Ani bir hareket yapmam gerektiğini hissediyordum, namluyu tutan adamın kulağında kulak koruyucuları vardı, yani sağır değildi. Çok çevik bir hareketle adamın kulaklığını çektim ve omzundan güç alarak kendimi öne fırlattım, bir grup adamla ilgilenmeye başlamışken diğerleri beni kovalamaya başladı, silahları duymuyordum ama yanımdan geçen kurşunların ilerleyişi gözle görülecek derecede hızlıydı. Kendimi şehrin binalarından birinin arkasına gidecek şekilde attım, adamlar hala arkamdan geliyordu. Birden şehri aniden bir küre kapladı, küre kırmızı renkten beyaz renge sürekli geçiş yapıyordu, bu tabi ki de bir alarmdı. Koşarken bir yandan da küreyi inceledim, Aman tanrım Dünya teknolojisi gerçekten 6 ay gibi bir sürede bu kadar ilerleyebilir miydi? Bunun Dünya yapımı olması imkansızdı. Ama öyleydi işte, muhteşem büyüklükteydi, ve birden aklım tekrar başıma geldi, arkamı döndüğümde lazer silahlarını gördüm, işte bundan kurtulmam neredeyse imkansızdı. Koşarken elime aldığım bir yüzeyi geniş metal parçasını bana doğrultulan silaha tuttum ve ateş edildiği anda geri teperek bir patlamaya sebep oldu. Artık gerçekten kızmışlardı, bir çitin üzerinden atlayarak bir engel daha koydum arama fakat gideceğim yolda birdenbire ortaya çıkan diğerleri beni bir çıkmaza sokmuştu, gözlerim hızla bir çıkış yolu aradı ve bir binanın yangın merdivenlerine çıkmaya başladım, nefesim kesilmişti ve arayı kapatmışlardı. Bir süre atılan kurşunlardan kaçarak merdivenin doruğunda bekledim, askerler bana ulaşmak üzereyken tuttuğum demirden kendimi 18 basamak aşağıya bıraktım ve alt basamaklardaki demir direklerden kendimi içeri çektim. Aralık ayında olduğumu o zaman fark ettim, demir gerçekten çok soğuktu ve üstümdekiler de çok kalın değildi. Bunları düşünerek tekrar aşağı indim ve orada bekleyen bir adamın kulağını açıp dikkatini dağıttım, o yere yığılırken sırtındaki lazer silahını almaya vaktim oldu, daha sonra yaratılan çıkmaz yoldan hızla uzaklaştım. Askerler merdivendeyken binanın öbür tarafına kadar daire çizerek turladım, daha sonra gittiğim yoluna tersine çember çizerek tekrar aynı merdivenlere ulaştım, izimi kaybettirmiştim. Tekrardan basamakları tırmandım, burası çok az kişinin aklına gelirdi. Çatıya ulaştığımda yalnız olmadığımı gördüm, havada 2 adet otomatik bomba alarm sistemi vardı, lanet olsun! bunu atlamıştım. Bombalar beni tespit ettiğinde hızla üstüme süzüldüler, patlamalarından kurtuldum, fakat yaydıkları pembe toz hem yerimi belli etmeme yetecek kadar fazla, hem de bilincimin kapanmasına yetecek kadar zehirliydi.
-Uyan Tylor! Kendine gel, beni duyuyor musun Tylor?
Gözümü açtım ve etrafıma baktım, dikdörtgen bir platformda bağlıydım. Önümde bir ordu büyüklüğünde insan vardı. Önümde ise Sofia... yoksa gerçek bir hayin miydi? Neler oluyordu hiç anlamıyordum. Sofia tekrarladı:
-Duyuyor musun cevap ver asker!
Evet dedim ve, ve durdum. Sesimi duymuştum, Sofia'nın sesini de duymuştum. Etrafımı da duyuyordum, patlamalar, bağırışlar, cızırtı ve daha fazlası. Delirmiş gibi gülmeye başladım.
-Noluyor lan? Sizi it herifler neler oluyor burada!
Kahkahadan sinire doğru sesim kaymıştı, anlam veremiyordum, hiçbir şeye. Öksürdüm hala tozun etkisindeydim ve üstüm de aynı şekilde hala pembeydi. Önemli olan bu değildi, ben duyuyordum, evet duyuyordum. Gözlerim dolmuştu, yıllar sonra ilk defa gözlerim dolmuştu. Özlediğimi hiç düşünmemiştim fakat özlemiştim. Her sesi en ince ayrıntısına dek özlemiştim, fakat asıl garip olan şey şudur ki hiçbir şey duymuyordum aynı zamanda. Yani ne uğultu ne bir ses ne çınlama ''Cehennemin Uğultusu'' denilen şeye dair en ufak bir iz yoktu, bu da neydi böyle, yoksa her şey yalan mıydı Cehennemin Uğultusu gerçekten iyi kurgulanmış bir yalan olabilir miydi? Sofia tekrar konuştu ''Sakin ol Tylor ben sana bilgi vermek için buradayım, lütfen biraz sakinleş. Sorularının cevapları bende.'' Sakinleşmiş gibi yapmıştım ama içimdeki kaos dışardakinden daha büyüktü ve ilk defa hiç korkmadığım kadar korkuyordum, bunu belli etmiyordum ama çok korkuyordum. ''Anlat bana seni hain, beni öldürecek misin? Neden duyuyorum ve şu uğultu zırvalığı nerde benimle dalga mı geçiyorsunuz!''. ''Tylor ilk öncelikle Organize Şehirde bulunuyorsun eski adıyla Londra'da , burası bir görev yeridir, savaşın atan kalplerinden biridir. Ben Dünyayı kurtarmak isteyen birisiyim, burası bizim üssümüz, sen farkına varmamış olabilirsin fakat Dünya değişti Tylor, düzen artık yok ve ayrıca Cehennemin Uğultusu tamamıyla gerçek ve her geçen gün can almaya devam ediyor. Bu uğultunun hakimiyeti altında yaşamak isteyenler var ve bizi sonsuza dek sağır hayatı yaşatmak istiyorlar, biz onlara karşı çıkan isyankarlarız, kulağında seni 15 saat gibi bir süre koruyacak bir çip var ve ayrıca duymanı da sağlayacak fakat 15 saatin sonunda çip yenilemen gerekir aksi takdirde uğultunun etkisine girebilirsin. Biz sana bir teklif yapmak için buradayız, eski bulunduğun ev ele geçirildi, düşmanlarımız tarafından ve artık onların hakimiyetinde, onlar kendilerini Sesli Reçete olarak adlandırıyor biz ise iyi taraf yani Sessiz Reçeteleriz. Bize katılırsan sınırsız yemek, su ve hatta enerji imkanı sağlanacak, üstelik tam koruma bir evin olacak, şehirdeki koruma sistemlerini görmüşsündür zaten diyerek sırıttı. ''Peki sen bu hikayenin tam olarak neresindesin'' diye sordum. Ben bir ajanım, etrafta askerliğe layık olacak insanları araştırır ve üsse getirim, genelde beni savunmasız gibi görürler, fakat bu işimi iyi yaptığımın kanıtıdır. Evine planlı bir şekilde girdim. Domatesleri yedim ve senin özellikle dikkatini çektim. Bana yaklaştığından haberim vardı çünkü seni duyuyordum, bende de ayni çiplerden var ve ayrıca ben sağır değilim, sadece korunuyorum dedi ve devam etti, geldiğini fark ettiğimde karnıma sakladığım silahı çıkardım fakat üstüme atlaman cidden fark edemediğim bir hareket oldu, gerçekten o zaman bile anlamıştım beklenmedik biri olduğunu, 30 kişilik çeteden tek başına kurtuldun ve muhteşem bir planla saklanabilirmişsin fakat tabi ki teknoloji kısmını atladın, sen özelsin Tylor bize yakışan bir asker olursun 4.Seviye Sessiz Reçete olma potansiyelin var, bu şimdiki askerlik düzeninin en üstü demek. ''Nasıl bu kadar emin oluyorsun Sofia?'' diye sordum, cevabı gecikmedi. Zeki ve eğitimlisin belli, eğer eğitimin olmasa İnfaz Balonundan çıkmaya çalışır ve ölürdün. Ayrıca beni takip etmeyip yoldan çıkman şüpheci bir yaklaşım, bu ihtiyacımız olan şey! Sen bizim ihtiyacımız olan askerlerdensin Tylor dedi. Sesi gittikçe daha da heyecanlanıyordu, ve sanki gözleri parıldıyordu. Kabul etmemi arkada kalan ordular da sesini çıkartmadan bekliyordu, başka çarem kalmamıştı, hala kafa karışıklığım olsa da 6 ayda neler olduğunun kısa özetini kavramıştım. Anlamadığım şeyler insanların bu kısa zaman aralığında nasıl hızlıca zıtlaştıklarını, gruplaştıklarını, örgütleştiklerini ve teknolojinin yaptığı zaman sıçramasıydı. Bunları düşünürken hala bir cevap vermediğimi fark ettim, beni bekliyorlardı. ''Tamam, kabul ediyorum en azından Dünya'yı biraz olsun normalleştirme şansım vardır.'' dedim. Sofia'nın yüzü bir zafer kazanmış gibi parladı ve devam etti, Seviye 2'ler zincirleri çözün ve Tylor'u benimle beraber eşlik edin, anlamına gelecek şekilde işaret dili kullandı. Beni çözdüler, koluma girmek istediler fakat istemediğimi belirttim. Yürürken konuşmaya devam ettim, aslında cevap almaktan çok duyma isteğime yönelik sorulardı bunlar, yani sırf duymak için sorduğum sorulardan. Görünüşe bakılırsa askerlik rütbeleri rastgele değildi. 1.Seviye en düşüğüydü. Doğuştan sağır olanlar, bunlar genelde kurban olarak verilen ve sadece yer bildirme özellikleri öğretilen askerlerdi, hiçbir şey duymadıkları ve herhangi bir iletişim sağlayamayacakları için bu yola başvurulmuştu. Bu sebeple 1.seviyelerle duygusal bağ oluşturmak yasaktı. 2.seviyeler sonradan sağır olan fakat okuma ile yeni şeyler öğretilebilen insanlardı. 3.seviyeler ise hem dudak okuma hem beden dili bilen genelde zeki kişilerdi, bu seviyede bana da takılmış olan çiplerden dağıtıma başlanıyordu. Öğrendiğime göre bu çipler sadece Sessiz Reçete gruplarında üretiliyormuş ve Sesli Reçeteler bu aletlerden yararlanmak ve ayrıca şehre zarar vermek için sık sık içeriye sızarlarmış. Bu insanlar bulunduğu anda öldürülür veya o anda ölmemiş ise şehirde alarm verilip şehirden çıkmasına engel olunarak öldürülürmüş. Soracak hala çok sorum vardı fakat Sofia bana durmamı söyledi ve bir apartman dairesi gösterdi ''Bundan sonra burada yaşayacaksın Tylor, senin yakın dostun olacağımdan emin olabilirsin dedi ve üzerinde 506 yazan anahtarı uzattı, kapının numarası olduğunu söylememe gerek yoktur sanırım.
İçeri girdiğimde beni ferah bir hava karşıladı, o kadar ferahtı ki minik bir baş dönmesi de yaşamıştım. Koltuklar rahattı, mavimsi ve yeşil tonlarındaydı. Televizyon müthiş 2036 teknolojisiyle üretilmişti, doğrusu neden bir televizyon koymuşlar onu da bilmiyorum ama. Apartman dubleksti, 2.katında bir balkonu balkonda manolyalar, papatyalar, orkideler ve basit çalılar olmak üzere çeşitli güzel kokulu çiçekler vardı, isteyince kapatılabilen cam da ilaveydi. Yatak odam ilk kattaydı, duvara sabitlenmiş yatak olası sarsıntıları önlüyordu, ayrıca bulunduğum bina tamamen ses geçirmez yapılmıştı, yani bu Cehennemin Uğultusunun burada normal koşullarda da var olmadığını gösteriyordu. Yatak odam çoraplarıma kadar hazırlanmış, renk sıralarına göre sıralanmıştı. Her şey yepyeni ve pırıl pırıldı. 2 adet banyo vardı, aşağı ve yukarı olacak şekilde her ikisinde de oldukça fazla çeşit sabunlar, şampuanlar, mis gibi kokan duş jelleri vardı. Burada kalmaya ve gitmemeye karar verdim, kim öyle yapmaz ki? Böyle bir teklifi reddeden deli olurdu herhalde. Merdivenden mat duvara elimi sürüyerek yavaşça indim, biraz koltuğa uzandım ve düşünmeye başladım, sahi ne kadar önemliydi ki böyle bir eve sahip olmuştum? İşimin zor olacağı her halinden belliydi. Sofia'nın ikiyüzlülüğünü düşündüm, çok iyi yalan söylüyor diye geçirdim içimden. Hala güvenmiyor olsam da modernlik ve ihtişam gözümü almıştı. Yine de temkinli olmalı ve burayı araştırmalıydım. Biraz dinlenmeye ve daha sonra uzun bir keşfe çıkmaya karar verdim, önümde hala ortaya çıkarmam gereken sorunlar vardı, çok şey eksikti. Bütün ayrıntıları uykuyla pençeleşirken aklımdan geçirdim, ışığın parlaklığı gözümü alsa da bir şeyler anımsıyordum. Fakat içlerinde bir ayrıntı ürpermeme sebep oldu, hemen koştum ve şiddetlice kapıyı açtım. Kahretsin, yanılmamıştım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Reçete
General Fictionİnsanlar hayatları boyunca pek çok şey duyarlar. Küfürler, iltifatlar, iftiralar, itiraflar, sevgi sözleri, şiirler, besteler, melodiler... Peki bu kez duyulan şey ölümün kendisi ise? Ölümcül ses ve beraberinde başlayan büyük bir savaş ve kurulan ye...