12

392 62 3
                                        

çarşamba

"gruba aldıysa kulüpten atma fikrini de değiştirmiş olabilir." christopher düşünceli bir halde söylediğinde minho parmaklarını kahve kupasında gezdiriyordu. "doğru diyor olabilirsin." diye mırıldandı fakat aklı pek bu konuda sayılmazdı. jisung'un şu an ne yaptığı, ona bu sefer nasıl sataşabileceği ve benzeri düşünceler kafasında kol geziyordu. diğer yanda biraz canı sıkkındı. umursanmıyor oluşuna bağlıyordu bunu.

"felix'le konuştun mu hiç?" diye sordu birden. minho kafasını iki yana salladı. sonra ekledi: "neden ki?"

"hiç sesi çıkmıyor." christopher kahvesini yudumlarken uzaklara baktı.

"bana gram yardımda bulunmadığı için ona bozuğum. neyse ki jisung biraz ılımlı davranmaya başladı. akşam şu kızlardan da özür dileyip bitireceğim bu işi." sesi soğuk çıkıyordu fakat hiç de öyle hissetmiyordu. hırslı yanı birden kabarmıştı. tam o sırada kahve siparişi veren jisung'u gördü. fakülteleri yakın olduğundan genelde aynı mekanda takılıyorlardı fakat onunla ilk kez burada karşılaşmıştı. minho'nun bakışlarını takip eden christopher gülümsemeye çalışıp jisung'a el salladı.

"onu yanımıza çağıracağım." beklemeden kalkıp jisung'a doğru koşturdu. reddedilme olasılığı yüksekti ama nedense aklının kıyısından bile geçmemişti bu kaygı.

"günüm aydı!" neşeyle söylediğinde jisung gözlerini devirdi ona. "ben de bugün nereden çıkacak acaba diyordum." diye terslemekten de geri durmadı. minho bu tavrını sevimli bulduğundan gülüşü genişledi.

"chan'la bize katılsana. ha ama yalnız kalmak istersen onu gönderebilirim."

jisung o sıra kahvesini alıp tamamen minho'ya döndü. "nasıl arkadaşsın öyle." tüm flört girişimlerini ignore ediyordu ve bu barizdi.

dudaklarını büküp "hadi hadi." diye ısrar ettiğinde jisung christopher'a göz ucuyla bakıp kafasını salladı. ders saatine kadar kulüp odasında kitap okumaktansa boş muhabbetlerle vakit öldürmek fena fikir gibi gelmemişti. yani en azından christopher nefes bile almadan minho'nun aslında ne kadar mükemmel bir insan olduğundan bahsetmeye başlayana kadar. başta o kadar rahatsız edici değildi fakat her olayda jisung biraz daha irite olduğunu hissediyordu ve minho bunu fark ettiği an masanın altından christopher'a sağlam bir tekme atmıştı.

"çok konuştun biraz kahve iç."

o sıra ortam biraz garipleşti. jisung tuhaf bir ifadeyle minho'yu izliyor, minho yanında oturan christopher'a öldürücü bakışlar atıyordu. tamam, belki niyeti kötü değildi fakat saçmalıyordu. yani ne gerek vardı önceden dans ettiğini söylemeye? hala bu anılardan utanıyor sayılırdı ama jisung'un da ilgisini çeken tek şey buymuş gibiydi. tek kaşını kaldırıp "seni tembel biri sanıyordum." diye takıldı ona.

"işine geldiği gibidir o. bir ara da vücut çalışmaya takmıştı—"

"senin dersin başlamak üzere gitsene chan."

o sıra jisung telefonuna bir göz attı ve birden ayaklandı. "geç kalıyorum, kaçtım ben."

"daha sonra konuşalım!" diye atıldı minho. "ayrıca akşam kızlardan özür dileyeceğim, merak etme."

jisung merak etmiyordu.

love or the lack thereofHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin