumuş kanla kaplıydı. göz altlarından bahsetmiyordu bile.

"saat kaç?" diye sormakla yetindi. sonrasında birkaç öksürükle boğazını temizledi.

minho tek kaşını kaldırıp onu bir kez daha süzdü. jisung'un halini fark ettiğinde ise ses tonunu yumuşatmak için elinden geleni yaparak "dört herhalde." diye mırıldandı.

jisung onun burada bulunmasından hiç rahatsız değil gibiydi. muhtemelen henüz uyanamadığındandı. kafasını sallayıp minho'yu oracıkta bıraktı ve odasına geri döndü.

"..."

bir süre öylece dikilen minho ne yapacağına karar veremedi fakat en mantıklısı peşinden gitmek gibi gelmişti. öyle de yaptı ama odanın da jisung gibi berbat halde olduğunu görünce buna pişman oldu. 'cidden gösterdiği gibi biri değil' diye iç geçirmekten alıkoyamadı kendini. onun bildiği jisung böyle bir olayla bu kadar yerle bir olacak tipte birisi değildi. bu kadar da hassas değildi. çok rahatsız hissetti fakat sebebini tam saptayamadı. neden burada olduğunu bile bilmiyordu. cidden, changbin neredeydi? şu jisung'un kıçından bir saniye bile ayrılmayan gıcık changbin?

"jisung-ah..."

"hım?"

"uyuyacak mısın cidden?"

"hı hım."

minho ofladı. onu böyle görmek istemiyordu. diğer yanda jisung çoktan uykusunun kaçtığını hissediyordu fakat bir türlü kendine gelemiyordu.

birden "yeosang'ı öldüreceğim. cidden. öldüreyim, ister misin?" diye yükseldi. sesi heyecanlı ve kararlı çıkıyordu. jisung tek gözünü aralamaya çalışıp ona baktı. ardından iç çekip kapattı. "saçmalama." diye mırıldanmayı da unutmadı. kimseyi hatalı gördüğü falan yoktu. aşırı tepki veriyordu sadece. evet, böyle düşünmek daha mantıklıydı. suçlu aramak sadece yoruyordu.

"jisung-ah... sana kahve yapayım mı?" minho sızlanarak sorduğunda yatağın ucuna oturmuştu. jisung cevap vermeyince uzanıp bacağına dokundu ve onu dürttü. "hım, ister misin?"

"dersin falan yok mu minho?"

"çoktan bitti. saatlerdir seni arıyordum. sonra chan'dan evini öğrenip buraya geldim."

samimiydi. jisung gözlerini aralayıp ona baktı. minho'nun eli hala bacağındaydı fakat büktüğü dudaklarıyla bakışlarını odada gezdiriyordu. jisung'un onu izlediğinden bi' haberdi.

love or the lack thereofHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin