52.Bölüm "Bu son olsun... Bu son..."

13 6 2
                                    

Zeynep'in Anlatımıyla

Gözlerimi odadan içeri giren güneş ışıkları ile araladım. Elimin tersiyle gözlerimi kaşıdım ve esneyerek başımı yanıma çevirdim. Umut'un odasındaydım, dün gece geldi aklıma birden. Yatakta değildi. Yattığım yerden doğruldum ve etrafa bakındım. Saat ikiye geliyordu. Çoktan uyanmıştır o. Yataktan indim ve odanın kapısını açıp dışarı çıktım.

Merdivenlerden aşağıya indim ve salona girdim. Safiye hala ve Mustafa amca karşılıklı Türk kahvelerini içerken Senem abla diğer koltukta telefonu ile uğraşıyordu.

"Oo günaydın kızım." Mustafa amcanın konuşması ile gülümseyerek ona baktım. Herkesin başı bana dönerken "günaydın." diye mırıldanıp salondan içeri girdim.

"Kızım biz kahvaltıyı yaptık ama Umutla sana istersen hazırlayalım gene." dedi Safiye hala. Kaşlarımı çattım koltuğa otururken. "Umut oda da değildi ki." diye mırıldandım.

"Emir de yok, beraber çıkmışlardır merak etmeyin. Zeynep sen benimle gelir misin?" Senem abla elimden tutup beni kaldırırken dünkü konuşmamız geldi aklıma. Bana ne olduğunu sormuştu ve bende anlatacağıma dair söz vermiştim. Bir anda salondan evin bahçesine çıktık.

"Abla." diye mırıldandığım olduğu yerde durup bana döndü. "Sakın Zeynep, bir söz verdin ve anlatacaksın." dedi. Üfleyerek başımı eğdiğim sıra sandalyemi ve sandalyesini çekti. Karşısına oturdum. Başımı eğip yere bakıyordum sadece.

"Evet, seni dinliyorum. Ne bu halin?" diye sordu. Başımı kaldırıp ona baktım. Kollarını göğsünde birleştirmiş merakla gözlerime bakıyordu. "Sakın değiştirmeye çalışma, o dert bugün anlatılacak. Hele dünkü o halinizden sonra seni bir saniye yanlız bırakamam anlatmazsan." dedi gözlerimin içine bakarak.

Üfleyerek başımı eğdim ve karnıma baktım. "İsteyerek olmadı." diye mırıldandım. Kaşlarını çattığını ve devam etmem için susup bana baktığını anlayabiliyordum. "Ben..." diye mırıldandım. Bu durumdan kurtulamayacağımı biliyordum. Başımı kaldırdım ve Senem ablanın gözlerine bakarak "hamileyim." dedim.

Şok içinde çattığı kaşları düzeltti. "Ne?" dedi şok içinde. Başımı önüme eğdim ve elimi karnıma yerleştirdim. "Sen dalga mı geçiyorsun? Nasıl oldu bu? Umut'tan mı?" diye sordu ard arda. Başımı kaldırıp ona baktım. "Tabi ki ondan." dedim sessizce. Arkasına yaslandı, şok olmuştu doğal olarak.

"Ne kadardır?" diye sordu bir anda başını bana çevirip. "Bir aydan fazla oldu." diye mırıldandım. Kaşlarını çattı. "Ve siz bunu bizden sakladınız öyle mi? Ben o Umut'u varya!" Sinirle ayağa kalktığı sıra peşinden ayağa kalktım ve kolunu tuttum. "Abla o daha bilmiyor!" dedim. Kaşlarını çatarak bana döndü.

"Nee!" dedi. Gözlerine bakarak "yani umarım bilmiyordur. Çünkü benden duymasını istiyorum." dedim sessizce. Kaşlarını daha çok çattı. "Sana inanamıyorum Zeynep." dedi şaşkınlık içerisinde.

"Ben de daha yeni öğrendim. Bir ya da iki hafta anca oldu." dedim mırıldanarak. Kaşlarını çatarak "az mı!" dedi. Üfleyerek başımı önüme eğdim. Bir iki saniye sessizlik sonrası "bana bak sen istemiyor musun? O yüzden mi söylemedin?" dedi bir anda. Başımı kaldırdım ve iki yana salladım. "Hayır istiyorum, ama daha hazır hissetmedim kendimi işte." dedim mırıldanarak.

"Hayatımda bu kadar şaşırdığımı hatırlamıyorum." diye mırıldandı sandalyeye geri otururken. Elimle anlımı kaşıyıp derin bir nefes aldım. Gözlerini gözlerime çevirdi. Sessizce bir birimize baktık. Tam o an telefonum çalmaya başladı. Elimi cebime attım ve telefonumu çıkarttım. Beyza arıyordu.

