50.Bölüm "Sen ağlama ben senin yerine ağlarım..."

16 6 2
                                    

Günün Akşamı

Bıçağı elmaya batırıp Mine'ye uzattım. Mine eline elmayı alıp televizyonu izlemeye devam etti. Saat dokuza geliyor, televizyonda bir Türk dizisi açık ve meyve yiyip izliyoruz. Benim aklım ise Umut'ta. Bir saat önce ona mesaj attım ama bana hala dönmedi.

Ağzıma armutu sokuştururken bir anda telefonuma gelen bildirim ile bıçağı kaseye bırakıp ellerimi üzerime sildim ve telefonumu elime aldım.

Zeynep: Umut, eve geçtiniz mi? (20.12)
Umut: Evet. (21.03)

Kaşlarımı çatıp mesaja baktım. Benimle dalga mı geçiyor!
"Ben yatıyorum!"
"Bu saatte mi?"
"Evet Mine! Bir sorun mu var!"
"Yok ablacım tabi ki, iyi geceler."
"Sağol!" Sinirle kaseyi sehpaya bıraktım ve arkamı dönüp salondan çıkıp odama girdim. Terliklerimi ayağımdan çıkarttım ve telefonu komodine bıraktım ve yatağa girdim.

Yorganıma sarıldım ve karşıma bakarak ağlamaya başladım. "Öküz." diye mırıldandım. "Hayvan! Senin baban varya çocuğum tam bir hayvan!" Sinirle karnıma doğru bağırdım. Sonra bir anda kaşlarımı çatıp yattığım yerden doğruldum ve karnıma baktım. "Özür dilerim, sana bağırdığım için. Bir daha yapmayacağım çok özür dilerim. Az önce söylediğim kelimelerde bir insana kullanıldığında çok yanlış, sen sakın kullanma öyle kelimeler. Özür dilerim.."

Kendi kendime ağlayarak karnıma doğru konuşurken anlık sinir ile telefonumu elime aldım. Umut'u aradım ve telefonumu kulağıma dayadım. Sinirle karşıma bakarken çaldı ama açılmadı. Bir kez daha aramama rağmen telefon yine açılmamıştı. Telefonumu kulağımdan çektim. "Tabi açma sen! Açma!" Söylene söylene Emir'i aradım. Telefon çalmaya başladı. Uzun sürmeden açıldı.

"Alo, Zeynep?"
"Emir, Umut'a verir misin telefonu! Beyefendi telefonunu açmıyor da!"
"Umut'a mı?"
"Evet Umut'a! Niye bu kadar şaşırdın buna?"
"Zeynep Umut senin yanında değil mi?" Kaşlarımı çattım.
"Yoo değil."
"İyi de o iki saat önce Zeyneple yemek yiyeceğiz diye çıktı gitti."
"Anlamadım ne?"
"Evet, bu yok mu Fırtına Bar oraya gitti." Telefonu kulağımdan indirdim. Kaşlarımı çatıp karşıya baktım. Bana yalan mı söylemişti?

Gözlerimi silip sinirle montumu üzerime geçirdim, telefonumu cebime attım ve odadan çıktım. Mine mutfakta mısır patlatıyordu. Kendimi fark ettirmeden botlarımı ayağıma geçirdim ve anahtarımı alıp sessizce kapıyı kapatıp evden çıktım.

Ayaklarımı yere vura vura apartmandan çıktım. Telefonumu çıkarttım ve tekrardan Umut'u aradım. Ama açmadı. Telefonu tekrardan cebime attım. "Bekle sen Umut efendi bekle." diye mırıldandım. Caddeye girdim. Yoldan geçen gördüğüm bir taksiye durması için işaret yaptım.

Taksi durunca bende kapısını açıp içeri girdim ve kapıyı geri kapattım. Adam bana döndü. "Abi Fırtına Bar, buraya yirmi dakika mesafede olan." diye mırıldandım. Boydan boya beni süzdü. "Abi biraz acelem var." diye mırıldandım. Başı ile onaylayıp önüne döndü. Araba ilerlerken bende telefondan Beyza'yı aradım.

"Alo, zuzuu!"
"Alo, Beyza bizim eve geçene Mine yanlız."
"A-a nedenmiş o? Bana bak gecenin bir saati hava almaya filan çıktım deme sakın."
"Hayır, of Beyza sorma işte merak etme Umut'un yanına gidiyorum."
"Ha iyi bari."
"Hadi sen geç Mine'nin yanına bende çok geçe kalmadan dönerim."
"Tamam zuzu, dikkatli ol öptüm."
"Tamam canım, sağol." Telefonu geri kapatıp ceketimin cebine koydum ve derin bir nefes alıp başımı yanıma çevirdim.

Zaten çok sürmeden varmıştık. Taksinin parasını verip aşağıya indim. İçerideki gürültü buraya kadar geliyordu. Üfleyerek kendime baktım, toz pembe renginde dizlerime kadar gelen ceketim eşofman ve dağınık saçlarım. Rezillik ya rezillik!

Bu Yolun Sonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin