song/ cem karaca' lümüne***
Sıcacık güneşin altında ısınan, ve bundan büyük huzur duyan annemin ipliklere astığı eskimiş uçurmama benziyor yüreğim. Eskimiş, yırtılmış, kirlenmiş ama rüzgara hâlen hasret, rüzgara deli gibi hasret, bıraksalar uçacak yeniden, kavuşacak gökyüzüne. O mavi, masmavi tıpkı Jeongguk gibi yüreğimi ısıtan gökyüzüne kavuşacağım. Tıpkı o uçurtma gibi, her günün sabahı bıkmadan ipini elime kanata kanata doladığım, tozlu patika yolda koştururken, ardımdan kuyruk misali gezdirdiğim o güzel uçurma gibi savruluyor yüreğim. O güzel geceden beri! Jeongguk yüzünden uykusuz kaldığım o geceden beri. Hâlen uykusuzum, hâlen eskimeyen bir heyecanla atıp duruyor yüreğim. Savruluyor, tıpkı o uçurtmamdan farksız.
Özgürlüğü içimde hissediyorum lakin, uçurtmanın ipleri öyle dolanmışki birbirine, çözülmeyecek bir karmaşıklıkta, sıkı sıkı bağlamışlar onu bana uçmasın diye, özgürlüğe kavuşmasın diye, ipleri birbirine öyle dolanmışki başı sonu belli değil, çözmeye kalkışanın eli kanıyor. Yüreğime yaklaşan her bir adımında onun, hem o kanıyor hem de ben.
Kanıyor, içten içe korkutuyoruz birbirimizi, seviyor muyuz belli değilken üstelik seviyormuş gibi -en azından kendi adıma- bana yabancı duyguları yaşatıyorum yüreğimde. Boş yere umutlanıyorum, seviniyorum, bir de o gelince elim kolum dolanır ya birbirine! tıpkı o yırtık uçurtmamın ipleri gibi, gözlerine bakarken özgür olmak istiyorum, ne heyecanıma, ne de sabahtan beri kafamı karıştıran düşüncelerime engel olabiliyorum. Jeongguk uçurtmaya benzer yüreğimin iplerini çözmüş meğer çoktan, beyaz elleriyle tutuğu iple beni bir oraya, bir buraya acımasızca savuruyor. Bana uykuyu çok görüyor Jeongguk, onu düşünürken ağlamak kolay, gülmek bile kolay lakin uyumak çok zor. Gözlerimi kapatsam da o var, açsam da o. Uyusam da onu düşünürüm, uyumasamda. Yüreğim bunu zor bela kaldırabiliyor, onun yüzünden değişip duran ruh halime korkarım ki zamanla alışacağım.
Korkarım ki Jeongguk bana zamanın her yüzünü gösterecek, zamanla seveceğim, sevmeyi ve sevmek denilen ızdırabın acısını öğreneceğim. Aile acısı çektim, gurbet acısı çektim, ana baba acısı çektim, kardeş acısı bile çektim, acıyı sadece hissetmeyi değil, acı ile yaşamayı öğrendim. Bu acıysa, Jeongguk'tan meyilli, kalbimin ortasındaki koca deliğin içinde çırpınan umudun kanına dolanmış, kan ile yıkanmış ellerimiz, acıyı hissettirecektir bana, hep hissettim zaten. Ama bu acı başka, bu acı yaşatmaz zira bundan sonra, süründürür beni. Deliye döndürür, aklımı yitiririm, çünkü cesaret denilen duygu ancak delilerin yüreğinde var. Ölümden ancak deliler korkmaz.
Benim ise delirmeme çok az kalmış gibi, çünkü mantığımın sesi onunlayken boşluğa karışıyor. Uykusuzum ve sabahlıyorum. Gözlerim dahi alışmış uykusuzluğa, yatağımdan kalkıp, o derime bir gün kazılacak üniformayı tekrar giyerken üstüme, partimin -uğruna can alıp, can verdiğim partimin kırmızı bayrağı sarılmıştı koluma. O bayrak kolumda sarılı olduğu müddetçe Jeongguk'a giden adımlarım ağırlaşıyor, onun yanında üniformalı dururken kendimi kafesteymiş gibi hissediyorum.
Fakat yine de, onca tutsaklığa rağmen içimde sönen ve her defasında yeniden yeşeren arzunun, o kurnaz şeytanın sesi yankılanıyor göğsümde, kendimi Jeongguk'un yanında buluyordum. Hazırlandığım vakitler hızlı geçiyor, başımı çevirip saate baktığımda henüz altı buçuk olduğunu görüyorum. Kış vakti ise güneş halen doğmamış sokağa, alnıma dökülen siyah saçlarımın tutamlarını düzgünce arkaya yatırmaya çalıştım ellerimle. Bu saate jeongguk'u görebilmem muhtemelken, bu çocuksu saf hazırlanışta niyeydi? Ayrıca bayram değil, seyran değil, yıl başına da daha bir hafta var, ne yapıyorsun Park Jimin?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fernweh | jikook
FanfictionO kanlı savaşın ortasında vurdu beni kurşunlar, gözleri bildim; kaç yürek burkuldu içimde, kaç kez o inci gôzlere yenildim. 12\9\20 25\3\21 (angst değildir!)