geçtiğimiz bölümü final olarak düşünün gençler. bu daha özel bölüm tarzında bir şey oldu anlarsınız. ayrıca uyarmam gerekiyor çünkü hassas sahneler barındırıyor bolca.
rahatsız olacağını düşünenler lütfen okumasın. hiçbir şey kaybetmezsiniz.
uyarımı yaptığıma göre gönül rahatlığıyla okuyacak olanların yorumlarını bekleyebilirim ehe. keyifli okumalar. umarım yeni yılınız berbat geçmez:')
minho parmak uçlarını jisung'un göz altlarında gezdirdi, oradan elmacık kemiğine gitti. felix'in akşam yaptığı makyajdan kalan parıltılar her yerdeydi.
yeni yıla dördü birlikte girmişlerdi. sonrasında jisung kendi dairesine gitmek istediğinden minho ile birlikte felix'in evinden ayrılmışlar, dondurucu soğukta karla kaplı yolları el ele yürümüşler, birbirleriyle uğraşmışlardı. jisung içinin huzurla dolu olduğunu hissediyordu.
minho onun daldığını fark ettiğinde yaklaşıp dudaklarını öptü. sonra gülümsedi. öncesinde olduğu gibi her hareketini defalarca düşünme gereksinimi duymuyordu artık.
ani temasla gözlerini minho'nun suratına diken jisung "tam bi' fırsatçısın." diye takıldı ona.
"bunu sen mi söylüyorsun?" kaşlarını çattığında bu sefer jisung onu öptü. sonra birden "yeni yıla nasıl girdiğimizi hatırlıyor musun?" diye sordu. üzerinden sadece birkaç saat geçmişti. tabii ki ikisi de çok iyi hatırlıyordu.
minho ona biraz daha yaklaştı öyle ki jisung geri çekilme ihtiyacı hissetti fakat hemen sonra, sanki cevabı göstermek istiyormuş gibi, dudaklarını kavradı. elinin teki hala suratındaydı, parmakları yanağında dolaşıyor, uğradığı her yeri seviyordu. jisung kendini tutmaya çalışsa da dayanamadı, minho'nun üst dudağını dişlerinin arasına aldı. elleri ise çoktan minho'nun kazağının altına girmiş ve geniş sırtına çıkmıştı. geriye doğru beraberinde üzerindeki minho'yu da çekerek kafasını kanepenin başına yasladı ve tamamen uzandı. ağırlığını bırakmaya çekinen minho dudağındaki ikinci dalga acı uyarısıyla kendini koyverdi. jisung nazik olmasını istemiyordu ve bu yüzden olabilecek her yolla minho'yu tahrik etmeye ant içiyordu sanki. acımasız biriydi.
acıyla inildedi. jisung onu bırakmayınca ellerinden biriyle belini kavradı ve sıkıca tuttu. kendini tamamen üzerine konumlandırmıştı fakat yeterli değildi. hiçbir zaman olmamıştı.
terliyordu. daha fazla katlanamayacağını fark ettiğinde hızla çekilip üzerindeki kazağı çıkardı. dudakları zonkluyor, acısı başına doğru yol alıyordu fakat bunun hiçbir şey olmadığının gayet bilincindeydi.
jisung kollarını kaldırıp kendi üzerindekini de çıkarmasını istediğini belirtti. minho tekrar yaklaştı ve onun kazağını da çıkarıp bir köşeye attı. dudaklarına yönelmişti fakat jisung'un sırıttığını fark edince duraksadı. hemen sonra pantolonundaki ellerini hissetti. önce düğme, sonra fermuar.
minho onu durdurup "bence yatağa gitmeliyiz." diye önerdi. jisung'un yüzü düşmüştü fakat ondan önce davranıp ayaklandı. minho hala oturuyordu. "ee, gelmiyor musun?" diye sorup önüne döndü. odasına doğru gidiyordu ki minho arkasından yaklaşıp kollarını beline sardı. başını omzuna bıraktığında birlikte yavaşça salondan çıkıp jisung'un odasına geçtiler.
birlikteliklerinden bu yana haftalar geçmişti fakat öpüşmenin ve birkaç dokunuşun ilerisine gittikleri olmamıştı hiç. istemediklerinden değildi ama minho her nedense kendini hep durdurmak zorunda hissetmişti. bu gece ise jisung'u engellemek imkansız gibiydi. minho'nun ellerini tutup bedenini ona döndürdü, tekrar dudaklarını kavradı. bu sefer daha yumuşaktı. sonrasında elleri minho'nun pantolonuyla yarım kalan işini bitirmek istermiş öne atıldı.
minho ise boşta kalan ellerinden birini jisung'un beline, diğerini kalçasına koydu ve onu tamamen kendine çekti. aralarında hiç boşluk kalmamıştı. jisung'un elleri sıkışmıştı, zar zor yukarı taşıdı onları. kollarını minho'nun boynuna sardı. sonra çekilip kaşlarını çattı. "eğer bu gece de beni engellersen seni öldürürüm." minho buna emindi. jisung onu öldürmenin çok farklı yollarını bulabilirdi. yapardı.
güldü ve bir an çekilip ellerini araya attı; jisung'un pantolonunu kavradı. beklemeden önce düğmeyi çıkardı. ardından sessiz odada fermuarın sesi duyuldu. şimdi tek yapmaları gereken altlarındaki fazlalıkların bacaklarından aşağı kaymalarına izin vererek onlardan kurtulmaktı.
"jisung-ah," minho seslendiğinde jisung onun gözlerinin içine baktı. karanlık odada parlıyorlardı. "hım?"
"engellemek için bir şey yapmayacağım ama emin olmam lazım. kafan güzel değil ve bilincin yerinde, değil mi?" jisung söyledikleri karşısında kahkahasını tutamadı ve onu kolundan çekip yatağa doğru itti.
"bilmiyor musun sanki insanların sarhoşken isteyip de yapmaya çekindikleri eylemleri sergilediklerini." pantolonundan kurtulup yatağa, minho'nun üzerine geçti. "ayrıca için rahat olsun, bilincim yerinde."
minho aslında onun o kadar da küçük ve hafif biri olmadığını fark ettiğinde jisung kasığının az aşağısında oturuyordu. daha sonra kaydı ve bu sefer de dizini minho'nun bacak arasına yerleştirdi. alt dudağını dişlemek üzereydi, jisung onu durdurdu. "peki sen? kafan güzel değil veya bilincin—" minho onu bir çırpıda kaldırıp eski yerine oturttuğunda doğrulmuş ve ellerini kalçasından hiç çekmeden dudaklarını kavramıştı.
jisung'un kelimeleri ağzının içinde kayboluyorken kontrolünü tamamen kaybettiğini fark etti. üstelik bununla da artık öyle köklü sorunları yoktu.
yazmak epey zor hayal gücü her zaman en iyi yoldur diyerek burada bırakıyorum... ve ve ve 'rager teenager!' diye bi fike başladım isteyen varsa bakabilir buraya da yazayım dedim ehe ehe mutlu seneleriniz olur umarım