1.Bölüm

109 6 0
                                    

Selam, ben Zeynep. Zeynep Acar. Yirmi dört yaşımdayım ve size tertemiz aşkımı anlatmak için buradayım;)

"Toprak yağmura, ben sana aşık olduk yeniden..." elimde içinde capcakelerin olduğu bir kap, üzerimde bordo montum en yakın arkadaşım ile kısa bir süre önce açtığımız kafeden içeri girdim.

"Günaydın!" dedim gülerek. Beyza, en yakın arkadaşım, vitrini pembe bezi ile siliyordu.
"Günaydın Zeynep sultan!" dedi gülerek yanıma gelirken. Ben kabı masanın üzerine bırakırken o yanağıma bir öpücük kondurup mutfaktan içeri girdi.
"Hayırdır, senin keyfin yerinde bakıyorum tavşan gibi zıplıyorsun." dedim gülerek arkasından mutfağa girerken.
"Sorma," dedi gülümseyerek. "Dün kafeye bir şey geldi. Ama nasıl bir şey... Sarı saçlı, yeşil gözlü, uzun boylu ve dünyanın sekizinci harikası. İsmi Emir..."
"Dünyanın sekizinci harikası mı! Hayatımda ilk defa birine böyle bir hitap edildiğini duyuyorum! Kuzum, sen aşık mı oldun?" demem ile mahçup gülümsemesi ile bana baktı.  "Yiğeni için bir doğum günü pastası istedi. Kendi ellerime yapacağım, karışmak yok ha!"
"Ta-mam!" dedim gülerek.

Ondan sonrası ise olması gerektiği gibi normal geçti. Müşteriler geldi, gitti. Birbirinden güzel tatlılar yaptım. Arada beni kaçamak olarak bizde yedik tabi. Beyza hanımefendi kendine gelemiyorda.

"Ben çıkıyorum." dedim montumu üzerime geçirirken.
"Sen çık," dedi Beyza elini önlüğüne silerken. "Benim işim var daha."
"Tabi," dedim gülümseyerek ona dönerken. "Sevdiceğin için uğraşacaksın." gözlerini devirip gülümseyerek yanağıma bir öpücük kondurdu.
"Görüşürüz!"
"Bayy bay!"

Dükkandan dışarı çıktım. Kulağıma bir kulaklığımı taktım ve kaldırımda yürümeye başladım. Akşam güneşi yere vurmuşken benim kulağımda rastgele bir şarkı çalıyordu. Görüntü, çok hoşuma gitmişti. Telefonumu çıkarttım ve akşam güneşi yansımasının yanında uyuyan kedinin fotoğrafını çektim. Fotoğrafa bakarak, gülümseyerek karşıya doğru bir adım attığım an kulağımda çınlanan korna sesi ile başım yanıma döndü. Korku ile karşıya geçmek için bir adım attığım an bacaklarım birbirine dolandı. Telefonum elimden kayıp giderken bende yere tam anlamıyla yapıştım.

Acı içinde elimi ayak bileğime götürürken arabanın sahibi şoför aşağı inmiş telaşla yanıma gelmişti.
"İyi misiniz!" Acı içinde tuttuğum ayağımdan gözlerimi çekip başımı kaldırdım. İşte karşımda duran bu adam dünyanın sekizinci harikası lakabını hak ediyordu. Siyah paltosu, siyah kazağı, pantalonu, kahverengi saçları...
"İyiyim," dedim sessizce gözlerimi ondan çevirirken. "Ayağım burkuldu sanırım."
"Allah'ım ne kadar dikkatsizim ya! Kusura bakmayın gerçekten!" o iki elimden tutup beni ayağa kaldırırken benim gözlerim birbirini tutan ellerimizdeydi.
"İyiyim..." diye mırıldandım gözlerine bakarak. Başını ayağımdan çekip bana çevirdiğinde göz göze geldik. Durdu ve gözlerime baktı.

Sanırım bir anda ayağım boşluğa düşmese öyle mal gibi birbirimize bakmaya devam edecektik. "Ah!"
"İyi misin!"
"İyiyim..." aynı diyaloglar devam ederken tekrardan başımı kaldırdım.
"Rahatsız olmayacaksan, seni evine bırakabilirim." tebessüm ettim. Asla evet demeyeceğim bir şeye evet demek üzereyim. Biri beni durdursun...
"Yok," diye mırıldandım. "Ben kendim giderim."
"Emin misin? Hastaneye bile gidebiliriz. Baya kötü düştün."
"Yok, hastaneye filan gerek yok gerçekten."
"O zaman sizi evinize bırakmama izin verin." gerçekten içten söylüyordu ve ben şuan buna hayır diyebilecek bir durumda değilim.
"Peki." diye mırıldandım.

Eli elimde beraber arabasına ilerledik. Ben arabanın yan koltuğuna otururken o beni oturttu ve kemerimi taktı. Sessizce onu izledim. Şuan bu yaptığım hiç doğru değildi. Tanımadığım bir insanın arabasına binmek ise yapayanlıştı.

O yanıma geri otururken paranoyak olmamaya çalışarak sessizce karşıma baktım. Arabayı çalıştırması ile birlikte telefonu çalması bir oldu. Cebinden çıkardığı telefona göz ucuyla baktığımda ablasının aradığını gördüm. 'Ablamm' yazıyordu çünkü.

"Alo, abla araba kullanıyorum seni sonra arayayım mı?" dedi anahtarı kontağa yerleştirirken. "Evet, geliyorum. Tamam... Hadi görüşürüz, öptüm." telefonu kulağından çekip cebine geri attı ve bana döndü.

"Nereye bırakıyorum seni?" diye sordu. Korktuğumu anlamış gibiydi, bu yüzden evime değilde evimin yakınlarına beni bırakmasını isteyeceğimi de anlamıştı.
"Dümdüz git," dedim sessizce tebessüm ederek. "Sağa döndüğünde benim evim." gülümseyerek önüne döndü ve arabayı çalıştırdı.

Çalıştırması ile birlikte radyoda bir şarkı çalmaya başladı. Gökçe Kılınçer'in  "Bir Başka Sevgiliyi" şarkısı. Sanki o güne gittim o an... Tam beş yıl önce annem, babam, kız kardeşim Mine ve ben beraber Bolu'ya kar tatiline gittiğimiz akşam geldi aklıma. Annem ve babamın mutlulukla söylediği o şarkı, bizim Mine ile hayran hayran izleyişimiz sadece bir dikkatsizliğe mâl oldu. Araba uçurumdan aşağı savruldu. Mine'yi sarıp sarmalayıp ölmesine izin vermemiştim ama annem ve babam... İkiside camlardan yerlere fırladı. O ana dair hatırladığım şeyler nadir ama kırılmış camdan kanayan kolumun üzerine düşen kar taneleri ve "Allah'ım lütfen ölmeyelim..." diye dua ettiğimi hatırlıyorum. Bir de uyandığımda, "Allah'ım lütfen al canımı..." dediğimi...

"İyi misin?" bir anda onun sesini yanımda duymam ile korku içinde yerimde sıçrayıp başımı ona çevirdim. Endişe dolu gözlerle bana bakıyordu. Şarkı bitmiş, evin önüne gelmiştik. "Korkma, sakin ol. İyi misin? Ne oldu?" diye yeniledi sorusunu.
"Yo...yok bir şeyim, teşekkürler." dedim sessizce.
"Emin misin?" diye sordu bana bakmaya devam eden endişe dolu suretiyle.
"İyiyim, gerçekten. Daldım bir an. Teşekkür ederim beni bıraktığın için. Ben gideyim." dedim sessizce arabanın kapısını açarken.
"Görüşürüz!" diye seslendi arkamdan. Başımı ona çevirdim ve tebessüm ettim.
"Görüşür müyüz ki?" diye geçirdim içimden. O öyle bana bakarken bende gülümseyerek elimi salladım ve önüme döndüm.

Apartmanın giriş merdivenlerini çıkıp tekrar arkamı döndüğümde hâlâ oradaydı. Ona gülümseyerek önüme döndüm ve apartmandan içeri girdim. Sonra bir anda aklıma bir şey geldi. Ayağım! Kaşlarımı çatıp başımı ayağıma çevirdiğimde ayağımın gayet iyi olduğunu gördüm. Umarım arabasına binmek için yalan attığımı düşünmez, amin!

"Mine, ben geldim..." dedim evden içeri girerken. Ama Mine'den ses çıkmadı. Kapıyı kapatıp üzerimdeki fazlalıkları çıkarttım. Mine'nin odasına doğru ilerledim. Kapısını tıklayıp açtığımda yatağında kıvrılmış uyuduğunu gördüm. Ona gülümseyerek odanın kapısını kapadım ve yavaş adimlarla yanına ilerledim. Yorganını üzerine örttüm ve yanına kıvrıldım. Saçlarını sevip yanağına bir öpücük kondurdum.

Mine... Mine bu hayattaki tek varlığım. Nefes alma, gülümseme sebebim. Onsuz bir hayat, hayal yok benim için. O kaza oldu, yaşandı, kaybettik ve bitti. Ama bizim şuan önümüzde daha büyük bir savaş var. Mine ile benim... Birbirimize tutunup hayatta kalmak. Ama şimdi, koynumda uyumasına izin vereceğim. Gözyaşlarımın akmasına izin vereceğim gibi..

<><><>
Herkese selam! Oylamayı ve yorum bırakmayı unutmayın, öptüm!💖

Bu Yolun Sonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin