pazar
aceleyle kapıyı açan jisung pantolonunu son anda altına geçirmiş gibiydi; üstünü ise tamamen unutmuştu. minho onun vücudundan gözlerini çekmeye çalışarak suratına dikti bakışlarını fakat bu sefer de ıslak saçlarından omuzlarına yol izleyen su damlalarına takıldı.
"üşüteceksin saçlarını kurut." içeri girip kapıyı ardından kapattığında söylendi. jisung "yeni çıktım. bu kadar erken gelmene gerek yoktu hiç." deyip odasına geri döndüğünde minho dikilmeye devam ediyordu.
"bir an önce seni görmek istedim beni suçlama."
saç kurutma makinesini çalıştırmadan önce jisung ona gülümsedi ve 'aptal' diye mırıldandı. minho onu duymamıştı. oda geçen seferin aksine topluydu. perdeler açık olduğundan içerisi aydınlık ve ferah görünüyordu.
minho "nasıl hissediyorsun?" diye sordu. jisung o sıra sonunda üstüne bir şeyler giymeyi akıl edebilmiş gibi dolabına yönelmişti fakat minho tam önünde duruyordu.
"iyi. şimdi çekil de üstümü giyeyim."
minho çekilmedi. gözleri aşağı indi ve sırıttı. jisung onu takip ettiğinde pantolonunu henüz iliklemediğini fark etti.
"bilerek yapıyorsun değil mi? beni baştan çıkartmak için falan." ses tonu alayla doluydu.
jisung gözlerini devirip "sanki baştan çıkarılmaya ihtiyacın var, çekil şuradan." diye söylendiğinde minho'yu itekledi fakat güç kullanmadığından olsa gerek pek başarılı olamadı. hissettiği gerginliği asabiliğiyle dışarı vuruyordu ve minho çoktan bunu çözmüştü. güldüğünde ona yaklaştı, ellerini pantolonuna uzattı ve gözlerini jisung'tan ayırmadan fermuarı çekip düğmesini ilikledi. asıl amacı dikkatini dağıtmaktı fakat o lee minho'ydu, tabii ki de her zaman kendi kazdığı kuyuya düşecekti çünkü beklediği gibi jisung onu azarlayıp tekrar ittirmedi. öylece duruyor ve gözlerine bakıyordu. hayır gözleri değil, geçen gece mahvettiği dudaklarındaydı bakışları. minho bocalarken jisung uzanıp kabuk bağlamaya dönmüş yaraya dokundu. "kusura bakma." diye mırıldandığında sesi cidden üzgün çıkmıştı.
minho tereddüt ederek ellerini pantolonundan yukarı doğru taşıdı, yerlerini biliyorlarmış gibi jisung'un beline yerleştiler. o sıra refleksle kendine çekti jisung'u.
"kusura bakasım geldi." dudaklarına doğru konuştu. kim kimi baştan çıkarıyor tartışmalıydı fakat jisung parmağını minho'nun yaralı dudağından çekti ve yerine kendi dudaklarını koydu. yumuşakça kapattı üzerine. sonra çekildi. şimdi beklentiyle minho'ya bakıyordu. işin aslı minho bakış okuma yeteneğine sahip biri sayılmazdı fakat söz konusu jisung'tu. onu tabii ki anlıyordu. her şeyin yolunda olduğunu göstermek için ellerinden birini belinden çenesine çıkardı ve orayı seviyorken jisung'u öpmeye başladı. esasında her şey yumuşak ilerliyordu fakat bu kısa sürdü. jisung kontrol edemediği bir hırçınlığa sahipti. minho bunun hoşuna gittiğini fark ettiğinde dolap ve jisung arasında tost olmak üzereydi fakat pozisyonlarını değiştirmek aklının kıyısından bile geçmiyordu.
yaralarından biri jisung'un dişleri arasında tekrar kanamaya başladığında farkında olmadan inledi. o sıra üzerindeki baskının yok olduğunu hissetti ve gözlerini araladı.
"siktir."
minho ona güldü.
"ne gülüyorsun!" diye kızdı bu sefer. bir yandan parmağıyla minho'nun dudağını temizlemeye çalışıyordu.