PENCERE

656 31 4
                                    

MURAT HAN'ın AĞZINDAN

Bu gün bazı dosya işleri için bizim kafelerin bir şubesine gitmiştim. Normalde gitmezdim onlar ayağıma getirirdi dosyaları. Ama bu gün bir değişiklik yapıp gittim. Kafede yine o kız karşıma çıktı. Şaşırdım burda ne arardı ki o?
Bana dediği
"Hem suçlu hem güçlü!" cümlesini unutamıyordum. Bu cesareti nerden alıyor?

Beni tanımıyordu. Tanısa korkudan bunları diyemezdi. Bir hafta boyunca aklımdaydı. O'na haddini bildirmeliydim. Hesap sormalıydım. Bu düşünceler beynimi kemiriyorken gözlerim onun üzerindeydi. Sonra masasından kalktı ve lavaboların olduğu tarafa yöneldi. Elime fırsat geçmişti. Hemen arkasından gittim. Lavabodan çıktığımda onu kolundan yakaladım ve kendime çektim.

"Hem suçlu hem güçlü demek?"
bana kekeleyerek
"E-evet"
diye karşılık verdi.

Hem korkuyor,titriyordu hem de sözlerini esirgemiyordu. Gözlerini kapatmış gözlerime bakamıyordu. Kalbinin hızla çarptığını anlayabiliyordum. Ona daha da yaklaştım ve duvara kıstırdım. Sonra elleriyle beni geriye itti.

"Uzak dur benden!"

dedi ve bir kaç meydan okuma cümlesinden sonra hızla uzaklaştı. Arkasından gidip hesap sormasını bilirdim ama kafemde olay çıkmaması için bekledim. Ona haddini bildirecektim. Sadece biraz zaman...

Yusuf'a seslendim ve o kızı işaret ettim.
"O'nun evinin adresini bul ve hemen bana getir."

Onun gibi kızları bilirim ben. Mutlaka erkekleri bu şekilde tuzaklarına çekiyorlar. Başörtüsünü takınca da bunu gizlediklerini sanıyorlar. O'na bir ders vermeliydim.
.
.
Kafede o kızı göreli 2 hafta olmuştu. O zamandan beridir. Sürekli aklımdaydı. O na bir ders vermek için bu gün evinin oraya gidecektim.

Önce şirkete geçmem gerekiyor bu yüzden o biraz bekleyebilir.
Şirkete geçtim ve evrak işlerini hallettim.
Hep o aklımdaydı.
Şirketten çıktım,arabama bindim ve Yusuf'un attığı konumu girdim. O kızın evine yaklaşmıştım. Eve varmadan O'nu yolda dalgın bir şekilde yürürken gördüm. Sonunda avcuma düşmüştü...
Arabayı O'nun önüne kırdım. Birden şaşkın bir şekilde arabaya baktı. Arabadan indiğimde yine o ürkek gözlerle bana baktı.

"Nerde o cesur kız?"

diye sinirli bir şekilde alay ederek yanına gittim. Ben yaklaştıkça o geri çekiliyordu ve cantasının sapını sıkıyordu. İstediğim buydu O'nu korkutmuştum.

"Ne istiyorsun benden? Bırak artık yakamı!."
dedi.
Geri çekiliyordu ki kolundan tutup kendime çektim. Kokusunu alabiliyordum. Titrek nefesini duyabiliyordum.

"Ne oldu ufaklık? Korkuttum mu?"
dedim. Bunu yine sinirli bir şekilde söylemiştim.
Yine beni geriye itti ve
"Bırak beni!"
dedi.
İyice sinirlenmiştim.

"Ah tabi senin gibi kızları bilirim ben. Bunları hep planlayarak yapıyorsun. Tüm zengin erkekleri tuzağına böyle çekiyorsun değil mi? "
dedim.
Ama bu sefer o hiç bir şey söylemedi. Gözlerime bir defa baktı sadece bir defa ve ondada gözlerinin içinin dolu dolu olduğunu gördüm. Sonra ağlamaya başladı. Sessiz sessiz ağlıyordu. Gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalıyordu.
Arkasını döndü hiç bir şey söylemeden çekip gitti.
Çok tuhaf hissediyordum. Nasıl bir histi bu?
İstediğim bu değil miydi? Onu korkutmak istediğim şeydi. Ama niye şimdi böyle hissediyordum ki? Vicdan azabımıydı bu?
Hayır hayır! Kimseye acımayacağıma yemin etmiştim ben. Hakettiğini buldu işte. Böyle düşünerek ordan uzaklaştım.

HÜMEYRA'NIN AĞZINDAN
Kafede karşılaştığımız zamanın üzerinden günler geçmişti. Murat denen o adamı ya birdaha görürsem?
Gerçekten çok korkuyordum ondan. Çok asabi biriydi. Yani henüz tanımıyordum ama olsun. Evde çok bunalmıştım ve dışarı çıkıp bir yürüyüş yapmak istedim. Üzerime siyah salaş bir pantolon ve diz hizasındaki önü zincirli ceketimi giydim. Üzerinede bir şal takıp çıktım.

HARAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin