Bundan on yedi sene önceydi... Henüz küçücük, mutlu bir çocukken babam, vatanın yalnızca bir parça toprak olmadığını, kanla yazılmış bir destan olduğunu söylerdi. Anlamamıştım... Ta ki gözlerimin önünde, uzuvları paramparça olana kadar. "Vatan, sana atalarının emaneti. Onu korumak ve sevmek bir görev değil, gönül meselesi. Eğer gönlüne sahip çıkarsan, vatan senin kimliğin, nefesin, seni sen yapan her şey olur," demişti. Bunu da kavrayamamıştım... Ta ki bu toprağı almak için çoluk çocuk, kadın, yaşlı demeden katlettiklerini fark ettiğim ana kadar. Albay Agâh Turan, daha beş yaşındayken bana düşmanın güçlü olabileceğini, ancak bir vatan evladının yüreğindeki inançla savaştığını öğretmişti. Toprağın her karışının, dökülen her damla kanın karşılığı olduğunu; bu toprakların cesaret ve fedakârlığın bedeli olduğunu kalbime işlemişti. En çok da vatanı savunmanın yalnızca silahlarla değil, inanç ve sadakatle olduğunu öğretmişti. Vatan uğruna canını vermeden önce de, atalarının ona yaptığı gibi, şehitlik unvanını on yaşında ki kızına miras bırakıp şehadete ermişti. Şimdiyse sıra bendeydi... ---
1 part