Bölüm Şarkısı:
Brenna MacCrimmon - Dolama Dolamayı
DOKUZUNCU BÖLÜM.
Ben senin annen olsam, sen de benim babam olur musun?
9
Kesik çayır biçilir mi
Sular soğuk içilir mi
Bana yardan geç diyorlar
Seven yardan geçilir miAğam desinler desinler
Şeker yesinler
Şu kız şu oğlana
Vurgun desinlerAman ben yandım
Yandım yandım yandım
Ellerin köyünde
Aldandım kaldım''Ağam desinler desinler, şeker yesinler... Şu kız oğlana vurgun desinler...''
Düğünlerde, mevlitlerde ya bahçeye ya evin içine millet ayakta kalmasın diye kondurulan ucuz görünümlü beyaz plastik sandalyenin üstünde oturuyorum çocuk yaşımda. Ellerimde kınalar, yüzümde akşamsefası gibi tatlı bir gülüş, cıvıl cıvıl bakıyorum etrafa...
Türküler eşliğinde göbek atan adamları, nazlı nazlı oynayan kadınları seyrediyorum... Çocuklar dolanıyor ayak altında, gülüşüp duruyorlar, kendilerince bir oyun bulmuşlar oradan oraya kaçışıp duruyorlar, ayak altında bazen eziliyorlar. Ellerinde fıstıklar, leblebiler... Yanakları kızarmış koşuşturmacadan, gözleri parlıyor hepsinin...
Ellerimde, parmaklarımda kınanın verdiği o çamur hissi var. Kınanın keskin kokusu yokluyor burnumu durmadan... Babaannemin eteğinin dibinde köy meydanında yapılan düğünü izliyorum. Gecenin zifiri çökmüş, küçük ampullerle aydınlatılmaya çalışılmış etraf. Kadınlar, genç kızlar genellikle oturuyor, adamlar halay çekiyor bağıra çağıra, coşkuyla. Etraf öyle şen ki... İstisnasız herkesin yüzünde ufak da olsa bir tebessüm, ucundan köşesinden... Ayran içmiş dudaklarımın üstündeki beyaz bıyıklar, dünyaya en hevesli gülüşü sunuyor belki...
''Aman ben yandım, yandım yandım yandım... Ellerin köyünde aldandım kaldım...''
Sahi, bir şarkıyla daldım gittim köy meydanına, tam da Kesik Çayır türküsünün çaldığı ana... Önce kına kokusu doldurdu burnumu, sonra oynamaktan terleyen esmer tenlerin üstünde parlayan su damlaları ilişti gözüme, çocukların kıkırtısı çınladı kulaklarımda...
Düğünlerde dinleye dinleye ezberlediğim o türkü, öyle güzel gelir ki kulağıma... Ne zaman mutlu hissetsem zihnime düşer önce, dilime takılır sonra... Bir bakmışım mırıldanıyorum fısır fısır.
Eminim, öyle mesut hissediyorum ki kaç yıldır aklıma uğramayan türkü uğradı dilime...
Sebebi Devran mıydı?
Sebebi sen miydin Devran?
Lavaboda çok fazla onaylandığımı fark ederek duraksadım.
İyice çıkmazsam lavabodan Devran kapıyı çalacak, kazı çalışması mı yapıyorsun diye soracaktı... Onun diline düşmemek için hızlıca işimi halledip çıktım lavabodan. Benimle uğraşması iyiydi güzeldi de cevap veremeyince kötü oluyordu işte... Sinirleniyorum, çocuk gibi mızıkçılık yapıyor gibi hissediyorum sonra.
Lavabodan çıktığımda mutfaktan gelen seslerle önce oraya uğradım. Devran çaydanlığın yanında dikiliyordu, tezgahta da iki tane kupa vardı. Kahve yapıyordu herhalde, evde ince belli bardaklar olunca çayı onda içiyor diye düşünmüştüm.
Benim mutfağa girdiğimi görmedi, arkası bana dönüktü. Birkaç saniye geniş omuzları ve iri bedeniyle bakışmıştım. Devran sesimi duymuş olmalı ki bana dönmeden konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVSİZ
Roman d'amour(Ara verilmiştir. Sebepleri 'sad story' bölümünde mevcuttur.) "Tamam, tamam bulmayacaklar seni... İzin ver bana, saklayayım seni." Öyle kurdu ki bu cümleyi... Öyle bir cümle kurdu ki fark etmeden... Onun için ne anlama geldiğini bilmesem bile kalbim...