Yeni bölümle sizlerleyim. Yorum bırakıp beğenmeyi unutmayın...
Eylül
Karşımda oturan adama şaşkın bir şekilde bakıyordum. Onun da benden geriye kalır yanı yoktu şaşkınlıkta. Nasıl bir şeydi şu anda yaşadığım. Ben on yıl önce kaybettiğim ağabeyimi bir iş görüşmesin de mi bulmuştum yani.
Peki o nasıl bu konuma ulaşabilmişti? Nasıl bu kadar yükselmişti?
Konuşamıyordum. Ağzımı açıp konuşmak, bağırmak istiyordum ama yapamıyordum. Öldüğünü zannediyordum.
Kapının çalması ve açılmasıyla beraber bakışlarımı karşımda ki adamdan kaçırıp kucağımda duran ellerime indirdim. Gözlerim dolmuştu ve kırpmamla beraber sağ gözümden bir damla kendini serbest bırakmıştı.
"İstediğiniz staj belgeleri Semih bey." sekreterin masanın üzerine bıraktığı dosyalara bakmak için bile kafamı kaldırmaya cesaret edememiştim. Beynimin içinde yetimhane anıları dolaşmaya başlamıştı.
"Çıkabilirsin Cansu." onun sesiyle beraber vücudumdan bir titreme geçtiğini hissettim. Onun aksine Cansu'nun şu anda o kapıdan çıkmasını istemiyordum. İlla ki çıkacaksa bende onunla beraber gidebilirdim.
Kapının kapanma sesiyle beraber bende gözlerimi kapadım. derin bir nefes alıp verdim. Ne yapmam gerektiğini düşünüyordum.
"Gözlerini aç." hemen önümden gelen sesle beraber hızla gözlerimi açıp kafamı yukarı kaldırdım. Ne ara oturduğu masadan kalkıp yanıma gelmişti ki?
Karşımda bana suratında küçük bir tebessümle bakıyordu. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum ki. Bende gülümsedim. Yavaş bir şekilde önümde duran kare şeklinde ki sehpaya oturdu. Kucağımda olan ellerime uzanıp tuttu ve kendine doğru çekti. Bense hala onu izliyordum. Hatta ona sarılmak istiyor ama buna cesaret edemiyordum ki.
"On bir sene oldu be küçük meleğim. Büyümüşsün, güzelleşmişsin, değişmişsin. Tanıyamadım ben seni. Ama değişmeyen tek şey gözlerin. Hala benim küçük meleğim gibi bakıyorsun." onun konuşmasıyla beraber dolu olan gözlerim daha fazla duramamıştı. Ağzımdan kaçan hıçkırıkla beraber kendimi onun kollarının arasında buldum. Ağlamam artarken bende kollarımı ona sardım. Sonunda istediğim yerdeydim. Ağabeyimin kolları asasında.
Kapının açılma sesiyle beraber ayrılmak zorunda kaldık birbirimizden. Kafamı kaldırıp baktığımda kaşları çatık bir şekilde bize bakan bir adam görmüştüm. Anlamaya çalışıyor gibi bakıyordu bize.
"Ağabey." Semih ayağa kalkıp karşıdaki çatık kaşlı adama doğru adımladı. "Ne oluyor burada Semih?" sesi çok sert ve gürdü. Semih durmadı ve gidip adama sarıldı. Adam da ona sarıldı ama hala kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Adamın bakışları beni korkutmuştu. Gözlerimi onlardan çekip yeniden ellerime indirdim.
"Sana bahsettiğim bir kardeşim vardı ağabey. Yetimhanede birlikte büyüdüğümüz küçük meleğim dediğim kardeşim." sesi çok mutlu çıkıyordu. Onun sesinin bu kadar coşkulu çıkması benim de suratımda küçük bir tebessüme neden olmuştu.
"Hatırlıyorum koçum." sesi hala çok sertti. "Buldum ağabey. Buldum onu. Daha doğrusu o buldu beni." gözlerimi kaldırıp karşımda olan iki adama baktım. "Bak ağabey benim küçük meleğim Eylül'üm." yanıma doğru adımladı Semih. Kollarımda tutup beni kaldırdı ve bana yeniden sarıldı. Bende sardım tekrardan kollarımı ona.
Adamın ise kaşları hala çatık bir şekilde bakıyordu bana, gözlerimin içine. Semih'in benden ayrılmasıyla beraber hızla gözlerimi kaçırdım o kara gözlerden. "Eylül, güzelim bak Araf ağabey bu şirketin sahibi. Ayrıca yetimhaneden kaçınca beni bulan kurtaran kişi o." sesinde minnet vardı. Söyledikleriyle beraber benimde suratımda büyük bir gülümseme oluşmuştu. Ağabeyimi kurtarmıştı karşımda ki çatık kaşlı adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gündüz Çiçeği
Random-Tanıtım- Cennet bir kokuya sığmış bana kendini sunuyorken nasıl uzak duracaktım ondan? Karanlık bir aydınlıktı bu. Değişik bir haz inanılmaz bir tutku ve imkansız bir aşk. Kokusu çiçekleri küstürecek kadar güzel, gülüşü güneşi kıskandıracak kadar i...