10.Bölüm

20 5 0
                                    

Gözlerimi araladığımda sandalyeye yaşlanmış uyukladığımı fark ettim. Kaşlarımı çatıp yattığım yerden doğrulurken üzerime örtülmüş kırmızı pike üstümden düştü. "Günaydın Zeynep hanım. Dün gece burada uyuyakalmışsınız." dedi Beyza arkamdan. Anlamadan oturduğum yerden ayağa kalktım. Masanın üstünde sadece benim içtiğim bardak vardı. Aklıma Umut geldi o an. Ya dün olanlar sadece bir rüyaysa, ben burada kahve içerken uyuyakaldıysam.

"Günaydın." dedim sessizce elimde pike ve bardağım mutfağa geçerken. Üfleyerek etrafa bakındığım sıra gözüme çarpan Marcel Proust Kayıp Zamanın İzinde kitabı ile gülümsedim. Hemen yanında çay bardağında gülde duruyordu. Gülümseyerek pikeyi ve kupayı bir kenara bıraktım ve sandalyeye oturup kitabı elime aldım.

Küçük bir not vardı içinde. Gülümseyerek elime notu aldım ve içimden okudum. "Uyuyordun uyandırmak istemedim. Dün yaşananlar bir rüya değildi o yüzden merak etme:) ve şimdi sana görüşürüz demiyorum. Çünkü görüşürüz zamanı belli olmayan veya hiç olmayacak bir şeydir. Ama biz görüşeceğiz. O yüzden; görüşeceğiz Zeynep Acar..." ve altında da "Umut" yazıyordu.

Gülümseyip notu kalbime doğru götürdüm ve derin bir nefes aldım. Tekrardan kağıda baktım ve gülümsedim. Özenle katlayıp cebime koydum. Mutfaktan çıkıp üzerime montumu geçirdim. "Kız deli dana, nereye?" dedi Beyza vitrin camını silerken. Gülümseyip ona döndüm. "Üzerimi değiştirip geleceğim." dedim ve hızla kapıyı açıp dışarı çıktım.

Dışarıda resmen öyle bir hava vardı ki. Her yer kardı ve başıma, ellerime kar yağıyordu. Sevinçle gülerek yürümeye başladım. Saçlarımın araları karlarla dolarken etrafta çokta insan yoktu sabahın erken saati olduğu için. Yani öyle düşünüyorum.

Eve girip üzerime beyaz kapuşonlu sweatımı altına siyah taytımı geçirdim. Saçlarımı güzelce tarayıp salık bıraktım. Aynada kendime baktım. Gözlerime hafif bir far sürdüm, gözümün altına siyah bir kalem çektim. Rimeli iyice sürdüm. Dudaklarıma nemlendirici, yanaklarıma ise allığımı sürdüm ve aynada bir kez daha kendime baktım. Güzel gözükmek istiyordum. Beğenmesini istiyordum beni.

Tekrardan montumu giydim ve evden çıktım. Gülerek yollarda yürüdüm. Dükkana az kala kapının biraz yakınında siyah bmw marka bir araba gördüm. Bir an geldiklerini düşünüp gülümsedim. Saçlarımı geriye doğru ittirdim ve dükkandan içeri girdim. Beyza'nın elinde bir demet gül karşısında Emir bir birlerine gülümseyerek bakıyorlardı. Ama Umut yoktu. Anlık yüzümün düşmesi ile Emir ve Beyza'nın yanına ilerledim. "Hoşgeldin Emir." dedim zorla ona doğru gülümseyip. "Hoşbulduk Zeynep." dedi gülümseyip.

"Ben şunları suya koyayım." dedi Beyza sırıta sırıta mutfağa giderken. Arkasından gülümseyip Emir'e döndüm. "Geç sende istersen söyle kahvaltılık bir şeyler getireyim ben sana." dediğim an tuvaletin kapısı açıldı. Bende tesadüfen başımı oraya çevirdiğimde Umut'u görmem ile tebessüm ettim. Siyah pantalonu kırmızı boğazlı kazağı üstüne giydiği deri ceketi ile baya baya iyi duruyordu.

Işığı ve kapıyı kapatıp başını kaldırdığında göz göze geldik. Boydan boya bana bakıp en son gözlerime doğru gülümsedi. Utanarak başımı önüme çevirdim ve mutfağa girdim.

"Hah! Ay ben sana dün geceyi anlatamadım!" dedi Beyza elimden tutup beni kenara çekiştirirken mutfaktan girdiğim an. Gülümseyerek ona baktım. "Oldunuz mu? Ne oldu öptü mü seni?" dediğim an gözlerini pörtletip "çüş!" dedi ve kapıya doğru bakıp sessizce fısıldadı. "Öptü!" dedi. Olduğum  yerden gülerek ona sarıldım. O da gülerek bana sımsıkı sarıldı. "Ya nasıl sevindim bir bilsen!" dedim gülerek.

"Kızlar! Açız biz!" Emir'in sesini duyduğumuz an gülerek oraya doğru baktık. " Ya yerim ben seni acıkmış birde." dedi Beyza. Gülerek ona döndüğüm sıra masanın üstündeki dört tabağı elime aldım ve mutfaktan çıkıp masaya doğru ilerledim. Umut'un gözleri benim üzereydi ve ben deli gibi utanıyorum.

Emir'in önüne tabağı bıraktım ve yanına çatal bıçağını bıraktım. Sırayla ikimizin oturacağı yerlere de bıraktım. Sıra Umut'a gelince yanında bittim. Yavaşça tabağı bırakırken parfümünün kokusu burumdaydı. Çatalı ve bıçağı yerleştirip burnumdan derin bir nefes aldım ve tekrardan mutfağa geçtim.

Beyza elinde açma simit mutfaktan çıkarken bende bardak dolu tepsiyi alıp mutfaktan çıktım. Beyza kahvaltılıkları bende bardakları dizdim ve tam Umut'un yanına oturdum.

"E hadi afiyet olsun!" dedi Emir açmadan bir parça koparırken. Gülümseyerek gözlerimi kaçamak Umut'a çevirdiğimde o da bana bakıyordu. Gülümseyerek önüme döndüm ve içi çay dolu bardağımı elime aldım ve bir yudum alıp geri yerine bıraktım. Tekrardan gözlerimi zorla Umut'a çevirdiğimde bana bakması ile daha çok utandım ve tamamen önüme döndüm.

"Umut, sen yemiyorsun heralde kardeşim." dedi Emir açmaya krem peynir sürerken. Umut sadece benim duyabileceğim bir ses ile bir şeyler mırıldandı. "Yanımda manzaram duruyorken yemek mi yiyeceğim?" Söylediği şey ile rengim utanmaktan tamamen ketçapa dönüşürken Emir kaşlarını çatıp "ha?" dedi.

"Yiyorum kardeşim yiyorum!" dedi Umut önüne dönüp simitten bir parça kopartıp ağzına atarken. Sessizce gülümseyerek ona baktım. Ya cidden az önce öyle bir şey dedi mi ben çıldıracağım burada!

Kahvaltıdan sonra biz masaları topladık. Beyza gelen müşterilerle ilgilenmek için kalktı bende Emir ve Umut'un yanında beraber çay içiyordum.

"Ya Zeynep ben bir şey soracağım." dedi Emir konuya girerken. Umut ile birlikte başımızı ona çevirdik. "Sor Emir." dedim sessizce. Gözlerini Beyza'dan çekip bana döndü. "Beyza'nın doğum günü ne zaman?" diye sordu. Gülümseyerek ona baktım. "Yirmi sekizinde." dediğim an Umut ile kaşlarını çatıp bana döndüler. "Hangi yirmi dört?" dedi Emir. "Yirmi sekiz aralık." dedim hâlâ olayın farkına varmadan. "Yani yarın!" dedi Emir.

Kaşlarımı çatıp onlara baktığım an bir anda her şey kafamda oturdu. "Ana yarın cidden." dedim yersiz şaşırmalarım ile. Emir bir anda oturduğu yerden kalktı. "Biz çıkıyoruz. Akşam Umut sana mesaj atar." dedi ve Umut'u kolundan çekiştirip dükkandan çıkardı.

Telaşla oturduğum yerden ayağa kalkarken Beyza kaşlarını çatıp bana döndü. "Nereye gitti bunlar?" dedi şaşkınlıkla elinde tepsiyle. Alt dudağımı büküp ne yalan sıkacağımı düşünürken bir anda "şey...hani şey var ya." dedim sessizce. Kaşlarını çatıp "ney var mı?" diye sordu. " Ya yok mu şey işte!" dedim. Kaşlarını daha çok çattı.

"Pardon bakar mısınız?" bir müşterinin Beyza'ya seslenmesi ile "bak bak sen sonra Emir'e sorarsın!" dedim ve hızla mutfağa koşturdum.

Yarın en yakın arkadaşımın doğum günü ve ben öyle bir dalgınlığın içindeyim ki bunu unuttum! Şaka gibi!

Etrafa bakınırken gözlerim hala masanın üzerinde duran Kayıp Zamanın İzinde kitabına çarptı. Hala buradaydı. Kendimi tutamayıp sandalyeye oturdum ve kitabı elime aldım.

Elimle sayfaları okşadım ve rastgele bir sayfa açıldı. Umut'un altını çizdiği yere baktım ve gülümsedim. "Hayat, seven insanların daima bekleyebileceği mucizelerle doludur." yazıyordu. Altına da kendisi söyle yazmıştı; "2008 Mayıs, sevmek sadece aşık olmak demekse benim hiç mucizem olmayacak mı?" Yazmıştı. Daha on dört yaşındayken. O zamanlar bile böyle düşünebiliyordu işte.

<><><>
Selamlar canım canım okurlarım! Nasılsınız? Bölümü beğendiniz mi? Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorumm!🤍

Bu Yolun Sonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin