Sezen Aksu - Biliyorsun
(Gerektiği yerde dinlemenizi öneririm.)Dün gece bölümü bitirdim, yanlışlıkla yayımlama kısmına çarptı elim dırırırı... Üzgünüm heveslendirdiysem sizi, bölümü kontrol etmeden atmak istemedim. O yüzden bu sabah atıyorum.
Bir haftayı birazcık geçtik, açıkçası bu bölümden sonra 4 Ocak'a kadar bölüm yazabileceğimi düşünmüyorum. Sınavlarım başlıyor o tarihte, çalışmam gerekiyor ve sonra yoğun bir programın içerisine girme macburiyetindeyim. Yine de 1 haftayı doldurmadan kısa aralarda bölümleri yazmayı düşünüyorum. Devran ve Sırma'yı yarım bırakmak istemiyorum. Onları sizin gibi yazmak, okumak istiyorum. Kafamın içinde olan hikayeleri ilerlesin istiyorum.
Sanırım bekleyenler olmasaydı bu bölüm araları uzar giderdi, çok kötü bir çelişki ama bunu artık görev gibi görmesem yazasım gelmiyor. Bekleyenler var, yaz artık diye sinirleniyorum kendime. Ama görev gibi görünce de oturup içimden geldiği gibi dökemiyorum cümlelerini. Sanki eksik oluyor gibi hissediyorum. Farkındaysanız Sırma'nın kafasının içine çok fazla giremiyorum artık, tükeniyor gibi hissediyorum. İlham gelmemesi gibi bir şey bu. Cümleler ilerleyemiyor. Yine de eğer görev gibi görmesem ne zaman yazarım Allah bilir...
İyi okumalar :)
ON İKİNCİ BÖLÜM.
Devran bana saplandı, kaldı.
12
Yüklemler tek başlarına yargı bildirebilirlerdi. Cümlede yüklemin illa fiil olması gerekmezdi ama benim cümlemdeki bu fiil, yük gibi yüreğime oturan ağır bir yüklemdi.
Gitmek.
O öylece benden giderken, sanki benden gerçekten gidiyor gibi hissetmek elimde değildi.
O benden bir gün gerçekten öylece giderse ne yapardım? Ne kadar beklerdim onu yerimden bile kıpırdamadan? Kaç dakika bakardım sırtına, gözden kaybolsa bile yere bıraktığı adım izlerini izler miydim? Kaç saat? Kaç gün? Kaç yıl?
Devran benden giderse kaç yıl arkasından bakardım, bilmiyorum.
Dakikaydı önce, sonra saat oldu, sonra gün, sonra yıl. Devran gittikçe öyle büyüdü ki içimde, onu kaybetmekten deli gibi korktum.
Devran'ın hayatımdaki izi silinmeyecek kadar büyüktü şu kısa zamanda. Zaman önemli değildi gerçi, o zaman diliminde yaşadıklarıydı insanı etkileyen. Devran'la olan her dakikanın kıymetini düşünüyordu arsız ve aciz kalbim. Deliriyordu. Düşündükçe deliriyordu, korkuyordu, panikliyordu.
Hava kararıyordu sanki, karanlık bir odanın içinde yatağına kıvrılıp, battaniyenin altına saklanası geliyordu Arsız ve Aciz'in. Işıklar yanmıyordu. Hava iyice kararıyordu. Korkuyordu.
Onsuzluğu düşünmek ne zamandan beri bu denli korkutucu geliyordu?
Orada ne kadar dikildim bilmiyorum fakat yerimden kıpırdamamıştım bile. Ayakta, beni tam bıraktığı noktada öylece beklemiştim. Kaybolan çocuk gibi değildi bu bekleyişim nitekim kaybolan ben değildim, giden oydu.
Giden, terk ettiğini bıraktığı yerde arardı önce. Bulamazsa ne olurdu? Bilmiyorum, uzun zamandır geri dönmedim. Çok gittim, çok kaçtım, hiçbir zaman bu denli gitmemiştim ama ilk defa geri dönmedim.
Ne anlatıyor bu deli? Bilmiyorum ki, çok karanlık, yatağımda soğuk üstelik, zihnime düşenler battaniye gibi örtemiyor üstümü. Işıklar da sönük. Karanlık. Gelse ya biri, gelse ya Devran, yaksan ya ışıkları...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVSİZ
Romance(Ara verilmiştir. Sebepleri 'sad story' bölümünde mevcuttur.) "Tamam, tamam bulmayacaklar seni... İzin ver bana, saklayayım seni." Öyle kurdu ki bu cümleyi... Öyle bir cümle kurdu ki fark etmeden... Onun için ne anlama geldiğini bilmesem bile kalbim...