"Zeyno! Günaydın, hadi kalkın artık! Umut'u da al gel burada halik ibrahim sofrası var!" dedi gülerek telefonun ucundan. Kaşlarımı çattım.
"Umut'u mu?" diye sordum. Senem ablanın çatık kaşlarının bana döndüğünü hissedebiliyordum.
"Evet, Umut'u. Hadi hadi bekliyorum. Öptüm!" telefonu kapatırken şaşkınlıkla kulağımdan telefonu indirdim.

"Ne oldu? Umut'a mı bir şey olmuş ne oldu?" dedi Senem abla telaşla. Başımı iki yana salladım. "Hayır, Umut'u al gel diyor kahvaltı hazırladım diyor." dedim. Kaşlarını çattı. "İyi de Emir ve Umut evde yok ki." dedi soran gözleriyle.

"Şimdi öğreniriz." diye mırıldandım ve arkamı dönüp içeri girdim. Merdivenlerden çıkıp odadan içeri girdim. Koltuğun üzerinden ceketimi alıp üzerime geçirdiğim sıra gözüme bir şey takıldı. Kaşlarımı çatıp abajure baktım. Anlamadan oraya doğru bir adım attım. Bir kağıttı bu. Yatağa oturdum ve kağıtı elime alıp açtım.

"Zeynep, günaydın. Nasılsın? Daha doğrusu nasılsınız? Biliyorum ben, öğrendim. Hamileymişsin. Baba oluyormuşum. Normalde insanlar bunu duyduklarında sevinirler biliyorsun ama ben sevinemedim. Çünkü sevdiğim kadının bir yandan beni aptal yerine koyup gözlerimin içine baka baka yalan söylüyor olduğu gerçeğini atlatamadım. Sana neden öyle davrandığımı anlamışsındır şimdi. Seni kırmak gibi bir niyetim yoktu ama yüreğim alev alev yanarken nasıl bir şey olmamış gibi davranabilirdim bilmiyorum. Kaçmıyorum, terk etmiyorum da seni... sizi... Şuan sana doğru koşmadığım sizi sevmediğim anlamına gelmez ama ıslatma gözyaşınla bu kağıdı... ben yoruldum sadece. Kafam dağınık sadece, düşünmek istiyorum o kadar. Geri döneceğim o zaman beni kabul eder misin bilmiyorum ama gözlerimi korkmadan açabildiğimde geri geleceğim. Senden istediğim tek şey, zaman... bazen insanı delirtir biliyorum. Saniye sayacak hale gelirsin onu da biliyorum ama affet beni be güzel gözlüm bu sorumluluğun yükü beni düşürdü. Tek başıma yapayalnız düşürdü, şimdi de yapayalnız kaldıracak. Korkma olur mu? Bu asla bir veda değil. Bilirsin sevmem vedaları;) Birde sana bir şarkı hediye etmek istiyorum, Cem Karaca 'Bu Son Olsun' Umutla beni beklemen dileği ile; Umut..."

Ellerim tir tir titriyordu. Korktuğum başıma gelmişti, yapayalnız kalmıştım. Beni terk etmişti ve geri dönmeyecekti. Biliyordum, biliyordum lanet olsun ki biliyordum! Bir daha dönmeyecek! Artık bu yolda yapayalnızdım...

Kağıdı yatağın üzerine bıraktım ve yere bakarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Nefesim kesilene kadar... ayağa kalktım ve dolabının kapağını açtım. Yarısı bomboştu... Bir tişörtünü elime aldım ve yatağa boylu boyunca uzandım. Tişörtü burnuma getirdim ve koklaya koklaya ağlamaya başladım.

"Allah'ım bu lütfen bir rüya olsun..." dedim hıçkırıklarımım arasında. Sadece hüngür hüngür ağladım. Bir saniyeye milyon tane dua sığdırdım.. hiçbirinin kabul olamayacağını bilerek yine de dua ettim. Çünkü hiç umut olmadığında bile bir umut vardır demişti bir kitap bana. Umut da demişti, yalan mı söylüyor? O bana yalan söylemez ki... ben ona söylerim...

Kulaklarımda şarkının sözleri çalıyordu aynı zamanda, ağlıyordum ama duyuyordum şarkıyı. "Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni... Doğarken ağladı insan, bu son olsun bu son..."

<><><>
Selam...
Aşırı duygusal bir bölüm yazdığımı düşünüyorum...🥺
Bölümü beğendiniz mi? Görüşlerinizi belirtmeyi ve oy bırakmayı unutmayın lütfen..
Sizleri seviyorum, öptüm💕

Bu Yolun Sonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin